Dizilere Fısıldayan Adam
Dizilerin saçma sahnelerini kıyasıya eleştirerek bizleri güldüren YouTuber Murat Soner’in elinden kumandayı aldık ve ses kayıt cihazımızı uzattık.
- Kültür Sanat
- Salı 17:20 | 18 Ekim 2022
Yazı ve Prodüksiyon Özge Dinç
Fotoğraf Ersin İleri/I Shot The
Murat Soner'in 2,6 milyon abonesi olan YouTube kanalını ilk kez basın mensubu bir arkadaşımın önerisiyle izledim. Soner, saçmalıklarla dolu olduğuna oynayanların bile karşı çıkmayacağı dizileri kanalında hallaç pamuğu gibi atıyordu: Savaş sahnesinde 8 kez ölen figüran, kurt çağırmak için uluyan esas kadın, araba üzerinde ameliyat edilen karaciğer, eliyle MR çeken doktor, gemi gönderine çekilen gelin derken, bahsettiği dizileri izlememiş olsanız da bu mizahın abonesi oluyordunuz. Soner böylece dizi yapımcılarının, yönetmenlerin ve platformların korkulu rüyası haline geldi.
Bundan önce 20 yıl radyo programcılığı yapan Soner, "İyi içerik de radyo programcılığından geliyor olmalı" soruma şöyle yanıt veriyor: "Radyo programcılığında bir metin yok, mikrofonu açıp konuşmaya başlıyorsun. Ama ben her şeyi yaptım: Radyo programı, şiir, şov programı, yayın yönetmenliği, müzik direktörlüğü, reklam toplama, reklam seslendirme… Radyo programcılığının bana katkısı, diyafram kullanmayı, hitabeti, nasıl konuşulması gerektiğini öğretmesi oldu. Zaten el ve yüz hareketleri yaparak konuşurdum, bunu kamera karşısına taşıdım."
Radyoda bir müdürü, "Karşınızda biri varmış gibi konuşun, hayal edemezseniz karşınıza bir fotoğraf koyun" dermiş, o sebeple kamera karşısında zorlanmadığını anlatıyor. Oysa 18 yaşında ilk televizyona çıkışı fiyaskoyla sonuçlanmış. TV'de ürün tanıtımı yaparken, "Batan geminin malları bunlar" deyince ertesi gün kovmuşlar onu.
Soner, çok konuşulan mimiklerini küçükken izlediği Metin Akpınar'dan aldığını anlatıyordu bir başka röportajında. Dizi yapımcılarının korkulu rüyası olması ise planlı bir hedef değilmiş: "Kanal vardı ama sanalda sadece radyoda yaptığım uyandırma şakaları yer alıyordu. Taksiciyi arayıp, inek taşır mısın diye soruyordum mesela. Arabalarla, çocuklarla ilgili kanallarım olmuştu ama zamanla kendi yüzümle bir şey yapmalıyım dedim. Kanada'da bir süre yaşadım; sabah seslendirme yapıyordum, sonra boştum, o boşluk bana YouTube'u öğretti. İlk eleştiri videom çok izlenince dedim ki filmlerde, dizilerde gördüğüm saçmalıkları anlatabilirim. Bir yandan da mesela bizim dizilerimizi yabancılar izlediğinde ne düşünüyor diye merak ediyordum."
"Benim zaten söyleyecek çok şeyim varmış" diyor. "Onu öğrenmiş oldum." 2018 Kasım'ında kötü bir mikrofon, kötü ışıklar ve kamerayla işe başlamış. "Kamera beni netlerken vik vik diye ses çıkarıyordu, onun durmasını bekliyordum." Geçen 4 yıla rağmen hâlâ metinlerini kendisi yazıyor, mali işlerinde eşi ona yardımcı oluyor, bir de kurguda biri var. Araştırmalarda ise ona dışarıdan yardım eden isimler olduğunu anlatıyor. Yakında yapacakları klişeler ve '70'lerde Yeşilçam' belgeselleriyle ekibin büyüyeceğini söylüyor.
"Dizilerde açık arıyorum" diyor. "Ararsan da çok rahat buluyorsun. Her dizi 2,5 saat, günde en fazla 3 bölüm izleyebiliyorum. Durdura durdura izleyip, gerektiğinde geri sardırıp bana ilginç gelen yerleri sayfalarca not alıyorum. Aksi takdirde bir dizide o kadar kalabalık içinde aynı adamın 8 defa öldüğünü bulmak kolay olmaz."
