Yazı Togan NOYAN Dünyanın bu bölgesinde, gökyüzünün rengi de bir başka. Hava, aydınlanmakta kararsız kalırken akşamın karanlığı için her daim pek hevesli görünüyor. Ama bu, asla sorun değil. Eskinin kokusu, hemen her sokakta kendisini belli ediyor. Orta Çağ'ı hayal ettiren yapılar ise adımları ağırlaştırıyor. Edinburgh, Glasgow'un gölgesinde mi kaldı? Bu soruyu ellerinde Glasgow bayraklarıyla cevaplayanlar çoğunlukta ama bilinmeli ki her iki kenti de layıkıyla görenlerin net bir cevabı yok. Gerçi şu soru-cevapları es geçmemek de lazım: Eğlence mi? Glasgow. Geçmişe ışınlanmak mı? Kesinlikle Edinburgh. Şehri tepeden seyretmekle başlayalım. Nasılsa, bunun için çok fazla seçenek var Edinburgh'da. Meyilli yolları takip etmek kâfi; bir tepedeyiz! Fazlasıyla düzenli bir görüntü var karşımızda. Graham Bell de bir zamanlar durduğumuz yerden şehri seyrediyor olabilir miydi? Muhtemelen! İcadıyla ilgili kim bilir ne hayaller kurmuştur, tam da bulunduğumuz o noktada. Parke taşlı yolları önce gözümüzle takip ediyoruz… Ne dersiniz, keşif zamanı geldi mi? Herhangi bir araca da gerek yok; belki bisiklet ama yürümek çok daha keyifli olacak. İnişli çıkışlı sokaklar, eski şehrin mabedi olan kaleye bir şekilde ulaştırıyor bizi. Zindanlar, Kraliyet Sarayı, 12. yüzyıldan kalma St. Margaret's Şapeli ve Birinci Dünya Savaşı'nın anısına yapılan Şehitler Anıtı gibi görülmesi gereken pek çok yer kalenin yerleşkesinde bulunuyor. Edinburgh Kalesi, bir süre vaktinizi alacak. Çıkışta ise Royal Mile Caddesi boyunca St. Giles Katedrali ve İskoçya tarihinin en önemli figürlerinden, reformist rahip John Knox'un 15. yüzyıldan kalma evi gibi Edinburgh değerleriyle karşılaşacaksınız. Holyrood Sarayı, dikkatlerden kaçmaması gereken bir başka önemli yapı. Burası, Britanya Kraliyet Ailesi'nin İskoçya'daki resmi ikametgâhı olarak biliniyor. Barok tarzı mimarinin en güzel örneklerinden olan saray; goblenlerle örülü dekorasyonu, ailenin resmedildiği tabloları ve antika eşyalarıyla ilgi topluyor. Victoria Caddesi'ne adım attığınızda ise, Eski Şehir'in modern yüzünü tespit etmeye başlamak mümkün. Gerçi devamındaki Cockburn Caddesi, pub'ları ve diğer mekânlarıyla size yeniliğe dair daha fazla ipucu verecektir. Pek tabii, yeni şehrin sokaklarına da adım atmamak olmaz. Burada sizleri karşılayacaklar arasında Multrees Walk, lüks alışverişin adresi olarak öne çıkıyor; West End'de ise Traverse ve Royal Lyceum adlı tiyatrolar, Edinburgh'nun sanatla bağına vurgu yapıyor. Şehrin doğusunda kalan Leith kasabası, gastronomi meraklılarını tatmin edecektir. Michelin yıldızlı restoranların adresi de olan kasaba, Edinburgh ziyaretinizin tadını damağınızda bırakacak özellikte. Not Defteri Festival Zamanı Edinburgh, yıl boyunca çeşitli etkinlik ve festivallere ev sahipliği yapıyor. Örneğin haziran ayında Uluslararası Film Festivali, temmuzda ise Uluslararası Caz ve Blues Festivali var. Ağustos ayında da diğer festivallere kıyasla daha fazla bilinirliğe sahip Uluslararası Edinburgh Festivali düzenleniyor. Bunlar ve diğer festivaller için yola çıkmadan önce biraz dersinize çalışmanız faydalı olabilir.