Barbenheimer, 21. Yüzyılın Senaryosu mu?
"Barbenheimer" ismiyle bir internet fenomeni haline gelen iki filmin ortak paydada buluştuğu unsurları inceliyoruz.
Ece Büyükçolpan
1959 yılında Ruth Handler, kızı Barbara'nın adını taşıyan "Barbie" isimli oyuncak bebeği tasarladığında koca bir yüzyılın güzellik standartlarını altüst edeceğinden haberdar mıydı bilinmez, ancak söz konusu bebek gerçekten de çıta belirleyici bir kapitalizm oyuncağı olarak tarihe geçti. Oyuncak bebek olmasından ötürü; özenli sarı saçları, ince beli, uzun bacakları ve kusursuz (!) yüz hatlarıyla baby boomer nesli de dahil olmak üzere, sonra gelen iki üç kuşağın kız çocukları, medyaya taşınmış Barbie bebek standartlarının mükemmel olduğunu düşünerek büyüdüler. Barbie'nin toz pembe gözlüklerinden hayata bakarak kusursuz görünümün mutlu bir hayata aracı olacağına inanarak hayallerini şekillendirdiler çoğu kez. Kapitalist sistemde bu standartlar, çeşitli sektörler aracılığı ile satışa sunuldu hatta. Peki kız çocukları "Barbie" gibi görünmüyorlarsa gerçekten de çirkin miydi?
21. yüzyılda işte bu soruyu sormaya başladık hep beraber. Belirli bir standart ile uyuşan ölçülerimiz yoksa yetersiz miydik?
Üstelik sorgulama devam ettikçe, sorular şekil değiştirdi, arka sıralardan da sesler duymaya başladık. Böylelikle, 1960'lı yılların son parçaları itibariyle feminist aktivizm boy gösterdi.
Greta Gerwig, işte "Barbie"de bu noktaya değiniyor. Barbie bebeğin dünyasına inerek, kapitalizmin kurduğu yapay düzeni Barbie bebeğin gözünden beyazperdeye aktarıyor.
"Barbie Her Şey, Ken Sadece Ken..." Bu Ne Demek?
Ancak filmle ilgili can alıcı bir nokta daha var: Film afişindeki "Barbie her şey, Ken ise sadece Ken" ifadesi.
İlk bakışta kafaları karıştıran bu ifade, filmin ilk yarısında Barbie'nin dünyasında kadınların yükseltilmesi ve erkeklerin yan rolü üstlenmesi ile günümüz cinsiyetçiliğinin tam tersi bir dünyayı gösteriyor izleyiciye. İkinci yarıda Ken, gerçek dünyaya adım atmasıyla birlikte patriarkiyi, yani erkek egemen bir toplumun varlığını keşfediyor. Gerwig'in değinmeye çalıştığı nokta, aslında burada izleyiciyle buluşuyor. Ken'in Barbie'nin pembe dünyasında gölgede kalmış kişiliği, Barbie'nin onun fark etmesini sağlamakla uğraşıyordu; gerçek dünyanın erkek egemen toplumunda ise durum tam tersiydi, erkekler sırf erkek oldukları için kadınların uğraş vermesi gereken birçok konuda daha kolay ve olumlu sonuç elde edebiliyorlardı.
Filmin sonlarına doğru anladık ki, Gerwig bu iki durumun da dünyayı absürt bir dengesizliğe itmesinin üstünde duruyor. Ne erkek egemen ne de kadın egemen bir toplulukta insanlığın mutluluğu yakalaması mümkün görünüyor. Çünkü yaşadığımız şu dünyada her kesimin, varlığını ortaya koymaya hakkı var. Greta Gerwig cinsiyet eşitsizliğini "Ya durum şöyle olsaydı?" diye sorarak eğlenceli ve renkli bir parodi tadında beyazperdeye aktarıyor "Barbie"de. "Barbie her şey, Ken sadece Ken" sloganı da aslında bütün bu durumun eleştirel bir ifadesi.