Spor, moda, müzik, iş dünyası ya da sinema… Hangi sektörden olursa olsun dünya çapında, başarıları ve karizmalarıyla nam salmış isimleri sayın desek, hiç tereddütsüz birçok ismi ardı ardına sıralayacağınızdan şüphemiz yok. Peki, söz konusu kadınlar olursa? Beğendiğiniz, seksi bulduğunuz ya da müziklerini severek dinlediğiniz kadınların adını hemen söyleyeceğinizi biliyoruz. Peki, yaptığı işlerle başarı duvarlarını yıkan ve tarihe adını kazıtmış ya da günümüzde deyim yerindeyse “Dünyayı Sallayan” kadınları sorsak yanıtınız ne olurdu? Sizi daha fazla meraklandırmayalım. Biz sizler için, tarihe damgasını vurmuş ve günümüzde de dünya çapında şöhretlere sahip bazı kadınları sıraladık. Bakın bakalım, kimler güzel ve seksi olduğu kadar başarıları ile “yıldızını” parlatıyor. Audrey Hepburn dünyada en çok fotoğrafı çekilen kadın olma özelliğine sahip, hemen belirtelim. Brüksel’de doğan Hepburn, hayatı boyunca birçok filmde rol alarak birçok ödülün de sahibi olmuştur. Onu, Hollywood dünyasında “Asaletin ve Sempatikliğin Divası” olarak kabul etmişlerdi. Güzel yıldız, günümüzde bile birçok aksesuar ve tekstil ürünlerine yansıtılıyor. 1981 doğumlu, Brezilyalı model Adriana Lima, Victoria’s Secret meleklerinden biri olduktan sonra tüm dünyada tanındı. Bugüne kadar hem bu markanın hem de sayısız kampanyanın “yüzü” olarak karşımıza çıkan Lima, aynı zamanda iki çocuk annesi de. Beyonce için; Madonna’dan sonra gelen dünyanın en iyi sahne performansına sahip sanatçı diyebiliriz. Çok genç yaşta “Destiny’s Child” grubuyla adını duyurmaya başlayan ve daha sonra neredeyse günün 24 saati çalışarak tam tamına 118 milyon albüm satabilme başarısını elde edebilmiş birinden bahsediyoruz. 2011 yılında “Billboard Müzik Ödülleri”nde sergilediği gösterisi ve en son geçtiğimiz aylarda “Super Bowl”da verdiği konseriyle, kazandığı tüm ödülleri hak ettiğini kanıtlamıştır. Beyonce Knowles, en ufak bir ses kaybı yaşamadan saatlerce dans ederek size mükemmel bir müzik ziyafeti yaşatabilir. Sesi haricinde kendine özgü dans figürleri ve tüm çekiciliğiyle o tüm dünyanın hayranlıkla izlediği bir kraliçe desek, abartmış olmayız herhalde. Sizin de illa ki, kulağınıza bir şekilde çalınmıştır; son yıllarda, herkesin diline pelesenk olmuş bir “Cara” var. Aramızda belki duymayanlar vardır; zira sizi fazla meraklandırmadan, Cara Delevingne’den bahsettiğimizi belirtelim. Cara, genç yaşına rağmen kariyerine, neredeyse “dünyaları” sığdırmış bir kadın. Bu aralar moda dünyasının gözbebeği. Hatta öyle ki; Cara, Kate Moss’tan sonra İngiltere’nin dünyaya hediye ettiğin en güzel şeylerden ikincisi. Kendisi 12 Ağustos 1992, Londra doğumlu. İlk çıkışını, 2011 yılında H&M ve Burberry markalarının çekimlerinde yer alarak yapan Cara’nın güzelliği, aynı yıl, Vogue İngiltere tarafından sezonun “Yıldız Yüzü” seçilmesiyle tescillendi. 