İkinci el beşik arayan adam: Fırat Tanış
En ‘Demir Leblebi’ durumlar içinde sakin bir adam Fırat Tanış.
Avlandın mı mesela daha önce?
Borç istedim yahu! Bu kadar basit! Ya da çalıştım! Hiçbir kişinin nüfuzuna, onun tanıdığı imtiyaza bağlı kalmaksızın çalıştım!
Bu da bir avlanmaydı... Belki aynı oranda değildir ama ıssız bir adada kalsam, orası benim için ıssız bir ada olmaktan çıkar.
“Bu film gereksiz yere amma övüldü.” dediğin film var mı?
Olmaz mı!
Türk ya da yabancı bir örnek verebilir misin?
Düşüneyim...
Türk filmlerinden örnek vermek istemeyebilirsin belki, kimse alınmasın diye...
Niye yahu? Elin yabancısı Esquire okuyup “Bize burada geçirmişler!” diyemez mi? Onların ne suçu var?
Yok, onlar eleştiriye daha açık diye söyledim.
Evet. Aslında çok önemsediğimiz kötü filmler var. Çok tırt olduğunu düşündüğümüz iyi filmler de var. Sadece şunu söyleyeyim, hak etmediği saygıyı gören bir yabancı film aklıma gelmiyor.
Öncülük yapan dilin sahibi olduklarından mı bilmiyorum; mesela ‘Bulut Atlası’ filmine harcanan 200 milyon doların her kuruşuna helal olsun. Eğer elimizden gelen bir şey vardı da yapmadıysak da, bize yazıklar olsun. Fakat bir yandan mesela ‘Nuh:
Büyük Tufan’ filmine harcanan paraya da acıdım. Anladığım kadarıyla öyle bir amacı da yoktu. Yerli filmlerden örnek verecek olursam, “Çok ağladık.” denen film iyi sayılıyor. Kendi filmlerine ağlasın diye insan götürenler var. Sonra o insanlar, yalnızlık içinde ağlayarak öldü ve kimse yanlarında değildi.
Çocuk konusuyla hayatına giren sektörler neler oldu?
Doğumla ilgili sektörlerin hepsinin yalan dolan olduğunu gördüm. Mesela, en çakalcalarından biri ‘Hamile Manavı’. Anne, bir şey aşerdiğinde 24 saat ulaşılabilir ve mevsim dışı ürünleri de temin eden bir teşebbüs. Bunun dışında, çocuğun giyeceği her şeyin dönüşümlü olarak paylaşıldığını gördüm. Çünkü hepsi hızla değişiyor; çocuk büyüyor. Bir bebek mağazasının önünden geçtiğin zaman, seni hemen en ilkel yönünden yakalıyor. Pembeli yatak, fırfırlı bir şey falan, “Ah canım!” diye girdin mi içeri yandın. “Ne var canım, bebeğime bir beşik alamayacak mıyım?” diyorsun ama sonra çocuk büyüyor ve beşiği ya atıyorsun ya başkasına veriyorsun. Sonra, “Keşke ben de birisinden kullanılmış alsaydım.” diyorsun. Ayrıca, bu tür bebek malzemelerini paylaşan gruplar, sadece mal paylaşımı değil, tecrübe paylaşımı da yapıyor.
Sen, “Çocuğuma bir yatak da almayacak mıyım canım?” kafasında değil misin?
Bu dünyaya bir çocuk beşiği daha almayacağım. 5 bin çocuk daha getiririm ama bir çocuk beşiği daha almam.
Yanlış kişiye mesaj gönderdiğin oldu mu?
Bursa konserinden dönüyorduk. Eşime bir mesaj atayım dedim. “Aşkım yola çıktık. Dönüyorum, merak etme.” yazdım. Mesaj, ‘Karınca Kapanı’nın müziklerini birlikte yaptığımız Reşit Gözdamla’ya gitmiş. “Fırat’ım yanlış mesaj attın herhalde...” diye yanıt verdi. Ben de “Hayır.” deyip sonuna gülücük ekledim.
Ayna takıntın var mıdır?
Tabii ki, herkes gibi benim de ayna takıntım var. Bu gerçeği kendinden saklar ama park eden otomobillerin camları bu işe yarar. Vitrinler bu işe yarar. Kendimizi oradan ayıklarız. Hem de bunu aynanın karşısında geçirdiğimiz mesaiye yazmayız ve orada daha kıymetli sonuçlar alırız. O yüzden park eden otomobillerin camları çok önemlidir.
Adının yanlış yazıldığı oldu mu?
Bunun en büyük sıkıntısını havaalanında çektim. Fırat Danış’a zaten alıştım. Herhalde ‘danışmaya’ daha müsait buluyorlar. Ama ismimin yanlış yazılması nedeniyle bir gün uçak kaçırdım. İçeride Fırat Kamış isimli birisinin olmadığı konusunda ikna edene kadar uçak kaçtı.
Hafızanda kaç kişinin telefonu var?
10’dan fazla.
Şarjın biterse birilerine ulaşabilir misin?
Ulaşılabilir olmak gibi bir derdim yok. Ulaşmak isteyen ulaşır. Bizim de kendimize göre bir ‘connecting’ olayımız var.
Peki rahatça borç alabileceğin insanlar var mı etrafında?
Var, çok şükür.
Rahat borç verir misin?
Ooo! Hem de nasıl!
Karşındaki kişi unuttu diyelim. Ne yaparsın?
Yanaklarından öperim.
Niye hatırlatayım ki?
Tabii, işle ilgili bir alacaktan bahsetmiyorum. Arkadaşıma verdiğim borcu hatırlatmam. Hatta o borç değildir. İlişkimizin kasasındandır.
Para konusunda “Cebimde bozuk para olsun, dolmuşa falan binerim.” gibi temkinlerin var mıdır?
Hiç yoktur. Parasız da yaşanır. Para için öldürülebilir, para için ölünebilir; asıl, parasız yaşanır. Benim için ekmeğin fiyatı 20 bin lira, 10 bin lira değil ki! Zaten merkezi bir yaşamım var. Tanıdığım insanlarla birlikteyim. Kadıköy, öyle bir yer. Fakat şunun da hakkını vereyim. Bu ülkede, parasızlıktan ölünür de.
“BÖYLE DÜŞÜNÜYORSANIZ, BU İŞİ YAPMAYIN!”
Fırat Tanış, yanlış beklentiyle ‘oyuncu, müzisyen, sanatçı’ olmak isteyenleri, yol yakınken uyarıyor.
“Eğer oyunculuk, müzisyenlik yapmanın; yaşamın her alanında bir imtiyaz sahibi olmak anlamına geldiğini düşünüyorsanız ve bunu seviyorsanız, bu mesleklere böyle bir istismarla yaklaşmak derdindeyseniz bu işi yapmayın. Oyunculuk sadece insan ilişkileri üzerinden fikrini ifade etmenin; resim yapmak gibi, müzik yapmak gibi bir yoludur.”
Esquire Dergisi'nin Mayıs 2014 sayısından alınmıştır.