Diego Giacometti ile Alberto Giacometti'nin hikayesi
Diego Giacometti, heykeltıraş ağabeyi Alberto Giacometti'nin hem kardeş, hem de bir model, asistan ve serdaş olarak yanındaydı. Şimdilerde mobilyalarıyla Diego konuşuluyor; her tasarımı müzayedelerde dudak uçuklatan fiyatlara alıcı buluyor. İki Giacometti'nin birbirini nasıl şekillendirdiğini sorgulama zamanı...
Alberto Giacometti'nin etkileyici ve akıldan çıkmayan ince figürleri, geçen yüzyılın en ikonik işleri arasındaydı. Aynı zamanda gezegenin en pahalı heykelleriydi; sözgelimi Pointing Man 2015'te Amerikalı yatırımcı Steven Cohen tarafından 141 milyon dolara satın alındı. Ancak son yıllara kadar Alberto'nun erkek kardeşi Diego, üst düzey müzayede evlerinin ilgi çemberinin dışında kalmıştı.
İsviçre doğumlu Giacometti Kardeşler, 20. yüzyıl sanatının en sevilen isimleriydi. Ancak Diego yetişkinlik hayatının çoğunu Alberto'nun gölgesinde geçirdi; Paris'teki dağınık ve sıcak atölyede ağabeyinin kendine has dehasını doğal bir asistan olarak yönetmekle yetiniyordu. Ancak Alberto'nun Ocak 1966'daki vefatından sonra, kendisi de 63 yaşına gelmişken işlerine odaklanabildi. Atölyesinde bronz ve ahşap gibi doğal materyallerle antik Etrüsk ve Yunan stili mobilyalar ve dekoratif objeler üretti. İmza stilini sandalye kolları, masa ayakları, tavan fenerleri ve kütüphane raflarında kuş, geyik, at, köpek, kedi ve kurbağa figürleriyle ortaya koydu. Elle şekillendirdiği her incelikli parça, ağabeyinin işlerine benzemekle birlikte, tuhaf bir şekilde her zaman daha sakin, daha hafif bir ruha sahipti. Diego, hayatının son 20 yılında Parizyen gurmeler ve aydınlardan oluşan coşkulu bir hayran kitlesine kavuştu. Ünlü dekoratör Henri Samuel, Jean Seberg ve Romain Gary gibi sanata düşkün müşterileri için pek çok parça üretti. Film yapımcısı Raoul Lévy, galeri sahibi ve koleksiyoner çift Marguerite ve Aimé Maeght, moda tasarımcısı Hubert de Givenchy, önde gelen müşterileri arasındaydı. Eski Sotheby's (yeni Christie's) kreatif direktörü Cécile Verdier, "70'li ve 80'li yıllarda Paris'te yaşayan çok zengin bir insan olsaydınız, evinizde mutlaka bir Diego Giacometti masası olması gerekirdi" diyor.
Diego tasarımı sandalye (80'ler)
Yakın geçmişe gelirsek; iç mimari projelerinde Diego'nun eserlerini kullanan Jacques Grange ve Juan Pablo Molyneux gibi çağdaş isimler tasarımda üstünlüklerini ispatlarken, moda tasarımcısı Marc Jacobs Manhattan'daki projesine iki Diego taburesi yerleştiriyordu. Christie's'in Paris'teki kreatif direktörü Pauline de Smedt şöyle anlatıyor: "Onun işleri bütün dekorasyon akımları içinde yaşayabiliyor; klasik veya modern, hiç fark etmez. Şiir gibi olan bu işler duyguları harekete geçiriyor. Nasıl ifade etsem bilmiyorum; sanki düşlerden çıkıp gelmişler gibi." "Diego, başka hiç kimsenin yapamayacağı bir şekilde, kendi evreni için kendine has bir kelime hazinesi oluşturdu" diyor Cécile Verdier. Kendisi, geçtiğimiz yıl yayıncı Marc Barbezat'a 6,3 milyon dolarlık rekor fiyata bronz kuşlar ve ağaçlarla bezeli bir Diego kitaplığı satmıştı. Bu anıtsal kitaplığı şöyle tarif ediyordu: "Tasarımın bir parçası olan bu heykeller, benim için Diego Giacometti'nin sanatının anahtarı olan şiiri ve hafifliği simgeliyor."
