Teoman, Esquire İçin Yazdı
Teoman, HAYATTAN NE ÖĞRENDİĞİNİ Esquire için yazdı.
- Kültür Sanat
- Salı 16:29 | 12 Aralık 2023
Bu yazı Esquire 197. sayısında yayımlanmıştır.
Hazırlayan Göksan Göktaş
Fotoğraf Sait Erol
"PARAMPARÇA" ŞARKIMDA SÖYLEDİĞİM GİBİ "VAKİT BİR TÜRLÜ GEÇMEZKEN YILLAR, HAYATLAR GEÇİYOR."
Ölüm fikri, çocukluğumdan beri hep aklımda. Açıkçası kendimi bildim bileli huzursuz biriyimdir ve gün boyu ölüm fikri ve gelecek korkuları yakamı bırakmaz. Sadece kendi ölümüm de değil, sevdiklerimin de başına gelmesinden çok korkarım. "Paramparça" şarkımda söylediğim gibi, "Vakit bir türlü geçmezken yıllar, hayatlar geçiyor."
Ve evhamlı biriyimdir. Bu his, benim için birçok şeyi anlamsız kılıyor. Her yaptığım şey, anında geçmişte kalıyor ve anlamını yitiriyor benim için.
Benim zaten müzikle ilgili bir derdim yok. O pek önemli bir şey değil artık hayatımda. Ama yine de şarkılarımı yazarken içimdeki hisleri döküyorum o şarkılara. O hisleri şarkılarıma akıtmak birazcık rahatlatıyor beni. Çok değil, birazcık. Huzursuzluğum baki.
O huzursuzluğu başka yöntemlerle azaltmaya çalışıyorum. Yaşam stilimde yaptığım küçük değişikliklerle. Yürüyüşler, egzersiz, meditasyon ve alkolle ilişkimi azaltmaya çalışarak. İçkiye ihtiyacım olduğu zamanlar var. Ondan büyük ihtimalle hayat boyu kopamayacağım. Ama onun bir depresan olduğunu, alkol alımı sonrasında dünyayı negatif gözlerle gördüğümü hatırlamaya, kendime hatırlatmaya çalışıyorum.
Hayalini kurduğum bir şarkı yok. Eğer hayalini kurabilseydim o şarkıyı zaten yazardım da. Ama şu yeni yaptığım albüm beni çok rahatlattı. Yıllardır diskografimi tamamlayamadığımı, eksik olduğunu düşünürdüm. Bu içime bir sıkıntı doğururdu. Bu albümle tamamladım onu. Bu rahatlık iyi geldi bana. Şimdi hayatta daha az şeyle ilgilenebilirim, diye düşündüm. Hayatın başka taraflarına bakabilirim artık.
Şarkı yazma üslubum aşağı yukarı ilk albümümden beri aynı. Aynı dertler, aynı tasalar, aynı özlemler. Daha ilk albümümden beri −1997 yılında çıkardığım ilk albümümde, "Mutlu Son", "Yollar" şarkılarımla başlayan− hep ölüm takıntımla ve huzur arayışıyla ilgileniyorum ben. 26 yıllık şarkı yazarlığıma bakıldığında görülüyor bu.
Bunlar bilinçli kararlar değil, beni oluşturan duygular. Hayatı anlamaya, anlamlandırmaya çalışıyorum. Birçok insan gibi. Benim avantajım bunu sözlere dökebilmekte. O söz dökümü sayesinde kendime bir meslek bile bulabildim. Ve içimi dökmek, yazı veya şarkı yoluyla, biraz rahatlatıyor beni. "Çocukluğuma asla geri dönmek istemem." Asla dönmek istemem dediğim bir yer çocukluk. O yıllardan çok az şeyi hatırlıyorum bana hoş gelen. Genelde, karanlık bir yer benim için o dönemler. Mutlu olduğum çok az anım var çocukluktan. Daha çok, bir ürkeklik, bir zayıflık, bir tatmin olamayış, bir özlem aklımda kalan, çocukluk anılarımı düşününce.
