''Başarıya karşı kendimi korumak zorundaydım''
Karl Ove Knausgaard, Yazar, 48
- Kültür Sanat
- Salı 10:28 | 03 Ekim 2017
''Başarıya karşı kendimi korumak zorundaydım. İsveç'in bir kasabasında yaşamak da bu korumanın bir parçası, çünkü kitaplarım burada satılmıyor. Burada ben bir yazar değilim, bir Norveçliyim.''
Röportaj: Tim LEWIS | Fotoğraf: Alastair Philip WIPER | Derleme: Özge DİNÇ
Marcel Proust'la beni karşılaştırmak, altıncı kümeyle Premier League'i kıyaslamak gibi. Çok aptalca. Kayıp Zamanın İzinde gerçek bir romandı.
Aldığım en kötü öğüdü hatırlıyorum: Yazdığımı fark ettiğinde babam söylemişti: "Yapman gereken şey; içmek, çünkü ilhamını kaybettiğin noktada daha yaratıcı olmanı sağlayacak." İşe yaramayan bir yöntem. Hatta tam tersi: Asla içip de yazmamalısınız. Asıl önemli olan, dışarıdan hiçbir etki olmadan o ruh hali içine girmeniz.
Norveçli bir yazar bana "Her yazar evlenmeli, fakat yazar olmak isteyenler evlenmemeli." demişti. İşin özeti bu. İki kez evlendim, boşandım. Bazen yazmak bir ihanetmiş gibi geliyor: Ruhunu, bir ilişki yerine kâğıtların üzerine koyuyorsun. Elbette ikisini aynı anda yapmak da mümkün, ama buna kendi içimde mesafeliyim, çoğu yazarın da böyle düşündüğünü biliyorum. Yazarlık, içine kapanık olmayı gerektiren bir iş.
Başarıya karşı kendimi korumak zorundaydım. İsveç'in bir kasabasında yaşamak da bu korumanın bir parçası, çünkü kitaplarım burada satılmıyor. Burada ben bir yazar değilim, bir Norveçliyim.
Sizi futbolun zaman kaybı olmadığına ikna edebilir miyim? Edemem, çünkü zaman kaybı. Ama benim için, ki ben ciddi bir insanım çok fazla gülmem, maç da yapmam, futbol, kurallarına ve kendisine takıntılı olduğum bir oyun. Hiçbir anlamı yok, önemi de buradan geliyor. Bir anlam aramanız gerekmiyor, eğlenin gitsin.
İnsanlar benim narsisist olduğumu düşünüyor, belki de öyleyim. Ama bu özbeğeni, kesinlikle görünüşüme karşı değil. Aynada kendimi görmekten hiç hoşlanmam. Asla fotoğraflarıma bakmam. Bugünlerde görünüşümden hoşnut değilim. Çok kiloluyum ve bunun bana hatırlatılmasından hiç hoşlanmıyorum.
Teknik biri değilim. Otomobil sürmeyi bile 40 yaşımda öğrendim. Öğrenmem de uzun sürdü. İlk sürüş testinde kırmızı ışıkta geçtim. Bu da bana 'öğrenme' eylemiyle ilgili bir gerçeği öğretti: 18'indeysen hemen öğrenir adapte olursun, sonra da deneyim için birkaç saate ihtiyaç duyarsın. Ama ben 40'ımdaydım ve kendime ait fikirlerim vardı. Benden sabah akşam bir şeyler bekleniyordu, ama yapamıyordum. Ki otomobil sürerken bana söylenenleri nasıl yerine getirebilirdim? Tek bir işe odaklanabiliyorum.
Yazmak, emniyetsiz bir alandan da fazlası. Kuralları ihlal etmeyi, risk almayı gerektiriyor. Benim için ise her şey alışkanlık ve güvendir. Yazarken kitap boyunca aynı müziği dinlerim. Sonuncu kitapta Lampchop'un son albümünü dinlemiştim. Üç ay boyunca dinledim ve bu albüm, ilkbahar boyunca kitabımı yazabilmemi sağladı. Fazlasıyla huzur vericiydi. Bu albümü ne zaman dinlesem eve gelmişim gibi hissediyorum.
Bir psikiyatri enstitüsünde çalışmak, yapabileceğim en iyi, aynı zamanda da en kötü iş. İşe gitmekten nefret ediyordum, bunu yapmak istemiyordum, ama sonra anladım ki bana çok deneyim katıyordu. Değerli bir şey yaptığımı hissettirdi.
