Daima canlı daima hareketli Johannesburg
Kent sizin için bir yol üstü durağıysa Johannesburg'u tam olarak anlamanız biraz zor olabilir. Örneğin, beyaz ırka karşı duyulan olası bir nefret, kente dair merak ettikleriniz arasında olabilir. Ancak kente nüfuz ettikçe Nazım'ın "Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine…" dediği güzel dizeleri hatırlıyorsunuz. Ve apartheid rejimin kalıntılarının bir nefrete dönüşmediğini anlıyorsunuz. Yıllardır iç içe olan halk, zamanla birbirine alışmış. Herkes kendi mahallesine sığınsa da yaşama umudu herkesin yola devam etmesini sağlamış.
Güvenlik, Johannesburg'un en kârlı, hava ve su kadar gerekli görülen sektörü. Soweto'larda bile güvenlik hat safhada. Bunu sokaklarda yürürken de hissediyorsunuz. Şehir merkezindeki suç oranın yüksekliği kentteki beyazların yaşam bölgelerini ayrıştırmasına neden olmuş. Apartheid'den önce kent merkezine alınmayan siyahilerin kent merkezine inmesi, beyaz ırkın kent merkezini terk etmesine neden olmuş. Merkez-çevre ilişkisi Johannesburg'da tersine dönmüş. Kent, gündüzleri boş ancak geceleri tamamen ıssız. Şayet gece dışarı çıkacaksanız kenti bilen lokal bir rehberinizin olmasına dikkat edin. Her köşesini her vakitte rahatlıkla gezemeyecek olsanız da Johannesburg, Afrika'nın Cape Town'dan sonraki en güzel kenti olarak kabul ediliyor. Çünkü daima canlı ve sürprizli. Johannesburg, aynı zamanda kültürel çeşitlilikten beslenen Afrika'nın belli başlı merkezlerinden de biri. Bir asır önce Afrika'nın yolunu tutup Johannesburg'a yerleşen Avrupalılar… Hintliler, Pakistanlılar, Çinliler, Orta Doğulular… Her milletten, her renkten insan... Johannesburg, bir gökkuşağı kadar renkli.
2010 Dünya Kupası Johannesburg'un çehresini değiştiren önemli bir eşik olmuş. Bu yedi yılda, Soweto'lardaki yaşam eskisine göre iyileşmiş. Yeni yapılar, Johannesburg'un imajını değiştirirken kentteki yenileşme hareketi günden güne hızlanmış. Barındırdığı zıtlıklara rağmen, Johannesburg'un sanatla, müzikle, modayla ve yeme içme seçenekleriyle anılır olması bundan.