"Çocukluğuma asla geri dönmek istemem."
Asla dönmek istemem dediğim bir yer çocukluk. O yıllardan çok az şeyi hatırlıyorum bana hoş gelen. Genelde, karanlık bir yer benim için o dönemler.
Mutlu olduğum çok az anım var çocukluktan. Daha çok, bir ürkeklik, bir zayıflık, bir tatmin olamayış, bir özlem aklımda kalan, çocukluk anılarımı düşününce.
Ben şu sıralar, geçmişe takılıp kalmamanın gerekli olduğunu düşünüyorum. O yüzden de geçmiş ve geleceğe dair duygulara değil, anlık düşüncelere yoğunlaşıyorum. Rahatlatıyor o his beni.
Bu röportajı sabah saat 05.55'te yazıyorum. Bitince duş alacağım ve Fındıklı sahiline gideceğim. Huzur için.
Bob Dylan'ı çok severim, liseden beri. Hâlâ da takip ederim. Çatlağın biridir. Ama tatlı bir çatlak. O, diğer müzisyenler gibi, kariyer odaklı biri değildir. Hayatı istediği gibi yaşar. Kafasına göre. Ben de rol model olarak onu aldım kendime her zaman. Şarkı yazmayı da ilk olarak ondan öğrendim. Şarkı yazarlığımda çok kişinin payı var ama en çok Bob Dylan'ın. Ciddiyete mizahı da katar o. Onun gibi olmaya çalıştım hep. Sadece şarkılarımda değil, hayatımda da. Mizah beni rahatlatıyor. İç düşüncelerimde kendimle alay ediyor ve doğruyu bulmaya çalışıyorum gün boyu. Hayata karşı bir savaş verdiğimi değil, onun içinde süzüldüğümü hatırlatmaya çalışıyorum sürekli kendime.
"Aşk çok eskilerde kaldı, yalnızlıktan rahatsız değilim."
Aşkın gençliğe dair bir his olduğunu düşünüyorum artık. Bana anlamlı bir şeymiş gibi de gelmiyor. Çok silik bendeki o duygular. Yalnız olmaktan, o eski hisleri hissetmemekten rahatsız değilim. Daha mantıklı böylesi, benim yaşımda. Tersi daha rahatsız edici olurdu sanki. Benim, aşkı özleyen, eksikliğini hisseden, benimle yaşıt arkadaşlarım var. Onlara, artık bu hislerin peşine düşmemelerini söylüyorum. Aşk arayışındansa, iyi bir "hayat arkadaşı" bulmalarının daha iyi olacağını… Kimi insanlar, yalnızlıklarından rahatsız. Ben öyle değilim, alışığım yalnızlığa. Bunu değiştirmekle uğraşmayacağım. İnsanlarla yoğun ilişki beni boğuyor. Ama insanlara da ihtiyacım olduğunu biliyorum. Çok uzun olmayan sürelerde, çok sık olmayarak onlarla ilişkimi sürdürüyorum.
"Edebiyat sevgim, müziğime çok şey kattı."
Okumayı öğrendiğim andan beri, edebiyat hep çok önemli oldu hayatımda. Fakat yavaş yavaş uzaklaştım ondan, artık tek tük roman okuyorum. Şarkı yazarlığı benim için, hep bir şeyleri anlatmak için oldu. Pek de özel bir şeyler anlatmayan klişe şarkılar, benim için şarkı değil, jingle gibi bir şey. Öyle şarkılar ilgimi çekmedi, çekmiyor. Beğenmiyorum onları.
Edebiyat sevgim, müziğime çok şey kattı. Müteşekkirim edebiyata. Sadece edebiyat da değil, sinema ve müzik de hep önemli oldu geçmişimde. Bu ikisine de uzağım artık. Müzik dinlemiyor, çok seyrek film seyrediyorum. Felsefi ve sosyolojiye dair kitaplar okuyorum daha çok.
