Adanmış bir hayat
Kader Gayrete Aşıktır’da 25 yıllık tecrübesiyle iş dünyasının değişen dinamiklerini kaleme alan Bülent Yar’dan bu kez kendisini anlatmasını istedik.
Röportaj Sinem Babacan
Fotoğraf Mustafa Sarıkaya
Mevlana'nın "Dün akıllıydım, dünyayı değiştirmek istedim. Bugün bilgeyim, kendimi değiştirdim" sözü bir ilham kaynağı olarak hayatınızın hangi noktasında devreye girdi?
Bu söz iş hayatına atıldığım ilk yıllarda beni çok etkilemişti. Fakat iş hayatında deneyimlerim arttıkça ve özel hayatıma dair hoşnutsuz olduğum alanlarla yüzleştikçe, ne ifade ettiği kafamda tam olarak oturdu. Sonuçta sadece üç kişinin çalıştığı bir şirkette bile canımızı sıkacak birilerini arar buluruz. Hayatta bir şeyleri değiştirebilmek için değişime önce kendinizden başlamalısınız. Değişime direnç gösteren insanlar aslında konfor alanından çıkmak istemeyen ve bu nedenle kendini gelişime kapatmış insanlar anlamına geliyor benim için. Kendini daha fazla bilgiye açabilmek ve gelişebilmek için konforlu alanı terk etmek, başka zahmetleri olsa da sonrasında çok keyifli bir hayata yönlendiren önemli bir adım. Bu cesareti gösteren tüm insanlar, adımları küçücük dahi olsa gayretlerinden dolayı takdiri hak ediyorlar diye düşünüyorum.
Türkiye'nin en zor sektörlerinden biri olan medya sektörüne sıfırdan başlayıp, bugün Türkiye'nin en büyük medya şirketi Mindshare'in CEO'luğunu yürütürken, hiç bilmediğiniz bir dünyada sıfırdan başlayıp kitap yazmak… Nasıl böyle bir karar verdiniz, sizi cesaretlendiren neydi?
Öncelikle belirtmek isterim ki, kitabın yazılma amacı çok satması, çok konuşulması olmayıp, iş dünyasına yeni girecek insanlara, onları nasıl bir dünyanın beklediğini anlatmak. Kariyerinde sıkışmışlık hisseden ve daha fazlasını yapabilmek için yollar arayan insanlara, hedefe ulaşmalarında destek olacak naçizane bir yol gösterici olması temennisiyle yola çıkıldı.
Reklam endüstrisi gibi hizmet sektöründe yer alan ve neredeyse tüm sektörlerle ilgili deneyim kazanmamızı sağlayan bir alanda çalıştığımdan, çok daha geniş bir perspektiften iş yaşamına dair gözlemlerimi paylaştım. İki hafta gibi bir sürede ikinci baskıya geçmesinden çok, sosyal medya hesaplarından yapılan paylaşımlar ve ülkemizin farklı şehirlerinden gelen okur yorumları, bu alanda bir kitaba duyulan ihtiyacı göstermesi açısından önemli diye düşünüyorum.
Türkiye'de kitap dünyası oldukça güçlü bir dünya. Birçok isim bu sayede markalaştı bile diyebiliriz. Siz de ilk kitabınızla çok iyi bir satış rakamına ulaştınız. Sizce hangi adımları doğru attınız? Bu serüvende kaybedilmemiş bir huzur, heyecan ve risk alma duygusu var. Bu duyguların çeliştiği zamanlar oluyor mu?
Daha önce de belirttiğim gibi hedef satış başarısı değildi. Doğruyu söylemek gerekirse, ülke nüfusunu düşünürsek kitap satın alma oranları, bu nüfusun hak ettiğinin çok gerisinde. Buna rağmen kitabın teveccüh görmesindeki bence en önemli etken üslubumun, "Ben başardım, siz de başarın" şeklinde olmayıp, güçlü bir samimiyet ve gerçek dünya deneyimleri içermesi. Aslında başarı kelimesini de çok sevmiyorum. Çünkü başarı içinde hem kibir hem de rehavet barındıran bir olgu. Ancak şunu da belirtmeliyim ki, başarı mutluluk vermese de başarısızlığın mutsuzluk getireceğine inananlardanım. Başarısızlıklar başarıya giden yolun en kıymetli öğreticileridir. Gerçekten tutku ile yapabildiğiniz bir işi keşfetme şansına sahipseniz, adanmışlık ve çok çalışmakla başarı kaçınılmaz oluyor. Bu noktada başarısız olmaktan korkmak ve harekete geçmemek hayatta gelişimin önünü tıkayan en önemli engellerden biri.