2012 yılına geldiğimizde, genç model artık Chanel, Dolce&Gabbana, Fendi ve Stella McCartney gibi moda devlerinin reklam yüzü oldu. Peki, hünez 21’inde olan bir genç kız, nasıl oluyor da bu kadar çok büyük bir ses getirebiliyor ve bu kadar çok seviliyor? Gür kaşları, masmavi gözleri ve tabii ki doğallığı, sıralayabileceğimiz ilk nedenlerin başında geliyor. Bu arada onu yakından takip etmek isteyenlere hemen belirtelim; onu en doğal halleriyle görebileceğiniz bir Instagram sayfası ve iki milyonu geçkin takipçisi var. Tam adı; Gabrielle Coco Bonheur Chanel olan bu Coco Chanel için, moda dünyasının “İlklerin Kadını” diyebiliriz. Yaptığı tasarımlar ile dünya çapında kazandığı başarıyı Türkiye’ye de taşıyan Chanel, 1930’lu yıllarda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin formalarını da tasarladı. Chanel, “Yüzyılın En Önemli 100 Kişisi” listesinde yer alan ilk ve tek tasarımcı. Hayatın, herkese nasıl bir başlangıç, bir keyif ve bir son vereceğini elbette kimse bilemez. Dünyaya gözlerini talihsiz bir şekilde açanlardan, Oprah Gail Winfrey. Ancak bolca çalışma azmi, şans ve başarının zor başlayan hayatları nasıl da bir anda olumlu hâle çevireceğinin de bir ispatı aslında, o. Oprah Gail Winfrey, tüm dünyaya her zaman umudun olduğunu ispatlamış bir kadın. 29 Ocak 1954 doğumlu bu özel kadının daha küçücükken çok iyi bir konuşmacı olacağı belliydi. İletişim konusundaki becerisi onu Tennessee Üniversitesi İletişim Bölümü okumaya yönlendirdi. Oprah’ın kariyeri, üniversite döneminde radyo programı sunmasıyla başladı. 1983 yılında transfer olduğu AM Chicago programını sunmaya başladığında, bir hayli düşük izlenme oranına sahipti. Ama bu program, Oprah’ın insanlar üzerindeki sihirli gücünü tüm dünyaya tanıtacaktı. Kısa sürede reyting rekorları kıran programın adı daha sonra “The Oprah Winfrey Show” olarak değiştirildi ve 1986 yılından günümüze kadar aralıksız sürdü. Oprah’ın tam anlamıyla Amerikan rüyasına örnek gösterebileceğimiz kariyeri; ona 2,7 milyar dolarlık servet kazandırdı. 2011 yılında “The Oprah Winfrey Show” yayından kaldırıldı. Uzun televizyon serüvenin ardından, Oprah sadece kulvar değiştirdiğini ve farklı platformlar yaratacağını açıkladı. Bunu; “Oprah’ın Melekleri” adlı yardım grubu ile kanıtladı da. Toplam 51 milyon dolar bağış toplayarak Güney Afrika’daki kız çocuklarına yardım etmesi, dünya çapında ses getirdi. 1960’lı yılların ortalarında “Kıyafetten önce, kadınlık.” diyen bir tasarımcı yetişiyordu. Kolej yıllarındayken ilk koleksiyonunu hazırlaması; ileride nasıl bir tasarımcı olacağının bir işaretiydi aslında. Öyle de oldu. Bu yetenekli genç kız, daha sonraki yıllarda, başta ABD ve daha sonra da dünya çapında moda konusunda devleşecek bir isim olacaktı. 2 Ekim 1948 doğumlu Donna Karan’dan bahsediyoruz. Daha 20’li yaşlarının başındayken moda tasarımcısı olmayı aklına koyan Donna Karan, moda tasarımı eğitimini Parsons School of Design’da aldı. Karan, daha sonra bu okuldan fahri doktora ünvânı alacaktı. Halen Türkiye başta olmak üzere dünyanın dört bir yanında gerek tekstil ürünleri ve gerekse parfümleri ile etki yaratan Donna Karan, eğitimin tamamladıktan sonra annesinin de yardımıyla dönemin ünlü moda tasarımcılarından biri olan Anne Klein’in yanında çalışmaya başladı. Kısa