Müzik Dolu 'Aşıklar Şehri'
Yazı: Ege GÖRGÜN
74. Altın Küre Ödülleri törenine toplam yedi dalda ödül kazanarak damgasını vuran 'Âşıklar Şehri' ( La La Land), 26 Şubat 2017'de 89.'su düzenlenen Akademi Ödülleri'nde Oscar heykelciklerinin çoğunu kucaklayacağa benziyor. Filmin hem senaryo yazarlığını hem de yönetmenliğini üstlenen Damien Chazelle'in 'Whiplash' filmi de 87. Oscar Ödülleri'nde 'En İyi Film', 'En İyi Uyarlama Senaryo' dallarında aday olmuş, 'En İyi Kurgu' ve 'En İyi Ses Miksajı' dallarında Oscar'a uzanmış; J. K. Simmons'a 'En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu' ödülünü kazandırmıştı.
Harvard mezunu Chazelle'in Oscar'a göz kırpan fi lmi 'Âşıklar Şehri', 'Whiplash' gibi müzik dolu bir fi lm. Los Angeles'ta geçen bu müzikal romantik müzikalin başrollerinde, daha önce 'Çılgın, Aptal, Aşk!' (Crazy, Stupid, Love!) filminde rol alan Emma Stone ve Ryan Gosling yer alıyor. Önceki film gibi bu filmde de kimyalarının tuttuğu belli olan Stone- Gosling, bu gidişle Hollywood'un sevilen ikilileri arasına adlarını altın harfl erle yazdıracak.
Film, baristalık yaparken bir yandan da oyuncu olmak için sürekli seçmelere katılan Mia ile kendi caz kulübünü açmanın hayalini kuran, klasik caz tutkunu Sebastian'ın hikâyesini anlatıyor. Sebastian cazın asansör müziğine dönüşmesinden son derece rahatsız. Ancak kendi istediğini çalmaya kalkınca da işinden kovuluyor. Hayalleriyle cüzdanı arasında seçim yapmak zorunda kalıyor ve geçimini sağlamak için ara sıra partilerde çalıyor. Hatta daha sonra yine popüler bir grupta çalmaya bile başlıyor. Eskiden karşısında olduğu düzenin bir parçası olması ironik. Diğer taraftan, ne kadar hazırlanırsa hazırlansın, seçmelerde performansı sürekli bölünen Mia da bir türlü yeteneğini ortaya koyamıyor.
Mia ile Sebastian ilk sahneden itibaren bir yerlerde karşılaşıp duruyor, ancak o sırada aşk yanlarından bile geçmiyor. Yani bu bir 'ilk görüşte aşk' hikâyesi değil; hayalinin peşinde gitmenin hikâyesi. Gerçekleştirilmesi zaman zaman zor, hatta imkânsız olsa da, sevdiğinin desteğiyle o hayalden bir an bile vazgeçmemenin hikâyesi. Hatta gerektiğinde bu uğurda aşkın bile kurban verilebileceğinin… Tabii günümüzün aşklarına kıyasla, onlarınki naif bir aşk… Damien Chazelle de bu rüya gibi aşk hikâyesini hak ettiği gibi naif bir üslupla anlatıyor.
Film boyunca müzikle birlikte sinemanın klasiklerine de selam duruluyor. "Eskiden her şey daha güzeldi," diyenler bu filme bayılacaklar, çünkü filmdeki her şey, şimdiki zamanda gerçek olamayacak kadar güzel… Mutlu son bekleyenlerse tatmin olmayabilir. Yine de finalin açılış kadar etkileyici olduğunu söylemek lazım. Bu filmden her şeye rağmen mutlu, umutlu ayrılmak mümkün.