Jaeger-Lecoultre fabrikasında bir gün
Oymacılık Atölyesi'nin girişinde daha önce Reverso'ların kasa arkalarına oyulmuş desenleri görüyoruz. Saatçilik atölyesine katılmıştım, ama bir saati ilk kez işleyeceğim. Elimize ahşap bir alet veriliyor, yapmamız gereken tek şey, markanın logosunun ortasındaki çizgiyi çekmek. Ama bu işin öyle kolay olmadığı daha ilk dakikasında anlaşılıyor. Daha önce bu atölyeye katılanlar daha başarılı, bense kendimle ilgili hayal kırıklığı içindeyim. Desenlerimizi başarıyla (!) oyduktan sonra burası Lozan'a dönmeden önceki son durağımız olduğu için ekiple hatıra fotoğrafı çektiriyoruz. Jaeger-LeCoultre'ün temsilcileri, saat parçalarından oluşan bir zarfı ve yaptığımız oymayı bize hatıra olarak veriyor. Bu parçalar, daha sonra bir kolye olarak boynumu süsleyecek.
Çıkışta bize birer kavanoz sunuluyor. Jaeger-LeCoultre marka bir kavanoz bal! Önce anlam veremesem de ekipten bir arkadaş açıklıyor: Meğer, girişin karşısında gördüğümüz kovanlar markaya aitmiş ve marka, özel misafi rlerine bu balı hediye ediyormuş. Misafi rlerine hediye etmek için işlerinin arasına bir de kovancılığı eklemek, ancak bir İsviçre yüksek saatçilik markasının yapacağı bir şeydir zaten.
Fabrikadan ayrıldığımda kafamdan birkaç düşünce geçti, ki aylar sonra bile aynı şeyleri düşünüyorum: İsviçreliler böyle bir vadide, insanın hevesle çalışabileceği bir fabrika kurdukları için saatçilikte dünya devi; bu gelenekte ısrar ettikleri için saatçiliği geleceğe taşıyabiliyorlar. İkincisi, yüksek saat markaları aklımıza bile gelmeyecek öyle detaylara kafa yoruyor ki, bu saatlere verilen bir kuruş bile boşa değil. Bu saatleri aldığımızda bir zamanölçerle birlikte geleneğe, detaylara verilen öneme, el işçiliklerine, araştırma ve geliştirmeye de yatırım yapıyor, elimizde mekanik sanatın zirvesini tutuyoruz.
Fabrika, yemyeşil Joux Vadisi'ne bakıyor. Doğa içinde çalışmak, eski bir İsviçre saatçilik geleneği.