İnsanların onun kadar dikkatli dizi izlemediğini söylüyor, "İnsanlar genellikle yemek yaparken, telefonda oynarken arkada dizi dönüyor" diyor. "Ben herkesin görmediği şeylere de takılmaya çalışıyorum. 100 kişi dans ederken en garip dans edeni de bulmaya çalışıyorum, sözleşme imzalandıysa durdurup ne yazdığına da bakıyorum. En son izlediğim dizide ev yanıyordu; itfaiye çağırmak yerine sadece çatısına su tutuyorlardı. Böyle şeyleri izlerken bazen çığlık atasım geliyor."
Dizi sahnelerindeki sözleşmelerde genellikle uyduruk şeyler yazdığını söylüyor, bu gibi şeyler yakalayınca çok gülüyormuş. Bir de bir dizideki ilişki şemasını çıkarması çok konuşulmuştu; dizinin tamamını izleyemediğinden, ilişki ağının tamamını izleyicilerden aldığını söylüyor. Başrol oyuncusu bu diziyle ilgili videosuna çok gülüp tebrik etmek için ona yazmış.
Soner, bu saçma sahneleri genelde her bölüme 3 milyon harcadığı için parasının karşılığını almak isteyen yapımcıların istediğini söylüyor. "İlk bölümde insanları diziye çekmek için bir farklılık yaratıyorlar, sonra bu giderek kısırdöngüye dönüyor. Ben de ilk bölümden 50 not çıkarıyorsam, dördüncü bölümde artık not alamıyorum." Ama sadece para için bu saçma sahnelerde oynamayı kabul eden oyuncuları da izleyiciler kadar suçlu buluyor.
Her diziyi mizahla yüksek dozda eleştirmekten çekinmedi mi diye soruyorum. Çünkü sonuçta karşısında ünlü oyuncular, büyük yapımlar var. "İlk başta çok çekindim" diyor. "Sonra tatlı geri dönüşler aldım. Mesela geçenlerde bir yapım şirketi hem reklamın iyisi kötüsü olmaz hem de sen bizim şöyle işimize yarıyorsun dedi; 'Biz insanların diziyi televizyondan izlemesini istiyoruz, sen bölümleri özetlediğin için 6. bölümden başlayabiliyorlar, bu da işimize yarıyor.'"
"2,5 saat diziyi durdura durdura izleyip, bana ilginç gelen yerleri sayfalarca not alıyorum. Aksi takdirde bir dizide o kadar kalabalık içinde aynı adamın 8 defa öldüğünü bulmak kolay olmaz."
Size kızan yapımcı, oyuncu ve yönetmenler çoğunlukta mı diyorum, "Hayır" diyor. "İnanmazsınız, ben de hâlâ inanamıyorum ama sevenler çoğunlukta. Teşekkür ediyorlar. Ama gıcık olanlar da var tabii. Bazı durumlardan, RTÜK'ten korkup videolarımı engelleyenler de oldu. Ama teşekkür edenler de var. Bir yapımcı, 'Sizin yüzünüzden dizi çekemiyoruz' demişti. 'Bizi yerin dibine sokacaksınız diye korkuyoruz ama sizi çok da seviyoruz.' Oyuncular arıyor, bizi ne zaman gömeceksin diye. Yani ilginç bir şekilde sektörde inanılmaz seviliyorum."
Soner'in sitesinde Dizi Sepeti diye bir bölüm de var. Örneğin konaklı bir menü istiyorsanız, içine ekleyebileceğiniz hanımağa, şehirli kız gibi seçeneklerle siz de kendi dizinizi yapabilirsiniz.
Dizi Sepeti'nden yola çıkarak klişeleri sorunca, ilk sırada CEO erkek-fakir kızı sayıyor. Kahramanların bir yerde kilitli kalmaları ve kilitli kaldıkları yerde soyunmaları diğer klişeler. "Daracık yerde kilitli kalmalılar ki yakın olsunlar. Hep bir ümitle izliyoruz, acaba ne görürüz diye." Bunlar izleyicinin fantezisi mi diye soruyorum, "Evet" diyor. "İki CEO'nun hikayesi, başarılı insanlar tutmuyor mesela. Yapımcılar da halk ne isterse onu çekiyorlar. Bugüne dek yapımcıları eleştirdim ama aslında izleyenleri de eleştiriyorum." Soner, iyi bir dizide merak duygusu olması gerektiğini söylüyor. Eskilerden 'İkinci Bahar', 'Ezel', son zamanlarda 'Masum' ve 'Yargı' sevdiği dizilerden. Aras Bulut İynemli'yi çok yetenekli buluyor. Kıvanç Tatlıtuğ için, "Türkiye'nin hem çok yakışıklı hem de çok iyi oyuncu olan tek dizi oyuncusu olabilir" diyor. Berkun Oya'nın tarzını seviyor, 'Gibi' de beğendiği işlerden. Bu dizinin, yapımcılara iyi iş için çok bütçe gerekmediğini gösterdiğini söylüyor. Ama dizileri konuşurken arada serzenişte bulunmadan da edemiyor: "Ben eskiden 'Westworld' izleyen bir insandım ya!" Artık sevdiği dizileri bile mesleki dezenformasyon nedeniyle izleyemediğinden bahsediyor. Bir numarası ise 'Game of Thrones'.
