Geçmişten Günümüze Altın Palmiye’nin Sahibi En İyi 10 Film
Bu filmler zamanında Altın Palmiye'yi kucakladı. 77. Cannes Film Festivali 25 Mayıs'a kadar sürerken, festivalin yolcusu 10 filmin retrospektif derlemesine bir göz atmak ister miydiniz?
Yazı Ece Büyükçolpan
You talkin' to me? Quentin Tarantino'nun tüm zamanların en iyi karakter çalışması olarak tanımladığı Scorsese başyapıtı Taxi Driver'la başlıyoruz. Realist yönetmen Martin Scorsese'nin kariyerinin başyapıtlarından belki de en önemlisi Taxi Driver'ın en dikkat çekici yanı, Scorsese'nin Travis Bickle karakteri gibi bir psikopatın gözünün içine bakıp onun ne görünümü ne düşünceleri hakkında hiçbir filtre koymadan kendi sinematik dünyasına davet etmesiydi. Elbette ki Travis Bickle gibi bir karakteri sırtlayan isimse Scorsese'nin favorisi 2 Oscar ödüllü Robert De Niro. Scorsese'nin sıkı takipçilerinin aşina olduğu hikâye anlatıcılığı rolünü Paul Schrader'ın üstlendiği, Bernard Hermann imzalı soundtrack'iyle birleşerek 1976'ın New York City'sini sinematik evrende dehşet verici olduğu kadar heyecan verici bir anlatımla aktaran Taxi Driver, Robert De Niro'ya Oscar adaylığı verdi, Scorsese'ye Oscar listesinde yer edindiremese de 29. Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye'yi kazandırdı.
"Sinema hayallerin dilini kullandığı için hayallerden bahsetmek de filmlerden bahsetmek gibidir." diyen sinema tarihinin en önemli yönetmenlerinden Federico Fellini imzalı kült yapımda şimdi sıra. La Dolce Vita yani "Tatlı Hayat" başlıklı film aktardığı olay örgüsüyle izleyicilere lüks düşkünü karakterlerin içinde yaşadığı ironiyi sunuyordu. Marcello Mastroianni'nin baş karakter gazeteci Marcello'ya hayat verdiği La Dolce Vita, Roma'da geçirdiği yedi gün boyunca 1950'li-60'lı yılların modernleşme sancısı içinde yozlaşmasını bir gazetecinin yani Marcello'nun perspektifinden aktarıyor. Lüks yaşantı içindeki varoluş sancısını odağına alan La Dolce Vita, 13. Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye'ye layık görüldü.