Atın Kolunuzdaki Saati Denize!

"Uyuyan Çingene" - Henri Rousseau (1897)

Para ile zaman arasındaki ilişkinin aslında modern dönemde artış göstermediğini, bu ilişkinin tarihinin çok eskilere uzandığını da kitapta okumak mümkün. Geçmişten bu yana saatleri saymak ve para saymak, insanlığın zihninde karşı konulmaz biçimde birbirine uyar. Roma İmparatorluğu'nda Satürn, (Kronos veya Zaman ile ilişkiliydi) "Darphane Tanrısı" diye de bilinirdi, çünkü Roma'nın serveti, onun tapınağına bağlıydı. Oysa birçok kabile toplumunda, günde yalnız dört saat çalışılıyormuş, hatta bazılarında iş için kullanılan bir kelime dahi yokmuş. Vaktin nakit olduğu Batı'da ise işkoliklik ileri boyutlara ulaşmıştır. Aşırı çalışkan toplumlarda intihar olaylarının çoğalması önemli bir işaret olmasına rağmen üretim baskısı nedeniyle geriye dönmek mümkün olmuyor. Hiç eskimeyen Shakespeare, Troilus ve Cressida'da şöyle yazar: "Zamanın arka cebinde bir cüzdan vardır efendim."

İngilizcede dakika anlamına gelen "minute" kelimesinin artık eskimeye yüz tutmuş bir anlamı da küçük bir bozuk paradır. "Vakit nakittir." mottosu, tüm bir tüketicilik felsefesini destekler: Geleceğin ürünlerine sürekli olarak şimdiden sahip olmayı özendirerek şimdiyi aldatır ve acıklı bir hale getirir, gelecekteki mutluluğu bekleyerek hem biriktirir hem de harcarsınız. Gelecekteki o mutlu zamanlarda her istediğinize sahip olacağınızı umarsınız, ama gelecek hep erişemeyeceğiniz kadar uzaktadır, paranız asla zamanınızı yakalayamaz. 1950 ila 1990 arasında yaşamış kişiler, insanlık tarihinde kendilerinden önce yer alan tüm kişilerden daha çok mal ve hizmet tüketmişlerdir.Saatlere ve zamana bakışın ifrattan tefrite varan ölçüde ele alındığı ve bu devasa konunun çok istismar edildiği ayan beyan ortada. Hemen her şeyi mucizevi olduğu iddia edilen araçlar ve nesnelerle çözmek mümkün değil oysa, bunun için insan yahut doğanın katkısı gerekiyor. Demek istediğim bir mekanizmayı oluşturan ruh çok daha önemlidir kendisinden, çünkü saatler en azından nesne olarak zanaat, bilim ve sanat arasında simgesel / kültürel bir köprüdür, amaç değil araçtır ya da ne gösterdiğinden ziyade bir sanat eseridir. Her şeyi daha küçük parçalara bölen ve hızlı yaşamaya zorlandığımız hayatın bir ilerleme olduğunu iddia eden anlayış ise yeniden değerlendirilmeye muhtaç. Jay Griffiths de kitabında bu sığ anlayışı arkasındaki tarihsel, insani ve ekonomik nedenleri de göstererek eleştiriyor.

BİZE ULAŞIN