Son zamanların modası Osmanlı dizilerini köklü bir tarihimiz olduğu için mantıklı buluyor ama eklemeden duramıyor: "Bu tarih izlenebilir ama bence daha kaliteli çekilmeyi hak ediyor. Bu dizilere bakan zanneder ki Türk milleti hep Rammstein gibi geziyordu."
Peki, diziler neden bu kadar uzun? RTÜK kuralını hatırlatıyor: Bir saatte sadece 15 dakika reklam girilebilir. Diziler de üç reklam kuşağı için 3 saate yakın çekiliyor. "Ama" diye ekliyor, "Üç reklam kuşağı yerine daha yüksek reklam geliriyle bir reklam kuşağı haline de getirebilirler yani." Bu anlamda Haluk Bilginer gibi isimlerin hâlâ uzun dizileri kabul etmesini anlamsız buluyor. "Hani diğer oyuncuların yabancı dizilerde oynamak için dili yeterli değil de o neden bu uzun yerli dizileri kabul ediyor anlamıyorum. O da kabul ederse artık diğerlerine bir şey söyleyemeyiz."
Soner'in en çok eleştirdiği şeye gelince; "Kadına şiddet, kadınların aşağılanması en kızdığım şeyler. Ama hiç ummadığımız şeylerin reytingi çok yüksek, izleyici de gerçekten ne verseler tüketiyor."
"Diziler toplumun aynası bence" diyor ve ekliyor: "Diziler insanları iyiye de kötüye de yöneltebilir. 'Yılan Hikayesi'nden sonra herkes saçına Memoli gibi jöle sürmeye başlamıştı. Bihter gibi giyinen insanlar, dizilerde giyilenleri gösteren hesaplar var. Daha ilerisi, Bihter'in ölüm yıldönümünde helva kavuranlar, 'Kurtlar Vadisi'nin Çakır'ına cenaze düzenleyenler var. 'Sen Çal Kapımı' finali için global bir dizi olan 'GOT'un finalinden daha fazla twit atılması da dizilere gösterdiğimiz önemin kanıtı."
Dizilerden neden bu kadar etkileniyoruz diye soruyorum; "Çünkü insanlar çok yalnız" diyor. "Dizi karakterlerini arkadaşları, hatta akrabaları yerine koyuyorlar. Hatta babalarından, analarından daha fazla koruyorlar."
Dizileri genç kuşakların izlemediği konusuna da katılmıyor: "'The Witcher'ı izlese bile sınıfındaki arkadaşları o dizi hakkında konuşmuyor ki... O da her platforma para vermek yerine arkadaşlarıyla konuşmak için TV'den bedava dizi izlemeye başlıyor." Peki, acaba iyi bir süper kahramanlı dizi bizden de çıkar mı? Türkiye'de bir 'GOT' çekilebilir mi? "Dizilerimizin değişmemesinin bir nedeni de artık dünyaya bu şekliyle çok satılıyor olması" diyor. "Biz neyde inandırıcıyız biliyor musun: Ağlamakta. 'Acıların toprağı' olduğumuz için hep ağlamayı çok iyi canlandırıyoruz ama gülerken, eğlenirken, duyguyu yansıtırken, o libidolu sahnelerde hiç inandırıcı değiliz."
Böyle diziler çekemememizin nedeninin ön hazırlığın kısa tutulması olduğunu söylüyor, "Adamlar bir yıl, iki yıl hazırlık yapıyor, bizbir kere senaryo toplantısı yapıp cast'a geçiyoruz. Onlarda üç sezon yazılmış oluyor. Bizde senaryolar iki bölüm yazılıyor, tepkiye göre üçüncü bölümü yazmaya başlıyorlar. Hatta daha da şaşıracağınız bir şey söyleyeyim, bazı dizilerin bölümleri kanala yarım gönderiliyor, yetişmiyor. O yarısı kanalda yayınlanırken diğer yarısını kurguda bitiriyorlar. Reklam arasında ikinci yarısı yetişiyor."
