Yazı: Türkan DOĞAN Johannesburg, Joburg, Joziburg, Jozi... Farklı isimleri ve bambaşka görüntüleriyle hafızalarımıza kazınan kadim toprakla... Bu ay, gökkuşağı kadar renkli Johannesburg'dayız. Johannesburg, 1886'larda başlayan bir dalgayla altın ve elmasa hücumun dünyadaki en çekici noktasıydı. Bu coğrafyada, Avrupa'dan çıkıp gelen 'beyaz'ların hayalleri gerçeğe dönüşüyordu. Altın madenleri yerleşimi ve belirli bir azınlığın elinde bulundurduğu zenginliği de beraberinde getirdi. Gettolar ve tel örgülü villaların harcı ilk bu yıllarda karıldı. Ancak an geldi, Johannesburg'un altın madenleri yorgun düştü. Geride ise kentin her köşesini saran; madenlerden çıkarılan hafriyatın oluşturduğu toprak tepeleri kaldı. Zıtlıklardan beslenen, modern gökdelenlerin gökyüzüyle birleştiği Johannesburg böyle kuruldu. Johannesburg, bugün dört milyonluk nüfusuyla Güney Afrika'nın en büyük kenti. Bu büyüyen, dinamik metropol Güney Afrika finans sektörünün de merkezi. Altın madenlerinden sonra zenginliğin yeni yöntemi emlak olmuş. Johannesburg'un parıltılı merkezleri tıpkı Cape Town gibi düzenli, temiz ve yeknesak. Ve bu yüzden de şaşırtıcı. Kentin sokaklarıyla temas ettikçe; gökdelenlerle çevrili iş merkezlerini gördükçe 'Burası Afrika mı?' diye sormadan edemiyorsunuz. Ancak ilk bakışta 'yeni dünya'yı anımsatan bu gökdelenler, havalı iş merkezleri, geniş otoyollar sizi aldatmasın. Zenginliğin eşit olarak paylaşılmadığı bu kentin çeperleri siyahilerin 'township' denilen, tek katlı gecekondularıyla sarılı. Hikâyeyi hepimiz biliyoruz: Altına hücumla gelen beyaz ırk, Afrika'daki 'apartheid', yani ırk ayrımı politikalarının da geliştiricisiydi. Bu coğrafyada güzel bir hayat, tıpkı bir zamanlar ABD'de olduğu gibi, yalnızca beyazlar içindi. Ömrünün neredeyse üçte birini; 27 yılını esaret altında geçiren Nelson Mandela'nın ve arkadaşlarının mucizesiyle birlikte 1994 yılında kaldırılan apartheid rejiminin izleri ise hâlâ hissediliyor. Elektrikli tellerle çevrili lüks villalar ve kentin dört bir yanını saran township'ler, ırk ve sınıf ayrımının en gerçek fotoğrafı. Township'ler de kendi içinde ayrılıyor. Örneğin ismi South Western Townships (Güney Batı Kasabası) kelimelerinin ilk hecelerinden türetilen; gecekondu mahallesi Soweto'lar bir hayli ünlü. Irkçılık karşıtı ayaklanmalar ilk bu mahallelerde başlamış. Nelson Mandela ve Desmond Tutu gibi önemli siyahi liderler de bu mahallelerden çıkma. Bugün evleri birer müze. Kent sizin için bir yol üstü durağıysa Johannesburg'u tam olarak anlamanız biraz zor olabilir. Örneğin, beyaz ırka karşı duyulan olası bir nefret, kente dair merak ettikleriniz arasında olabilir. Ancak kente nüfuz ettikçe Nazım'ın 'Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine...' dediği güzel dizeleri hatırlıyorsunuz. Ve apartheid rejimin kalıntılarının bir nefrete dönüşmediğini anlıyorsunuz. Yıllardır iç içe olan halk, zamanla birbirine alışmış. Herkes kendi mahallesine sığınsa da yaşama umudu herkesin yola devam etmesini sağlamış. Güvenlik, Johannesburg'un en kârlı, hava ve su kadar gerekli görülen sektörü. Soweto'larda bile güvenlik hat safhada. Bunu sokaklarda yürürken de hissediyorsunuz. Şehir merkezindeki suç oranın yüksekliği kentteki beyazların yaşam bölgelerini ayrıştırmasına neden olmuş. Apartheid'den önce kent merkezine alınmayan siyahilerin kent merkezine inmesi, beyaz ırkın kent merkezini terk etmesine neden olmuş. Merkez-çevre ilişkisi Johannesburg'da tersine dönmüş. Kent, gündüzleri boş ancak geceleri tamamen ıssız. Şayet gece dışarı