Kitaplığın satışı, Diego Giacometti müzayedeleri için kayda değer bir rekordu. Bir başka rekor da Mart 2017'de kırılmıştı. Loire Valley Şatosu'ndaki Givenchy koleksiyonundan gelen 30 eser, Christie's müzayedesinde 34,5 milyon dolara satılmıştı. Parçaların çoğu, sanatçının arkadaşı Givenchy tarafından, 20 yıllık dostluğun meyvesi olarak verilen özel siparişlerdi. Müzayede beklentilerin üzerinde bir ilgiyle karşılandı. En ilgi gören eser ise 4 milyon dolara satılan 1983 tarihli sekizgen masa oldu. Bu meşe kaplama masa, her köşesinde incecik bir insan figürü bulunan, elde şekillendirilmiş bronz bir tabana sahipti; Diego'nun ayırt edici özelliği olan maskülen zarafeti de barındırıyordu. Ancak Alberto'nun 100 milyon dolar değerindeki heykelleri onları bile gölgede bırakıyor. Örneğin Sotheby's'de bu yılın başlarında, küçük heykellerle tasarladığı 1952 tarihli bronz avizesine 9,9 milyon dolar verildi.
Givenchy koleksiyonundan Diego tasarımı masa ve sandalyeler
Giacometti kardeşlerin kariyerleri ve hayatları, 1901 ve 1902 yılları arasında sadece bir yıl farkla doğmalarıyla birleşti ve iç içe geçti. Babaları Giovanni tanınmış bir ressamdı. Çocuklar, babalarının atölyesinin kapısını daima açık tuttuğu İsviçre Alpleri'ndeki küçük bir köyde büyüdüler. Giacometti Vakfı'nın direktörü ve Alberto'nun yakın zamanda basılmış biyografisinin yazarı olan Catherine Grenier, "Babasıyla birlikte stüdyoda vakit geçiren ve heykel çizimleri yapan çoğunlukla Alberto'ydu" diye anlatıyor. "O günlerde Diego ve daha sonra mimar olan küçük kardeşi Bruno sanatla fazla ilgilenmiyordu."
Alberto, babasının sanatçı olarak kariyer yapmasını telkin etmesiyle 1922'de Paris'e taşındı. İlham doluydu, hızlı bir şekilde yeteneklerini gösterdi ve kendini sanat dünyasının merkezinde buldu. Sanatçının biyografisini yazan ilk kişi olan James Lord, o dönemde Alberto'nun kendisi hariç kimsenin onun yeteneklerinden şüphe etmediğini yazıyor. Alberto güçlü ve karizmatik, aynı zamanda melankolikti ve sürekli kendinden şüphe etmeye eğilimliydi. Alberto bir entelektüel iken, Diego dünyanın ritminden zevk alan tabiata aşık bir insandı. Ne yapmak istediğine bir türlü karar veremeyen Diego, ağabeyinin Paris'teki atölyesinde bir süre kaldı ve ona yardım etti. Alberto 1929'da, Diego asistanı olması için yaptığı teklifi kabul ettiğinde, sanatçı olmaya da karar vermiş sayılırdı. O tarihten sonra kardeşlerin ilişkisi, Alberto'nun Montparnasse adresindeki stüdyosunda sayısız saatlere yayılan, ömür boyu karşılıklı destek ve bağlılıkla sürdü.
Alberto, Diego ve Annette Giacometti (1950'ler)
Dönemin ikonik sanatçı stüdyoları arasında gösterilen Giacometti atölyesi bir enstitü gibiydi; çizimlerle dolu duvarlar, alçıdan büstler, tamamlanmamış çalışmalar, yığınla fırça ve yağlıboya lekelerinden geçilmeyen masaların bulunduğu bir yerdi. Hatta bu keşmekeşten Alberto'nun köşedeki yatağı bile nasibini almıştı. Yakın arkadaşı olan ve ona modellik de yapan Simone de Beauvoir, atölyeyi "alçıya batmış" olarak nitelendiriyordu.
Rolü yıllar içinde büyüyen Diego, heykeller için temel malzemeleri hazırlayarak Alberto'ya yardım etti ve onun bronz eserlerinin kaliteli olması için çalıştı. Dökümhaneler ve galeriler arasındaki ilişkileri koordine etti. Aynı zamanda sabırlı yapısı sayesinde ağabeyinin resimlerine ve 1954 tarihli Grande Tête de Diego gibi ünlü heykellerine modellik yaptığı da oldu. (Diego'nun geniş alnına ve sağlam çenesine vurgu yapan Grande Tête de Diego büstü Sotheby's tarafından beş yıl önce 50 milyon dolara satıldı.)