"Tembellik benim için bir huzur arayışı."
Bir huzur arayışı, tembellikten kastettiğim. Eskiden huzursuz olduğumda kendimi işle, gece hayatıyla vs. uyuştururdum. Artık öyle yapmıyorum. Hiçbir şey yapmadan, negatif şeyler de düşünmeden boş boş durmak beni daha huzurlu yapıyor. Kendiyle kavga eden bir kişiliğim var. Kendiyle ve hayatla. O kişiden uzaklaşmaya, eski alışkanlıklarımı bırakmaya çalışıyorum.
Entelektüel birikimimi artırmak da ilgimi çekmiyor. Hayatımı sürdürmek için fazlasıyla bilgiye sahibim. Şimdi sadeleşme peşindeyim. Tembellik de o sadeleşmeye yardım ediyor benim için. Hiçbir şey yapmıyor değilim, birçok proje üzerinde çalışıyorum. Hemen hemen hiçbiri çok iddialı değil projelerimin. Çalışıyorum fakat kendimi zorlamadan, sadece istediğim kadar. Bir yere yetişmiyoruz, büyük başarılara da ihtiyacımız yok.
" Ben hayatla pek iyi geçinemedim, kızım geçinsin istiyorum."
Baba olunca insan tam anlamıyla değişemiyor. Daha makul bir yere evrilmeye çalışıyorum sadece. Kendi optimumumu bulmaya çalışıyorum. Kadim bilgelik kitaplarını okuyor ve binlerce yıldır insanların hayatlarını zorlaştıran insani duygularımızı, düşüncelerimizi anlamaya, onları huzur yolunda değiştirmeye çalışıyorum.
"Babalık" tek rolüm değil. Aynı zamanda bir "oğul", yılların hızlı geçişinden korkan bir "erkek", bir müessesenin "patron"uyum. Çok fazla rolüm var.
Ama "babalık" bunlardan en önemli olanı. Kızım, benim küçüklüğümde çektiğim acıları, eksiklikleri çekmesin istiyorum. Açıkçası çok şey de bilmiyorum babalık hususunda. Babam ben iki yaşındayken ölmüş, onu neredeyse hiç hatırlamıyorum. Kızıma vermeye çalıştığım şey, bir güven hayata karşı. Hayattan korkmasın istiyorum. Ben hayatla pek iyi geçinemedim, o geçinsin istiyorum.
"Sahnede kendimi yenilmez hissediyorum."
Ben konser günleri biraz huzursuz olurum. Fakat konserden bir iki saat önce havaya girerim ve hoş şeyler hissederim. Sahnede olmayı seviyorum. Benim sevmediğim şey, yol ve konaklama olarak geçiyor bizim hayatımızda. Sürekli başka şehirler, yolculuklar, oteller pek hazzetmediğim ama zorunlu olarak yaptığım şeyler.
19 yaşımdan beri sahnelerdeyim. Galiba benim hayatta en iyi tanıdığım şey, en iyi tanıdığım yer, sahne. Orada hep kendimden çok eminimdir. Kendimi orada "yenilmez" hissederim ve bir işe yaradığıma inandığım yer de, sadece sahnedir.
"Kendime bir hayat kılavuzu yazıyorum."
Aslında, şarkı yazarlığını bıraktığımı söylüyorum kendime. Son albümüm, "Ben, Zargana, Deus Ex Machina" benim diskografimde son noktadır. Artistik anlamda beni çok tatmin etti bu albüm. Bundan sonra kendimi aşmama gerek yok, söyleyeceğim her şeyi söyledim.
Bir istisna yapıyorum bu konuda sadece. Film ve dizilere müzik yapmam için çok teklif geliyor. Onları değerlendireceğim. O tip, siparişle şarkı yapmak zevkli bir oyun gibi. Şarkıları çok kısa sürede yapacak kadar deneyime sahibim. Stüdyoda çalışmayı da sevdiğimden, ara sıra o teklifleri değerlendirmek istiyorum.
