Jaeger-Lecoultre fabrikasında bir gün
Yukarı kata çıkıyoruz. Isı İşlemleri Atölyesi'nin önünden geçiyoruz; bu bölümde geleneksel mavi vidalar üretiliyor. Yüksek saatçiliğin ne kadar detaylı bir iş olduğunu sadece bu vidalara bakarak bile anlayabiliriz: Bir gelenek olduğu için çeliğin 800 derecede fırınlanıp soğutularak sertleştirilmesinin ardından 290 derecede ısıtılıp soğutulan vidalar, mavi rengi alıyor. Bu neden mi gerekli, çünkü markanın geleneği. Bu arada dikkatli olunmaz ve vidaya 280 derece ısı uygulanırsa bu kez mor vidalar elde ederiz. 300 derece olursa yine mavileşir, ama markanın hedeflediğinden başka bir mavi tonuna döner ve bu da istenen bir sonuç olmaz. Detaylara verilen öneme hayret etmemek elde değil.
Hâlâ Mekanizma Üretimi kısmındayız. Eşapmanın üretildiği atölyeye giriyoruz. Kılavuzumuz, bir masada yer alan el boyutunda bir eşapman eşliğinde bize saatin zembereğin topladığı gücü nasıl dengeli bir şekilde mekanizmaya dağıtıldığını anlatıyor. Masada gözle zor görülecek denli ufak kırmızı maşa taşları, kahverengi doğal şellak yapıştırıcısı, bal kaşığına benzeyen tahta bir araç ve maşa var. Bu kısım çok önemli, çünkü aynı zamanda markanın kimliğini de oluşturuyor. Maşa, gücü dengeli biçimde mekanizmaya dağıtır ve saati çalıştırırken, maşa ve maşanın ucuna takılan taşlardan yardım alıyor. Bu taşlar, saatin 'tik tak' seslerini de çıkaran bölümler.
Nadir Sanatlar Atölyesi'nde artık yok olmaya yüz tutmuş saatçilik sanatları 'elle' saatlere işleniyor ve bu sanatlar, bir markanın saatçilikteki ustalığını kanıtlıyor.