bir süre sonra, tasarımlarıyla dikkat çekmeyi başaran genç tasarımcı, Anne Klein’in hayatını kaybetmesi sonucu, baş tasarımcı olarak markanın kariyerini devam ettirdi. Gelin görün ki; büyük yetenekler daha çok insana ulaşmak için fazla bekleyemiyor. Uzun yıllar Anne Klein markasının baş tasarımcılığını yürüten Donna Karan, kızının kendi zevkine göre bir türlü kıyafet bulamamasına artık kayıtsız kalamaz ve kendi adıyla, markasını kurar. “Donna Karan New York” markası, 1989 yılında ABD’yi deyim yerindeyse, sallayan bir markadır artık. İlk koleksiyonu “Seven Easy Pieces” ile kadınların giyim konusundaki beklentilerine direkt olarak yanıt veren Karan, kısa sürede alt markalarını da oluşturmaya başladı. DKNY’un bugün dünya çapında 100’den fazla mağazası bulunuyor. Hâtta, marka bünyesinde artık sadece kadınlara özel ürünler değil erkekler için de birçok tasarım bulmak mümkün. Marka skalasında erkek koleksiyonundan parfüme, ev dekorasyon ürünlerinden ayakkabıya kadar herşey var. Polonya asıllı Yahudi Helena Rubinstein, dünyada ilk “kozmetik” kavramını yaratan kadın. 1902 yılında ilk o, meşhur kremini üretti. Rubinstein, güzelliğe olan düşkünlüğünü şöyle açıklamıştı: “Bütün bildiğim, güzelliktir. Heyecan veren, baştan çıkaran, büyüleyen ve zamanın izlerini yok eden bir güzellik yaratmak cesaret ister… ” Dünyanın en pahalı modeli unvanına da sahip olan 39 yaşındaki Kate Moss, özel hayatı yüzünden eleştirilse de, popülaritesinden asla bir şey kaybetmedi. Moss, en son geçtiğimiz aylarda, Esquire dergisinin İngiltere edisyonuna poz vererek seksapelinden ve güzelliğinden bir şey kaybetmediğini bir kez daha göstermiş oldu. Gerçek adı Madonna Louise Ciccone olan Madonna, dindar bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Müzik dünyasının en önemli kadınlarından biri olan Madonna vakti zamanında 130 milyon adet albüm satarak “Guiness Rekorlar Kitabı”na girdi. Bir kız bir de erkek çocuk annesi olan 55 yaşındaki “Pop Müziğin Kraliçesi” ünvanlı sanatçı hakkında, bundan beş yıl önce, Britanya’nın en önemli müzik dergilerinden Q, en ilginç bilgileri derlemişti. İşte, onlardan bazıları: Madonna küçük yaştan itibaren “dikizci” bir kişiliğe sahipti. Gittiği rahibe okulunda gizlice rahibeleri gözetleyip onları çıplak yakalamaya çalışırdı. Genç kızlık yıllarında, bir Bob Dylan hayranıydı. Hatta sanatçıya olan hayranlığını şöyle dile getirir: “Evimizin bodrum katında ‘Lay Lady La’i dinlerdim. Yatağa yatıp o şarkıyı dinler, bir yandan da ağlardım.” Ünlü olmadan önce “Emmy” ve “Breakfast Club” isimli rock gruplarında şarkı söyledi. Kızı Lourdes’in babasıyla Central Park’ta tanışmış. Bisiklete binen fitness antrenörü Carlos Leon, koşu yapan Madonna’nın yanından geçmiş, o da Carlos’u kahve içmeye davet etmiş. 