Dublin'de birkaç gün
Kuzeyin yağmurlu, zarif başkenti Dublin, tarihi sokakları ve sürprizli günlük hayatıyla hiç ayrılmak istemeyeceğiniz kentlerden biri. Üstelik bisiklet kullanımının yaygınlaştırıldığı kenti keşfetmek artık daha kolay.
Yazı: Türkan DOĞAN
Bazı kentleri, gri bulutlarından ve kasvetli havasından ayrı düşünmek zordur. İnce ince yağan yağmuru ve daima gürleyen gökyüzüyle İrlanda'nın zarif başkenti Dublin, bu kentlerden biri.
Ancak elbette Dublin, bir edebiyatsever için sadece gri ve kasvetli havalardan ibaret sayılmaz. Her ne kadar yarattığı kahramanlar Dublin sokaklarının donuk zarafetsizliğinden yakınsa ve kendisi de her zaman bu kenti terk etmek istese de Dublin, çoğumuz için James Joyce demek. Ya da Oscar Wilde, Samuel Beckett, Heinrich Böll, Jonathan Swift ve daha nice edebiyatçının yürüdüğü, sevdiği, esinlendiği, yakındığı sokaklar demek.
İrlandaca 'siyah havuz' anlamına gelen ve 'dubh' ile 'linn' kelimelerinin birleşiminden üretilen Dublin, İrlanda nüfusunun %25'ine ev sahipliği yapıyor. Adanın en büyük kenti konumundaki Dublin, bir liman kenti olması nedeniyle tarih boyunca önemini korumuş.
Orta Çağ kentlerini hep çok sevmişimdir. Bütün Avrupa'yı karanlığa gömen bu çağ, yaşattığı dönemin aksine mimarisiyle insanoğlunu ürküten ancak etkileyen yapıların inşa edildiği bir çağ olmuş. Dev katedraller, çan sesleri ya da etkisi altına girdiğimiz gotik atmosfer, beni her zaman büyülemiştir. Dublin bu hissi tekrar yaşadığım kentlerden biri. Bu yüzden en sevdiğim kentler listesinde hep üst sıralarda.
Dublin küçük ve birkaç günde gezerek bitirebileceğiniz kentlerden. Ancak bana kalırsa Dublin'de haftalarca kalabilirsiniz. Öncelikle kent size olağanüstü bir bar (pub) kültürü sunuyor ki bu uğraş hemen her akşamınızı doldurabilir. Rivayete göre eskiden Dublin'de her üç yapıdan biri barmış. Bu aynı zamanda bu topraklarda neden bira ve viski kültürünün bu kadar geliştiğini de çok iyi anlatıyor. Ya da şöyle söyleyelim: Akşamdan kalma Dublinlilerin sabah saat 10.00 sularına dek çok az konuşmasının şifreleri de yine bu kültürde saklı. Sabah saatlerinde bir Dublinliye soru soruyorsanız uzun yanıt almayı boşuna beklemeyin!
Gelin Dublin'i birlikte gezelim. Yola Liffey Irmağı'ndan bu güzel kente bakarak başlayalım. Yola devam ettikçe güzel evlerin rengârenk kapılarıyla karşılaşacaksınız. Bu kapılar bir duruşun göstergesi. Kraliçe Victoria öldüğünde bütün Britanya'nın kapılarını siyaha boyanması emredilir. Ancak bu İrlandalıların pek de umurunda olmaz. İrlandalılar yas tutmayı reddedip kapıları rengârenk boyamayı seçer. Kenti renkli bir tabloya çeviren kapıların fotoğrafl arını çektikten sonra yola devam ediyoruz… Hareketli ve canlı sokaklar bizi O'Connell Caddesi ve meydanına götürüyor. Bu bölge 18. ve 19. yüzyılda kente genel görünümünü veren Georgian tarzı yapılarının sıkça görülebileceği bölgelerden biri. Burada durmalı ve biraz dinlenmeliyiz. Zira kentin en işlek caddelerinden birindeyiz. Kahvenizi alın ve kendinize kuytu bir köşe seçin. James Joyce'un Dublinliler'ini izleyin.
Değişimi hissedin ve yüz yıl önce bazı edebiyatçıların boğulduğu bu kentin nasıl ferah, müreffeh ve yaşanabilir bir kent haline geldiğini gözlerinizle görün. 'Kelt kaplanı' Dublin'in 2008 Küresel Ekonomik Krizi'nden sonra nasıl sadeleştiğine bu noktada tanıklık edin. Ya da 2009 yılında başlatılan kamuya açık bisiklet paylaşımı programıyla Dublin'in nasıl bir bisiklet metropolü haline geldiğini görün. En iyisi siz de bir bisiklet kiralayın ve Liffey Irmağı boyunca pedallara basın ve Dublin'i bir de böyle keşfedin.
Genellikle gördüğümüz kentleri kıyaslarız. Seyahat mi edilir yoksa yaşanır mı, diye. Bana kalırsa Dublin, her görenin ikinci şıkkı işaretleyeceği kentlerden biri. Sanatın, eğlencenin ve günlük yaşamın sakince aktığı müreffeh bir kent. Yolunuzu her seferinde Trinity Koleji'nin Eski Kütüphanesi'ne düşürmek, İrlanda Modern Sanat Müzesi'nde daima görülecek güzel bir sergi bulmak ya da henüz bitmeden Abbey Tiyatrosu'nda izlemek istediğiniz bir oyuna bilet bulmak sürekli yapabileceğiniz etkinlikler arasında.
Ve son bir not… Başta söyleyeceğimizi şimdi anlatalım: Dublin'e ilk defa gidecekler her zaman bir kafa karışıklığı yaşar. Çünkü Avrupa Birliği üyesi olan İrlanda Cumhuriyeti, Ada'nın büyük bir kısmını kapsıyor. Bu nedenle Dublin'de avro kullanılıyor ve ülke de Avrupa Birliği'ne üye. Dublin de bu bağımsız ülkenin başkenti. Belfast'ı da içine alan Kuzey İrlanda ise Ada'nın kuzey bölgesinde yer alıyor ve Birleşik Krallık'a üye. Her iki ülkeyi de ancak Birleşik Krallık vizesiyle ziyaret edebilirsiniz.