Sizi motive eden bu duygular kimi zaman da yormuyor mu? Yorulduğunuz zaman sizi motive eden şey ne?
Hayatın en güzel zaman dilimi güneşin doğduğu ve battığı zaman dilimidir. Ve ömrümüzün çok büyük bir kısmını bu zaman diliminde harcıyoruz. Tüm bu değerli zamanı ayırdığımız iş yaşamında mutlaka iniş ve çıkışlar, karmaşa, belirsizlik gibi farklı iklimlerle de mücadele etmek zorunda kalıyoruz. Bu tür anlarda beni yukarıya kaldırabilen en önemli güç birlikte başarma kültürüne olan inancım. Yani bana inanan insanların hissettirdiği "arkandayız" duygusu. Tüm bunların yanında özel yaşam-iş yaşamı dengesini mümkün olduğunca güçlü tutabilmek de çok değerli. Sağlıklı bir aile ve sosyal çevre iş yaşamındaki zor anlarda sığınabileceğimiz en kutsal liman.
İçinizdeki çalışma arzusunun hiç bitmediğini görüyoruz. Peki, içinizde yaşattığınız Bülent Yar kim?
Bence hayattaki en keyifli olgulardan biri öğrenmek. Hangi alana ilgi duyarsak duyalım, ilgimizi çeken konularda kendimizi bilgiye açabilmek ve daha fazlasını öğrenme açlığı insanı otomatik olarak diri tutuyor. Çalıştığım sektörün dinamizmi de bunu besliyor. Evet, büyük bir sorumluluk taşıyorum ve üstesinden gelebilmek için sadece kendimle baş başa olduğum özel zamanlar yaratmaya çalışıyorum. Bu noktada müzik dinlemek en yakın arkadaşım haline geliyor.
CEO'luk, yazarlık, televizyon programcılığı… Bu yoğunluğun içinde nasıl bir eş ve babasınız?
13 yaşında bir kız babasıyım. O 6-7 yaşına gelene kadar her hafta birlikte sinemaya gitmek ve film seyretmek en büyük aktivitelerimizdendi. Tüm Barbie filmlerini ezbere biliyor olabilirim! Zaman evrildikçe paylaşımlarımız da genişledi ve değişti. Onun her yeni yaşında farklı deneyimlere doğru ilerliyoruz. Bu benim için hem çok keyifli hem de çok öğretici bir süreç. Öte yandan, sahip olduğu baba modeli son yıllarda mevcut mesleki alanı dışında, çok yönlülük anlamında sınırları zorluyor. Bu duruma onun da şaşırdığına eminim ama inanın ben de kendime şaşırıyorum. Özellikle aile yaşamını en fazla zenginleştiren varlığın, yol arkadaşınız, eşiniz olduğunu da unutmamak gerek. Tüm bu zahmetli yolculuğumda sevgisini, saygısını ve emeğini esirgemeyen bir eşe sahip olduğum için çok şanslıyım.
Kariyeriniz boyunca nasıl bu kadar pozitif kalıp, asla pes etmediniz? Bize ilham verecek olsanız ne derdiniz?
Bir gün sevdiğim bir arkadaşım, "Sen bu hayatta tanıdığım en şövalye ruhlu insanlardan birisin" diyerek Japon tarihinin en ünlü kılıç ustası Miyamoto Musashi anısına sınırlı sayıda üretilmiş bir kılıç hediye etmişti. O güne kadar önümdeki engelleri aşmaya odaklanmış bir şekilde çalışırken, geriye dönüp baktığımda ne kadar engeli aştığımın farkına varamamıştım belki. Bunu sağlayan belki de şu; ben "kendimi şu noktaya hazırlıyorum" gibi bir hedef için çalışmadım. Bana güvenen çalışma arkadaşlarımın ve müşterilerimin bu inançlarına layık olabilmeye odaklandım. Yani her zaman önümdeki ilk eşiğe odaklandım. Hal böyle olunca, karşıma çıkan yeni eşikler her zaman öncekilerden daha yüksek ve zahmetli oldu. Bu duygularla yola çıkmak, geriye dönüp baktığınızda kendinizi alkışlayacağınız, sizi gülümseten birçok anı biriktirmenize sebep oluyor. Bir yol kapanıyorsa, başka yollar buluyorsunuz.