1985 yılının Ağustos ayında evlendiklerinde, Sean Penn, Madonna’nın takma ismi olan Daisy’i başparmağının üzerine dövme yaptırdı. Ancak Madonna’nın Daisy’den başka bir takma ismi daha var. Küçükken onu “Nonni” diye çağırırlarmış. “Sex” isimli kitabı çıktığında ise, “Dita” olarak. Kabala inancına mensup kişilere göre ise o, “Esther”. En yakın arkadaşları ise, Madonna’ya kısaca “M” diye sesleniyor. Şarkı sözü yazmak onun için her şeyden kurtuluş anlamına geliyor. Hatta şöyle söylüyor: “En iyi işlerimi, en üzgün olduğumzamanlarda çıkarırım.” Malawi’de Madonna’ya bayılıyorlar. Bir ankete göre; orada yaşayanların %70’i Madonna’yı “çok iyi bir kız” olarak tanımlıyor. Yaşlanmak Madonna’yı ne durdurur ne de korkutur. Hatta yaş aldıkça gençleşenlerden diyebiliriz onun için. Sanatçı en son, 2007 yılında, müzik şirketiyle yaklaşık 120 milyon sterlin değerinde 10 yıllık bir anlaşma imzaladı. Şarap meraklıları, Madonna’nın Michigan’daki “Ciccone Bağları”nda yaşayan babası tarafından üretilen Madonna şarabının tadına bakabilir. 20. yüzyılın en ünlü sinema yıldızı ve pop ikonudur. O, kadınlığın ve seksiliğin sembolüdür. Güzellik, para ve şöhretin getirilerinin aksine, özel hayatında çok mutlu olamayan sarışın güzel Marilyn Monroe hakkında halen birçok şey gizemini koruyor. Ama ne olursa olsun, günümüzde hâlâ hayran olunan kadınların ilk sırasından yer alır. 30 Eylül 1980 doğumlu İsviçreli Hingis, son yüzyılın en başarılı kadın tenisçilerinden biri olarak kabul ediliyor. Annesinin tenise olan tutkusu yüzünden daha iki yaşındayken tenis raketini eline almış. İsmini aldığı Martina Navratilova’nın maçlarını izleyerek büyüyen Hingis, 17 yaşındayken katıldığı “Grand Slam”de şampiyonluğu elde eden en genç sporcu oldu. Sakatlıkları haricinde kokain kullandığı gerekçesiyle bir süre kortlardan uzak kalan Hingis’in bu yıl kortlara geri dönmesi, büyük yankı uyandırdı. Barbados’un turkuaz denizi ve altın rengi kumlarından aldığı güzelliğiyle; Robin Rihanna Fenty, genç yaşta girdiği müzik piyasasında yarattığı depremler haricinde imajıyla da son derece dikkat çekti. 20 Şubat 1988 doğumlu şarkıcının aslında çok enteresan bir kariyer başlangıcı yok; “şarkıcı olma” hayallerini gerçeğe dönüştürmek için ABD’ye taşınarak kendine yeni bir hayat kurduktan sonra Jay-Z ile tanışma fırsatı yakaladı. Başarılı yapımcının Rihanna’da ki cevheri görmesi çok uzun sürmedi. 2005 yılında çıkardığı ilk albümü “Music of Sun”ın çıkış parçası olan “Pon De Replay” ile müzik listelerine ikinci sıradan giriş yaparak dikkatleri üzerine çekti. Rihanna’nın müzik piyasasına giriş yaptığı ilk yıldan bu yana toplam yedi stüdyo albümü ve hatırı sayılır sayıda single çalışması var. Melez güzel aynı zamanda doğduğu topraklar Barbados’a olan bağlılığı ile ülkesinin “En Genç Kültür Elçisi” ünvanına da sahip. Instagram hesabında tam 10 milyon takipçisi olan genç sanatçı, aynı zamanda tam bir moda ikonu. Müzik dünyasındaki başarısının yanı sıra asi ve isyankâr kişiliği ile de dikkatleri üzerine çeken Rihanna, kim ne derse desin; daha 25’indeyken dünya çapında milyonlara ulaşmayı başarabilmiş, dört kez dünya konser turuna çıkmış, aynı zamanda 18 kez “Billboard”, yedi adet “Grammy” ve dört adet de “Amerikan Müzik Ödülü”nün sahibi olmuş bir isim. 1984 New York doğumlu Scarlett Johansson, Polonya ve Danimarka genleriyle harmanlanmış dillere