'Trendeki Kız' Bazı yakın tarihli çoksatan romanların Hollywood yapımcılarının elinden kurtulamayacağını daha yayınlandığında anlarsınız. Paula Hawkins’in 2015 tarihli aynı adlı romanının başına gelen de bu. 2011’de çektiği “The Help”le sayısız ödül ve övgü kazanan Tate Taylor, kadın ruhundan anladığını, kadın oyuncularla rahat çalışabildiğini göstermişti. Bu kez de başrolde kadınlar var. Örneğin, çok sevdiğimiz Emily Blunt. Boşanma depresyonunda, kendini alkole vermiş, trenlerde her gün aynı günü yaşıyor. Gıpta ile baktığı evli bir çiftin “huzurunu kaçıran” olay gerçekleşiyor sonra. Yine bir “kayıp kız” var anlayacağınız. Benzetmemiz boşa değil, David Fincher’ın 2014’te sinemaya uyarladığı “Gone Girl” romanıyla karşılaştırılan bir iş sözkonusu. Ancak izlenimler, “Trendeki Kız”ın “Gone Girl”den birkaç gömlek aşağıda kaldığı yönünde. (beklenti-metre: 5 üzerinden 2,5) 'Yok Artık 2' Şimdi burada “kaba komedi” diye yazacağız olmayacak. Belaltı muhabbetlerin gırla gittiği, el kol ve söz hakaretlerinin havada uçuştuğu bir film diyeceğiz, yine karşılığını bulmayacak. Karikatürist Serkan Altuniğne senaryoyu gerçekten böyle mi yazdı, birbirinden değerli oyuncular bu sahnelerde gerçekten oynadı mı, onu da bilemiyoruz. Ama şöyle bir gerçek var ki ilk film bir şekilde tutmuştu dolayısıyla devamı yapıldı. Muhabbet bu kez taksi yerine berber dükkanında dönüyor. Onlar anlattıkça hikayelerdeki karakterler ortalığa saçılıyor. Zafer Algöz, Şebnem Bozoklu, Şahin Irmak, Onur Buldu gibi değerlerine rağmen, anlaşılan bugünlerde yerli komedi deyince kimse, “kalite aramıyor”. Buna seyirci de dahil. (beklenti-metre: 5 üzerinden 2) 'Bayram Abi' “Yok Artık 2” için yazdıklarımızı tekrar etmeyelim. Ama “Bayram Abi” aynı “eğlence”yi daha az ünlü ama gayet yetenekli bir kadroyla kotarmış. O kadar zorlamaya gerek yok yani.. (beklenti-metre: 5 üzerinden 2) 'Pamuk Prens' Taş Fırın erkeği repliklerinin efendisi Tamer Karadağlı, kendisini oynadığı “Pamuk Prens”le karşımızda. Karadağlı’nın “Çocuklar Duymasın”da canlandırdığı karakterin dışına çıkamadığını düşünenler, hatta açık söyleyelim, antipati duyanlar bu filmi izlemeyecektir sanırız. Ama Birol Güven ile birlikte aslında içinde bir miktar zeka barındıran bir iş yapmışlar. Herkes kendini oynuyor. Güven, Karadağlı’yı filmde oynatabilmek için yapımcılarla pazarlık yapan bir sinemacı. Karadağlı bildiğiniz gibi ama kendi persona’sıyla dalga geçiyor ki bu önemli. Hatta film gerçeklerden yola çıkmayı o kadar kafasına koymuş ki Karadağlı filmde, eski eşiyle yeniden evleniyor! Dediğimiz gibi fikir çok kötü değil, ama “Çocuklar Duymasın”ın rüzgarının estiği bir dönemde çekilse daha iyi olabilirdi.. (beklenti-metre: 5 üzerinden 2) 'Pete Ve Ejderhası' Ejderhalar malum, “Game Of Thrones”tan önce de beyazperdede vardı ama son dönemde daha bir popüler oldular. David Lowery’nin yeniden çevrim’i “Pete ve Ejderhası” kabul edelim, bu son dönemde ayakları yere basan ender işlerden. Tabii bir ejderhanın ayaklarının yere sağlam basması için sağlam bir senaryo gerekiyor. 1977 tarihli filme kıyaslarsak, Lowery’nin senaryoya yerinde dokunuşlarla belli oranda çağdaşlık getirdiğini söylemek mümkün. Üstelik yılların Robert Redford’unu farklı bir yapımda karşımızda görmek de güzel. Dememiz o ki, çocuk filmi değil bu. Çocukken sahip olup sonradan kaybettiğiniz naif duygulara dokunmaya yönelik bir çaba sadece. (beklenti-metre: 5 üzerinden 3) 'Canım Kardeşim Benim:Uzaylılar Mı Gelmiş' 2 yaşındaki bebelerin tablet kullandığı bugünlerde okul öncesi çocuklara hitap etmesi umulan bir animasyon film. Gayet zarif bir düşünce, seslendirme kadrosu da kaliteli isimlerden oluşuyor. Ama birbiriyle rekabet halindeki Mine ve Müge kardeşlerin macerasını tavsiye edebileceğim bir çocuk şahsen ben tanımıyorum.(beklenti-metre: 5 üzerinden 1,5 )