İki kitapla uğraşıyorum. Biri roman: Sayın Bay Rock Yıldızı. Şu anda bir dergide tefrika ediliyor. O romanla uğraşıyorum. Ne zaman çıkacağı benim için önemli değil. Onu yazmayı sevdiğimden yazıyorum, sonrası için bir beklentim olmadan.
Bir de, kendime bir hayat kılavuzu yazıyorum. O basılmayacak, sadece ben okuyayım diye. Marcus Aurelius'un Kendime Düşünceler'i gibi.
"Rock starlık, sahnede yaptığım bir rol."
Ben artık pek rock star gibi yaşamıyorum. Rock starlık, sahnede yaptığım bir rol. Eskiden 24 saat rock yıldızıydım. Yine de pek star gibi yaşamıyordum. Afra tafra yapan starlık, bana uzak bir şey. O illüzyona hiç kapılmadım.
Yine de başka insanlardan çok farklı bir hayat tarzı benimki. Kendi kabuğuna çekilmiş bir adamdan, binlerce kişiye konser veren adama dönüşüyorum kısacık bir süre içinde, konser verdiğim günlerde. Bu bende stres veya zorluk yaratmıyor, alışığım o geçişe. Rock yıldızı rolü, benim çok alışık olduğum bir rol ve seviyorum o oyunu. Bir süre çok uzaklaşmıştım ondan ama tekrar yakalayabildim geçmişte aldığım sahne zevkini. Mutluyum o konuda.
"Daha ünlü veya zengin olmak işleri kolaylaştırmıyor."
Ben de her insanın hayatta yaşadığı zorlukları yaşıyorum. Onlardan daha ünlü veya zengin olmak işleri kolaylaştırmıyor. Yıllar geçtikçe hayat manasızlaşıyor, eskiden bana haz ve tatmin veren şeyler de azalıyor. Huzur veren şeylerin peşinde koşuyorum daha çok, haz yerine. Küçük şeylerle tatmin olmaya çalışıyorum. İçimi oyan kendi düşüncelerimle savaşıyorum gün boyunca. Ya da savaş demeyelim buna, uzlaşma daha doğru olacak. İtidal peşindeyim.
"İstanbul'a aidim."
İstanbul benim kendimi ait hissettiğim yer. Burada rahat ediyorum. Dünyanın diğer köşeleri, bana İstanbul'un verdiği şeyleri vermiyor. Seviyorum İstanbul'u. Cihangir'de yaşıyorum. Burayı da çok seviyorum. Bana benzer çocuksu işler yapan bir sürü arkadaşım var. Pek olgun olmak zorunda olmayan insanların arasında yaşadığım hissini seviyorum.
"Depresyonu kendimin yarattığını yeni yeni kabullendim."
Depresyonla çok uzun yıllardır uğraşıyorum. Kaygılı kişiliğim bana çocukluğumdan beri hayatı zorlaştıran bir etken oldu. İnsanın yapması gereken şey, depresyonu kendinin yarattığının kabulü. Daha yeni yeni kabullendiğim bir şey bu. Eskiden başıma gelen şeylere atardım suçu. Şimdi o problemi yaratan şeyin mizacım olduğunu kabullendiğim için daha rahat çözüyorum. Daha doğrusu çözemesem de, oluruna bırakabiliyorum.
Olaylar üzerinde hakimiyetim yok, o konularda güçsüzüm. Herkes gibi. Ama düşünce yapımı değiştirmeye çalışıyorum. Hatta düşünmemeye çalışıyorum. Sürekli, takıntılı bir şekilde problemleri düşünmek, endişelenmek işleri çok çetrefilleştiriyor. "Hiçbir büyük problemin yok, bunları yaratan sensin" diyorum kendime.
Depresyon neler hediye etti, "Bir sürü şarkı" galiba cevabı. Ama depresyonla dost olmamak lazım. Doğru kararlar vermenizi engelliyor o ruh hali.