İnsanlar itiraflar içeren kitapların Facebook gibi olduğunu düşünüyor, ama değil. Tam tersi. Facebook kendini ya da bir şeyleri sunmak demek. Yazmak ise gerçeği yansıtmaya çalışmak demektir. Elbette, bunu yüzde 100 yapmak mümkün değil, çünkü her zaman akılda bunu birisinin okuduğu, birisinin baktığı ve bu yazılanların birisi için olduğu fikri var. Bir kitapta çok fazla sunum olması, bir düşman gibidir. Onları bırakmaya ve daha dürüst yazmaya çalışırsınız.
Norveçliler size hep hüzünlü insanlar gibi gelir, değil mi? Ben de biraz öyleyim. Melankolik İskandinavlardan biriyim.
Sigara hiç haz vermiyor. Sadece bir alışkanlık ve bağımlılık benim için. Günde 20 ila 40 arasında sigara içiyorum ve sadece üç ya da dört sigarada haz duyuyorum. Biri, sabahki ilk sigaram. Bir yıl önce sigara içmeyi bırakmıştım, çok da kolaydı. Sigarayı bırakmak için Allen Carr'ın meşhur Sigarayı Bırakmanın Kolay Yolu kitabını okudum, çok işe yaradı. Biliyorum, yapmam gereken kitabı yeniden okumak, bu sebeple kitabı hep başucumda tutuyorum. Ama yeniden başlamıyorum çünkü sigarayı bırakmak istemiyorum.
Paraya ilişkin hiçbir şey hissetmiyorum. Gelip gidiyor, nereye harcadığımı bile bilmem. Çok büyük harcamalar yapmıyorum, ama mesela uçak biletinin bir gün önce pahalı ya da ucuz olması gibi şeylere hiç bakmam. Bu tür harcamaları çok yapıyorum. Para biriktiremem ve aldığım şeyin fiyatını düşünme alışkanlığım yoktur.
Bu zamana kadar sadece bir cümleyi yazdığım için pişman oldum. Dört yıllık bir sevgilim vardı ve ilk kitabım Kavgam'da onu hiç sevmediğimi yazmıştım. Bu doğru değildi ve o cümlenin onu ne kadar incitebileceğini düşünemedim. Bu cümleyi istesem yazmayabilirdim, kitap da hiçbir şey kaybetmezdi.
Rüyalarımda, yıllar önce ölen babamı, kitaplarımı okurken görüyorum. Yazmaya başladıktan bir ya da iki yıl sonra bunlar kâbus şeklindeydi. Babam beni alıp götürmeye geliyordu! Fakat şimdilerde, rüyalarım değişti. Artık rüyalarımda öfke yok. Bu da benim artık eskisinden daha huzurlu olduğumu gösteriyor. Artık ahlaksız bir şey yaptığım duygusuna kapılmıyorum.
Kendi çocuğunuz olmuşsa artık bir erkek evlat olamazsınız. Çünkü baba olmak zorundasınız. Artık babamı benim gibi, kendine has sorunları olan birisi gibi görüyorum. Ondan daha iyi ya da kötü ama onunla aynı seviyedesiniz. Sadece evlatsanız babanızı Tanrı gibi görüyorsunuz, onun ne düşündüğü konusunda ya da bir şey düşünüyor mu, hissediyor mu; hiçbir fikriniz olmuyor. Fakat sonuçta o bir insan.
Bilgisayarlarda, akıllı telefonlarda ya da sosyal medyada beni ilgilendiren hiçbir şey yok. Yalnızca bir yaz, yazmaya ihtiyacım vardı ve bütün çocuklar yanımdaydı. Üç iPad aldım, iPad'leri onlara verdim, ben de böylece çalışabildim. Teknolojiyle ilgili dönüm noktam buydu.
12 ya da 13 yaşından beri yalnızca siyah giyinirim. Bir arkadaşım ben ve ağabeyime alaycı bir tavırla 'H&M rockçıları' olduğumuzu söylemişti. 17 yaşındayken bir adet jean alayım diye düşündüm, gidip aldım. Sonra okula gittim ve sanki ruhumu satmışım gibi geldi. Korkunç görünüyordum.
İnsanlar belki 20 sene daha benim kitaplarımı okuyacak. Fakat 100 yıl sonra okunacağını düşünmüyorum. İmkânı yok. Sadece benim yazdıklarımın da değil, hiçbirinin okunacağını sanmıyorum. Fakat gelecekte yazacaklarım için… Bir umudum var.