İnsanlıktan ne çektin be dinozor!
Üç yıl önce Jurassic World ile yeniden hayatımıza giren dinozorlar yeni serinin ikinci filmi Jurassic World: Yıkılmış Krallık’ta yine insanlığın açgözlülüğünün kurbanı oluyor.
- Kültür Sanat
- Cumartesi 11:14 | 09 Haziran 2018
Her Jurassic Park macerasının sonunda "Nedir bu dinozorların insanlıktan çektiği" diye hayıflanıyorduk. Dinozorlar yıllar sonra Jurassic World ile hayatımıza yeniden girdi ve biz aynı şekilde yine hayıflanıyoruz. İşin özü, Jurassic Park'ta da Jurassic World'de de insanlık, dinozorlar üzerinde tahakküm kurmaktan vazgeçmiyor. Postmodern bir Frankeştayn hikayesi olarak okunabilecek dinozor-insanlık ilişkisinde bu tahakkümü kurma isteğinin altında insanın kötü hırsları da var, doğanın, hayatın ritmine hoyratça saldırısı da tanrıcılık oynama kibri de.
Peki neden böyle? Cevap belli: Kendi dışındaki canlılara saygısını çoktan yitirmiş durumda insanlık. Dinozorların bir gösteri hayvanı olarak görülmesinin, birer silah olarak düşünülmesinin, mal gibi satılmaya çalışılmasının altında, bu tuhaf kibir ve saygısızlık var. Jurassic World: Yıkılmış Krallık'ta bu saygısızlık, tahakküm kurma tavan yapıyor. İkinci serinin ilk filmi Jurassic World, hatırlanacağı üzere Kosta Rika yakınlarındaki bir adada kurulan dinozor parkındaki felaketi konu ediniyordu.
DİNOZORLAR AÇIK ARTIRMASI
İkinci filmde ise bu adadaki yanardağ aktif hale geliyor. İnsanlık bir karar vermek durumunda kalıyor: Ya dinozorları kaderlerine teslim edecek ya da kurtaracaklar. Hayatı doğal akışına bırakmak adına onları kaderleriyle baş başa bırakmayı yeğliyorlar. Fakat eski ekip tekrar toplanıp dinozorları kurtarmanın yollarını arıyor. Bu kurtarma operasyonunu finanse eden şirketin ise gizli bir ajandası olduğunu sonradan fark ediyorlar... Şirket o dinozorları üretilmiş bir mal gibi dünyanın en zenginlerinin bir araya geldiği bir açık artırmada satışa çıkarmak istiyor. İşte bu sahne sonrasında dinozorlar insana ne yapsa yeridir diyorsunuz. Tabii yine bilim insanları dinozorlarla bu açgözlü kapitalistler arasında kalıyor. Ama küçük bir kız ortaya çıkıp dinozorların hakkını teslim edip "Onlar da canlı" diye bu devasa hayvanlara yaşama şansı tanıyor...
Aslında nasıl Jurassic World, Jurassic Park'ın izleğinden gidiyorsa, Jurassic World: Yıkılmış Krallık da Jurassic Park: Kayıp Dünya'nın izinden gidiyor. Sümsük, açgözlü, öngörüsüz işadamı; hasta olan bilge bilim adamının malikanesinde iş görüşmesi yapması; dinozor ameliyatı; küçük bir kız çocuğu ve onun dinozorla yatarken yüz yüze gelmesi; dinozorların anakaraya taşınması gibi iki film arasında epeyce ortak noktalar var.
ARTIK HESAPLAŞMANIN VAKTİ GELDİ
Filmin yönetmeni J.A. Bayona olsa da iplerin, dinozor efsanesini sinema tarihine yazdıran, yeni serinin yapımcıları arasında olan Steven Spielberg'ün elinde olduğunu anlıyorsunuz. Filmde Spielberg'ün olmazsa olmazları net bir şekilde görülüyor. Yerli yerinde, daha doğrusu önceki filmlerde test edilip seyirci tarafından onaylanan bir aksiyon ritmi ve olay örgüsü var.
Film Jurassic Park yapımlarının hem görsel hem de anlatım olarak alameti farikalarını gözetiyor. Ama en önemlisi serinin üçüncü filminde dinozor-insan ilişkisinde bir hesaplaşma yaşanacağına dair kapı aralanıyor. Ki zamanı da gelmişti. Lakin her şeye rağmen Jurassic World'de olduğu gibi Jurassic World: Yıkılmış Krallık'ta da bir tekrar duygusu üzerinize çöküyor. Bu da filmin yumuşak karnı işte.
Olkan Özyurt