Başka bir 'benlik' mümkün!
EL ÂLEM NE DERSE DESİN…
Modern çağda günbegün yaşadığımız hayatın rutinine kendimizi kaptırıp, modanın ve medyanın da yönlendirmeleriyle birbirimize benzeyen kişilere dönüştüğümüzü yok sayamıyoruz. Sürekli olarak şemalarımıza etki eden yaşam biçimlerine karşı koymamız bu kadar güç bir hale gelmişken farklı olmak çoğumuz için zor bir karar. Fakat bir an olsun büyük resme baktığımızda 'farklılık' olarak sayılacak ayrıcı özelliğimizi bulmak pek de zor değil… Zaten ancak bu şekilde yeni fi kirler ya da keşifl er yapmamız mümkün olabilir. Bu girişimi engelleyecek tek faktör ise yine tabii ki kişinin kendisi. ABD'li sosyolog Charles Cooley'in Ayna Benlik (Looking Glass Self ) teorisi tam da bu konuyla alâkalı olarak karşımıza çıkıyor. Bu teoriye göre; birey sosyal hayatta davranış ve tutumlarını içinde bulunduğu çevreye göre şekillendiriyor. Öyle ki, bu birebir geri dönüşlerle değil de çevremizdekilerin düşüncelerini tahmin etme yoluyla şekillendirmemizden dem vuruyor. Bu teori üç adım ile gerçekleşiyor… İlk önce başkalarına karşı nasıl göründüğümüzü düşünüyor, sonra onların hakkımızda ne düşündüğünü kestirmeye çalışıyor ve son olarak bu fi kirler ışığında kendimiz hakkında ne düşündüğümüzü gözden geçiriyoruz. Bahsi geçen teoriye göre sosyal varlıklar olarak kendimizi diğer insanların gözünde konumlandırdığımız noktaya göre yargılıyor ve ona göre şekil alıyoruz. Hâl böyle olunca da kendimizi dinlemek için ne vakit ne de cesaret bulabiliyoruz. Kültürün ve bireyin farklılıklara bakış açısını ve farklılık kavramını nasıl algıladığımızı açıkladıktan sonra, yine tüm bunlara sebep olanın yine bizler olduğunun farkındayız. İçinde bulunduğumuz topluma ve yine öz benliğimize bakarak da nasıl yargılarımız olduğunu görebiliriz. Asya'dan göçen atalarımızın bize biraz bıraktığı toplum biçimiyle Avrupa kökenli toplumlar arasındaki bir fark direkt olarak göze çarpar… Bizler, topluluklar halinde yaşamaktan keyif alıp, aile kavramına büyük önem verirken buna karşın Avrupalıların daha çok bireyselliğe önem vermesi herhalde doğru bir örnek olur. Deniz Bağrıaçık'ın; Sorsana, Bizi Sevmiş mi? adlı kitabında bahsedilen de tam olarak bu farklılıklar. Kitabından adı size de tanıdık geldi değil mi? Bir yabancı ile karşılaştığımızda ilk aklımıza gelen sorulardan biri… Diğerleri de muhtemelen; "Kebabı beğendin mi?", "Baklava yedin mi?" ya da "Misafi rperver miyiz?" gibi sorulardır. Türkiye'de yaşayan yabancılarla bir araya gelerek, dışarıdan bir gözle bakılan bu kitapta bir kere daha bize normal gelen durumların başka kültürlere göre farklı gelmesi şimdiye kadar okuduklarınızı kanıtlar nitelikte.