destan güzelliğiyle, tam 10 yaşından beri, deyim yerindeyse dünyayı kendine hayran bırakıyor. Güzel oyuncu, en çok “İnci Küpeli Kız” adlı filmdeki rolüyle ses getirdi. İki kez “Altın Küre”ye aday olarak gösterilen oyuncu, aynı yıl rol aldığı “Bir Konuşabilse” adlı filmiyle BAFTA (Home of the British Academy of Film and Television Arts)’i kaptı. Dolgun dudakları ve seksi ve yuvarlak vücut hatlarıyla Scarlett Johansson; 2006 yılından sonra bu yıl ikinci kez Esquire dergisi tarafından “En Seksi Kadın” seçildi. Serena Jameka Williams için; “En İyi Kadın Tenisçi” tanımını yaparsak sanırız yanlış olmaz. Tıpkı, ablası Venus Williams gibi… 26 Eylül 1981 yılında ABD’nin kenar mahallelerinden birinde dünyaya gelen Serena Williams, tenise olan aşkı ve disipliniyle tüm dünyanın saygısını kazanmış bir sporcu. Kariyerinde 216 Grand Slam” şampiyonluğu olan Williams, “çift kadınlarda” iki, “tek kadınlarda” da bir tane olmak üzere toplam üç altın madalya sahibi. Hatta 2009 yılında Venus Williams ile karşı karşıya geldiği maçta, gözünün yaşına bakmadan ablasını yenerek şampiyonluğu cebine attı. Hemen hemen katıldığı her turnuvadan, daha başlangıçlarda söylenen “Artık bu sondu. Daha fazla kazanamaz!” laflarına inat, galibiyet bayrağını sallayarak ayrıldı. Yaşın hiçbir öneminin olmadığını kanıtlayan Williams, 2013 yılının Haziran ayında, 11 yıl aradan sonra Roland Garros’ta, Sharapova’yı yenerek, birinciliği elde etti. Onun için ‘azmin, başarının ve disiplinin simgesi’ tanımını yapsak, sanırız yanlış ifade etmiş olmayız. Her tasarımcının kendi çizgisi vardır ve bu çizgiler moda dünyasının bütününü oluşturur. Ama bunların arasında bir tasarımcı vardır ki; 70 senedir moda dünyasının içinde olup da hiçbir çizgiyi kabul etmemekte ve hiçbir bütünün parçası olmamakta. Çılgın moda tasarımcısı Vivienne Westwood’dan bahsediyoruz. 1941 yılında dünyaya gözlerini açan bu “uçuk kaçık” tasarımcı, kendi gençlik yıllarının akımlarını günün modasıyla harmanlayan biridir. Punk müzik konserlerinin engellendiği dönemde bile bu çılgın akıma sıkı sıkıya bağlanmış ve burnunun dikine gitmiştir. İyi ki de gitmiştir çünkü o dönemde, kendi hâlinde sadece tasarım yaptığı ve normal bir şekilde süregiden hayatı, o dönemler sevgilisi de olan “Sex Pistols”un menajeri olan Malcolm McLaren ile açtığı küçük bir dükkânla değişmiştir. Gerçek bir tasarımcı olduğunu, “Sex Pistols” grubunun elemanlarını giydirmeye başladığında fark eden Westwood için, o günden sonra moda dünyasını yerle bir etti diyebiliriz. Ünlü tasarımcı, akımından vazgeçmeden tüm dünyanın giyebileceği tarzda kıyafetler tasarlamaya başladı. Birçok şeyle olduğu gibi “şık ve cici çocuk” imajıyla da dalga geçti. Podyumda politik mesaj vermekten asla çekinmedi. Yeri geldi travestilere göğüs takarak onları podyumda yürüttü. Vivienne Westwood için tasarımları satmak her zaman ikinci plandaydı. Bugün şöyle bir kendisine dönüp baksak, halen de öyle olduğunu düşünmez miyiz zaten? O çılgın ruhundan hiçbir şey kaybetmemiş, tupturuncu saçlarıyla akıllarda yer edinen dinamik kadın!