Diego, Musée Picasso için bir avize üzerinde çalışıyor (1983)
Her iki adam da kararlıydı ve tutkuyla çalışıyordu. Öyle ki, uzun çalışma saatleri boyunca çok az yemek yiyorlardı. Fakat çok fazla sigara içiyorlardı. Eşi Annette'in yazdığı bir mektuba göre Alberto günde 80 dal sigara içiyordu. Diego ise hiç evlenmedi ama 15 yıl birlikte yaşadığı Nelly adında bir sevgilisi vardı. Paris dünya sanatının başkentiyse, Montparnasse da kalbiydi. Breton, Balthus, Picasso, Sartre ve Beckett gibi efsanevi isimler de dahil olmak üzere galericiler ve kardeşlerin arkadaşları atölyenin müdavimiydi. 1963'te mide kanseri teşhisi konan Alberto, sağlıksız bir ortamda, hasta olmasına rağmen çalışmaya devam etti. Ayrıca belki de olağanüstü başarısının getirdiği baskıdan kaynaklanan endişeler içindeydi ve işlerini bitirmekte zorlanıyordu. Annette ile birlikte Diego, Alberto'nun başarısızlık olarak gördüğü pek çok eseri yok edilmekten kurtardı. Grenier'e göre Diego ona sürekli, "Bu çalışma mükemmel. Şimdi durmalısın" diye telkinde bulunuyordu.
Givenchy koleksiyonundan bir masa ve avize (1970'ler)
60'lı yılların başında Diego bazı siparişler almaya başladı. Bunun üzerine, daha rahat çalışmak için Alberto'nun atölyesine yakın bir stüdyoya taşındı. İlk önemli müşterileri arasında ünlü galerici Maeght çifti, Diego'yu merdiven korkulukları yapması konusunda teşvik eden sanat simsarları ve bazı koleksiyonerler vardı. Fransa'nın güneyinde bulunan Maeght Vakfı'nın yanı sıra birden fazla konut için yapılmış avizeler ve daha pek çok şey Diego'nun bu erken dönem işleri arasında.
Alberto'nun Diego Standing in the Living- Room in Stampa (1922) eseri
Alberto'nun 1966'daki ölümü Diego'yu çok etkiledi ama aynı zamanda onda yaratıcı bir uyanışa neden oldu. Diego o tarihten sonra istikrarlı bir çalışma dönemine girdi. Tek başına çalıştı –atölyesini sevdiği bir kediyle paylaşıyordu sadece. Bazı müşterileri, onun mükemmeli arayan saplantılı yapısından dolayı yıllarca beklemek zorunda kalıyordu; sonuç ise her zaman büyüleyiciydi. Verdier, "Çok romantik bir sanatçıydı" diye anlatıyor Diego'yu. "Günde 25 masa yapan bir fabrika değildi elbette. Sadece ilham geldiği zaman çalışırdı."
Diego'nun yaptığı her eser eşsizdi. Bitmiş bazı masa ve sandalyelere bile yeni bir figür eklemekten hoşlanıyordu. Artcurial müzayede evinden Bruno Jaubert, "Her seferinde benzersiz bir eser yapar ve, 'Herkes bunu isteyecek' derdi" diyor ve ekliyor; "Şimdi çalışmalarını sadece mobilya olarak değil, benzersiz birer heykel olarak görüyoruz. Onun çalışmaları zanaat ile sanat arasındaki algıyı ve piyasayı değiştirdi."
60'ların sonuna ait bir kitaplık tasarımı
1985'te Hôtel Salé'de kalp krizi nedeniyle hayatını kaybetmesinden birkaç ay sonra açılan Picasso Müzesi için yaptığı 50 parçalık masa ve aydınlatma grubu buna iyi bir örnek. Ancak ünü arttıkça, eserlerini taklit edenler de çoğaldı. Kayıt tutmakla, eserlerini belgelemekle pek ilgilenmeyen Diego bu nedenle ömrünün son yıllarında eserlerini baş harfleriyle damgalamaya başlamıştı. De Smedt, "Maalesef gerekli kayıtlar tutulmamış ve Diego'nun çalışmaları için yetkili herhangi bir komite de bulunmuyor" diyor. Çalışmaları yan yana karşılaştırma fırsatı ancak Christie's'in New York'ta Alberto ve Diego için yaptığı özel satışlarda ortaya çıkıyor. De Smedt, kardeşler arasında yadsınamaz bir bağ olduğunu söylüyor: "Dokunuşların inceliği, malzemenin işlenme şekli iki kardeşte de aynı. Neredeyse parmaklarının bütün parçalardan geçtiğini hissedebiliyorsunuz." Sahte eserlere ilişkin endişelere rağmen Diego'nun çalışmalarına olan talep sürekli artıyor. De Smedt, "Diego'ya aşina olmayan birçok deneyimsiz alıcı, iki kardeşi birbirine karıştırma hatasını yapar. Örneğin Givenchy satışında Diego ile Alberto arasındaki bağlantıyı pek çok insanın bilmediğini görmek oldukça
ilginçti" diyor. "Baba ve oğul muydular?' 'Kim neyi yaptı?' gibi sorular havada uçuşuyordu."