Jaeger-Lecoultre fabrikasında bir gün
Bir kılavuz eşliğinde koridorlardan geçip ilk bölüme geliyoruz. Dile kolay, bugün tam 28 bin m2'yi hazmedeceğiz. Yeni bir saatin ilk aşaması, bir mühendisin üç boyutlu ekranda mekanizmaları tasarlamasıdır, ikinci aşama ise bu mekanizmanın nasıl hayata geçirileceği üzerinde yapılan konuşmalardır. Sonra çizilen prototiple çalışanlar kendi görev alanlarında çalışmaya başlar. İlk girdiğimiz atölyede köşede plaka halindeki altın, nikel, titanyum materyallerini görüyoruz. Bu, materyallere 1,5 ila 150 ton ağırlığında baskı uygulanarak kalıpların kesildiği, kalıplara damganın vurulduğu bölümde bu zamana dek 6 bin damga çeşidi oluşturulmuş. (Bu eski damgaların bir kısmı da atölyede sergileniyor.) Çalışanlar, başlarında üretecekleri parçaya ilişkin fotoğrafl ar eşliğinde Leica mikroskoplarıyla saatlerin parçaları üzerinde çalışırken onları izliyoruz. Henüz Mekanizma Dekupajı Atölyesi'ndeyiz. Çalışanları rahatsız etmekten korkuyoruz; fotoğrafl arını çekerken gülümsemeleri ise bir nebze içimizi rahatlatıyor. Saatin mikro parçaları, köprüleri, dekore edilecek plakanın sentetik taş konacak kısımları buralarda üretiliyor, işleniyor. Hiçbir aşamanın karıştırılmasına imkân yok, her işlem fazlasıyla düzenli. Kılavuzumuz bize Jaeger-Le- Coultre için bu zamana kadar ürettiği dekoratif mekanizmalardan örnek sayılabilecek 10'unu tanıtıyor. Fabrika, tüm dünyadan o kadar saat editörü, yazarı ağırlıyor ki fabrika çalışanları artık ziyaretçilere alışkın, her atölyenin bir bölümü bir müze anlayışıyla gazetecilere tanıtılacak malzemelere ayrılmış. Bu yuvarlak ve kare, dekoratif mekanizmalar, iskelet bir saat değilse, bir saatte belki de en az gördüğümüz yer olan mekanizmanın dekorasyonu için bile ne kadar kafa yorulduğunu gösteriyor bize. 1890 yılına ait bir dekorasyon makinesi de gördüklerimiz arasında.
Marka, maşa ve gözle görülmesi zor maşa taşlarını başlangıçtan bu yana kendisi üretiyor. 'Tik tak' sesini çıkaran sistem markanın logosuna da hayat vemiş.