çıkacaksanız kenti bilen lokal bir rehberinizin olmasına dikkat edin. Her köşesini her vakitte rahatlıkla gezemeyecek olsanız da Johannesburg, Afrika'nın Cape Town'dan sonraki en güzel kenti olarak kabul ediliyor. Çünkü daima canlı ve sürprizli. Johannesburg, aynı zamanda kültürel çeşitlilikten beslenen Afrika'nın belli başlı merkezlerinden de biri. Bir asır önce Afrika'nın yolunu tutup Johannesburg'a yerleşen Avrupalılar... Hintliler, Pakistanlılar, Çinliler, Orta Doğulular... Her milletten, her renkten insan... Johannesburg, bir gökkuşağı kadar renkli. 2010 Dünya Kupası Johannesburg'un çehresini değiştiren önemli bir eşik olmuş. Bu yedi yılda, Soweto'lardaki yaşam eskisine göre iyileşmiş. Yeni yapılar, Johannesburg'un imajını değiştirirken kentteki yenileşme hareketi günden güne hızlanmış. Barındırdığı zıtlıklara rağmen, Johannesburg'un sanatla, müzikle, modayla ve yeme içme seçenekleriyle anılır olması bundan. BUNLARI UNUTMAYIN • Biz burada kara kışı yaşarken Saharaaltı Afrika'sının merkezi konumundaki Johannesburg yazı yaşıyor. • Johannesburg sokaklarını gezdikçe sokaklarda insandan çok otomobil görebilirsiniz. Çünkü daha güvenli. Otomobil kiralayabilir ya da taksi olarak kullanılan beyaz minibüsleri tercih edebilirsiniz. • Trafiğin bize göre ters aktığını unutmayın. GEZ-GÖR Apartheid Müzesi: Johannesburg sokaklarında bir zamanlar her yerde rastlanılan ibare, 'siyahiler giremez'di.1994'te apartheid rejiminin kaldırılmasına kadar süren 50 yıllık süreçte, siyahiler toplumsal hayatta yok sayılıyordu. Apartheid Müzesi, işte bu hak ihlallerinin, apartheid döneminin bitmesi için direnen kahramanların ve kara kıtanın mücadelesinin öyküsü. Müzenin kurgusu, yapılan hak ihlallerinin daha iyi anlaşılmasını sağlıyor. Beyazlar ve siyahiler, farklı kapılardan müzeye giriyor ve parmaklıklar ardında birbirini görerek müzeyi geziyor. Fotoğraflar, filmler, tanıklıklar aracılığıyla bir ırkın demokrasi mücadelesinin anlatıldığı müze, Johannesburg'un en etkileyici noktalarından. Joziburg Lane: Kentin soylulaştırılan yeni bölgelerinden biri olan Joziburg Lane, muhteşem art deco binalarıyla göz alıcı. Bölge, havalı sanat durakları ve hip kafeleriyle de ünlü. Jozburg Laane'de, geleneksel Afrika yemeklerini de tadabilirsiniz. Wits Sanat Müzesi: Tarihi ve modern Afrika sanatının örneklerini görebileceğiniz müze, Wits Üniversitesi'ne bağlı olarak hizmet veriyor. 2012 yılında kapılarını açan müze, zengin koleksiyonu ve etkinlikleriyle Johannesburg'un kültürel hayatının önemli bir parçası. Anayasa Mahkemesi: Güney Afrika'nın demokrasi yolculuğunu anlatan yapı, geçmişte cezaevi olarak kullanıldıktan sonra bugün müze ve anayasa mahkemesi olarak kullanılıyor. Müzede; Joe Slovo, Albertina Sisulu, Winnie Madikizela- Mandela ve Fatima Meer gibi burada mahpusluk çeken ünlü isimlerin öyküleri eşliğinde Güney Afrika'nın 100 yıllık demokrasi mücadelesi anlatılıyor. NEREDE, NE YENİR? Johannesburg, çok kültürlü bir kent. Alman, Fransız ve Hollanda mutfağının etkisi, kentin mutfağını çeşitlendirmiş. Johannesburg mutfağının demirbaşı ise kırmızı et. Biftek ve etle hazırlanan sulu yemekler, hemen her restoranın mönüsünün vazgeçilmezi. Sığır ve domuz eti ile birlikte tavuğun çokça kullanıldığı Johannesburg mutfağında, devekuşu ve timsah eti de tüketiliyor. • THE GRILLHOUSE: Dünyanın en iyi 15 biftek restoranından biri olarak gösterilen mekân, büyük et porsiyonlarıyla ünlü. • CHALKBOARD CAFE: Johannesburg sanat çevresinin bolca vakit geçirdiği mekân, renkli tasarımıyla göz alıcı.