İzleyicinin ilgisini çekmek için bazen saçmalıyorlar diyen Soner, kimi zaman da dizi setinde kimsenin bu saçmalıkların farkına varmadığını, bu yüzden o sahnelerin kaldığını anlatıyor. "'Mesela araba üzerinde karaciğer ameliyatıyla dalga geçtim, yönetmen; 'Videonu izlerken gülmekten ağladık' dedi. 'Biz sette 200 kişiyiz, bir kişi de biz ne yapıyoruz demedi.'"
Bizim dizilerimiz neyi görmezden geliyor? "Farklılığı. Mesela şu an asla bir televizyon dizisinde bilimkurgu, fantastik bir şey göremezsiniz. Sadece gerçek hayattan bir şey olmalı diyorlar ama gerçek hayatta olmayacak kadar da saçma şeyler var. Yani bir kadına bir adam suşi verirken, başka bir kadın onu havada kapmaz normalde."
Sistemin de cesur senariste izin vermediğini anlatıyor. Dizileri çoğunlukla, diğer insanlar dayanamadığı için yalnız izlediğinden bahsediyor. "Bir bölümü kurgu dahil üç kez izlemek zorunda kalıyorum." Ona başvuran metin yazarlarının dayanamayıp işi bıraktığını söylüyor. Metinleri yazması minimum iki gün sürüyormuş. "Bu kanal devam ettiği sürece metinleri ben yazacağım" diyor.
Videoların izlenmesini sağlayan şeylerden ikisinin, herkesin yaptıı esprileri yapmaması ve küçüklüğünden bu yana kullandığı kafiyeler olduğunu söylüyor. "Kafiyenin duyguyu çok yükselttiğini düşünüyorum." Dikkat ettiği bir diğer düstur da küfretmemek, "Videolarınız TV programı gibi" yorumumun arkasındaki nedenin bu olabileceğini söylüyor. "Ben hâlâ geleneksel medyanın düzenini sürdürüyorum." YouTube'da Barış Özcan'ın videolarını beğendiğini söylüyor sorum üzerine.
Soner'le yürürken her sokakta biri bizi durdurup kanalı izlediğini söylüyor, birlikte fotoğraf çektirmek istiyor. Tanınır olmaktan mutlu ama artık dışarıdaki hareketlerine ekstra dikkat etmek zorunda hissettiğini söylüyor. "Çünkü ben eleştiren bir adamım." Özgür ruhlu biri olduğu için insanlar ona dikkat kesildiğinde bazen zorlandığını anlatıyor. "Çok kalabalık ortamlarda tuvalete gidip telefonla oynamaya bayılırım. Hep kalabalıktan kaçarım. Yalnızlığı seven bir adam olarak, sürekli gözlerin üstümde olması bazen rahatsız ediyor."
Peki, sektörle arasındaki mesafeyi, üstelik kanalına reklam da alıyorken nasıl koruyor? "Sektörün içine girdikçe etkilenebileceğimi, o objektif bakışı kaybedebileceğimi düşünüyorum" diyor. "Ne kadar o sektörün dışında kalırsam, ne kadar az yapımcıyla, senaristle, oyuncuyla bir araya gelirsem o kadar izleyicilerin gördüğü gibi görürüm. Bu yüzden hâlâ o piyasanın içinde değilim. Olmak da istemiyorum."
Dizi sürelerinin, uzun bakışmaların, klişelerin ondan önce de konuşulan şeyler olduğunu, onun sadece bunu iyi bir metin ve içerikle sunduğunu söylüyor. "Aslında insanların düşündüklerini dillendiriyorum."
Soner, internet dizisi 'Hile'nin üçüncü sezonunda bir tetikçiyi canlandırmış, kanalında da kendi oyunculuğunu eleştirmişti. Şimdi kendisi de bir dizi yazmak istiyor.
Kanada'ya gitmeseydiniz herhalde 16 yaşından beri yaptığınız radyo programcılığı devam ederdi diyorum. "Muhtemelen, o mesleğini bırakamayanlardan olurdum" diyor. 16 yaşında hayali olan radyo programı için Yalova'da dört sene para almadan çalışarak bu işe başladığını anlatıyor.
Radyoların, radyocuların yıldız olduğu 95-96'dan hemen sonra radyo dünyasına girmiş, güzel zamanlarını yaşamış. Radyoyu özlüyor mu? "Hiç özlemedim" diyor. "Çünkü radyo değerimi göremediğim bir yer oldu. Ödül aldığımın ertesi günü işten kovulmuştum mesela."
Sonuç olarak, Kanada'ya gitmeseydi ve Kanada'da mutsuz olup dönmeseydi şu an bu videoların hiçbirini izleyemeyecektik.
Yani tarih yine tekerrür etti: "Her şey bir yolculukla başladı."