Yazı Özge DİNÇ Daha 1890'lara komplike saat üretmeye başlayan Jaeger-Lecoultre , o tarihlerden bu yana 'saat üreticilerinin üreticisi' olarak anılıyor. Doğa harikası Joux Vadisi'nin ilk saat üreticisi olan markanın fabrikasında bir saatin geçirdiği bütün aşamaları görmek ise saatlerle hiç ilgilenmeyenleri bile saatlere ve saat kültürüne tutkun hale getirecek güçte. Buna şans da diyebilirsiniz, şanssızlıkda: İlk saat fabrikası gezim, Jaeger- LeCoultre'eydi. Kuruluşundan bu yana 'saat üreticilerinin üreticisi' denen markayı ziyaretim, saatlere, saatçiliğe ilgimi ve bilgimi derinleştirdi. Şanssızlık kısmı ise şu: Bundan sonra benzerini belki de nadiren görebilecektim. İsviçre'nin hoş sayfiye kenti Lozan'dan 50 km uzaklıktaki Vallée de Joux'a doğru yoldayız. Jura Dağları'nın bu 3 bin kişilik vadisi, saatçiliğin de Neuchâtel'le birlikte mabetlerinden biri: Jaeger-LeCoultre'ün yanı sıra Patek Philippe, Audemars Piguet, Vacheron Constantin gibi her saatseverin rüya markalarının fabrikaları bu vadide bulunuyor. Birazdan varacağımız Jaeger- LeCoultre ise 1833'te kurduğu şirketle bu vadinin ilk saat üreticisi konumunda. Hayatımda bu kadar güzel bir yer görmemiş olabilirim. Yeşilin, nehrin, dinginliğin merkezini bozan tek bir çirkinlik yok; evler, peynirciler bile birer bukalemun gibi Joux Vadisi'nin çehresine bürünmüş. Otobüsümüz saat markalarının fabrikalarının yanından geçtikçe içim pır pır ediyor; hani uzaktan bildiğiniz bir gerçeğe şahit olduğunuzda inanamazsanız ya, ben de öyle bir duygu içindeyim. Otobüsten insem Patek'in, Vacheron'un kapısından girebileceğim yani, öyle mi? Jaeger-LeCoultre Manufacture, yaniMaison d'Antoine ya da saatseverlerin tanıdığı, bildiği unvanıyla Grand Maison'un (Antoine'ın Evi, Büyük Ev) önüne geldiğimizde çok heyecanlanıyorum. Bir fabrika gezeceğimizi düşünüyordum, ama Grand Maison'un gri ve beyaz ağırlıklı karşılama salonu, sonradan gezeceğimiz bölümler ve çalışanların pencereden izlediği yemyeşil bir doğa, kafamdaki fabrika algısını yerle bir ediyor. Önce sade ve çok şık döşenmiş bir salona alınıyoruz. İkramlar ve sabah espressosu, arkamızda markanın Guillaume Canet gibi yüzlerinin fotoğrafl arı, markanın tarihten bu yana ilgili olduğu polo ve binicilik akaksesuarları, ayakları markanın logosu şeklinde üretilmiş pufl ar ve güzel bir saatçilik kütüphanesi bu salonun detaylarını oluşturuyor. Fabrikanın manzarası âdeta bir kartpostal görüntüsü, listeye köşedeki Marc Newson tasarımı Atmos'u da ekleyin; yani bu odada günlerce kalınabilir. Bu binayı markanın yetenekli kurucusu Antoine LeCoultre 1833'te inşa ettirmiş; marka, o günden bu yana yerini hiç değiştirmedi. Grand Maison, ilk binaya yapılan ek binalarla genişledi, 500 m2'lik alan 28 bin m2'ye çıktı, çalışan sayısı 500'den 1.300'e yükseldi; marka artık tüm dünyadan saatsever için yılda 100 bin saat üretiyor. Aslen saat eğitimi almamış olsa da kendi kendisini geliştiren ve hayatı boyunca devrimci saatler yapan Antoine LeCoultre, 1600'lerde buraya taşınan atalarının da, Joux Vadisi'nin kurallarına da uydu: Kışın kardan yolları kapanan vadide çiftçiler sınırın öte yanındaki Fransa'dan öğrendikleri saat parça üretimiyle uğraşıyor, kışın dinginliğinde tamamladıkları saatleri doğanın uyanışıyla birlikte satıyordu. Antoine LeCoultre'ün binası da çiftliğinin önündeydi. Yani bu vadi, mühendislik, mikro mekanik bilimi, kimya, fi zik ve matematiğin bütün verilerini kullanan saatçilerin kafalarını zinde tutmak ve odaklanmalarını sağlamak için birebirdi. Fabrikada yüzyılların dinginliğini solurken beyaz önlüklerimizi giyme telaşı içindeyiz. Şimdi fabrikayı gezmeye başlayacağız. Jaeger-LeCoultre fabrikasının 1833'teki kuruluşundan bu yana düzenli tutulan arşivi. Markanın bu zamana kadar aldığı 420 patent de burada yer alıyor. Bir kılavuz eşliğinde koridorlardan geçip ilk bölüme geliyoruz. Dile kolay, bugün tam 28 bin m2'yi hazmedeceğiz. Yeni bir saatin ilk aşaması, bir mühendisin üç boyutlu ekranda mekanizmaları tasarlamasıdır, ikinci aşama ise bu mekanizmanın nasıl hayata geçirileceği üzerinde yapılan konuşmalardır. Sonra çizilen prototiple çalışanlar kendi görev alanlarında çalışmaya başlar. İlk girdiğimiz atölyede köşede plaka halindeki altın, nikel, titanyum materyallerini görüyoruz. Bu, materyallere 1,5 ila 150 ton ağırlığında baskı uygulanarak kalıpların kesildiği, kalıplara damganın vurulduğu bölümde bu zamana dek 6 bin damga çeşidi oluşturulmuş. (Bu eski damgaların bir kısmı da atölyede sergileniyor.) Çalışanlar, başlarında üretecekleri parçaya ilişkin fotoğrafl ar eşliğinde Leica mikroskoplarıyla saatlerin parçaları üzerinde çalışırken onları izliyoruz. Henüz Mekanizma Dekupajı Atölyesi'ndeyiz. Çalışanları rahatsız etmekten korkuyoruz; fotoğrafl arını çekerken gülümsemeleri ise bir nebze içimizi rahatlatıyor. Saatin mikro parçaları, köprüleri, dekore edilecek plakanın sentetik taş konacak kısımları buralarda üretiliyor, işleniyor. Hiçbir aşamanın karıştırılmasına imkân yok, her işlem fazlasıyla düzenli. Kılavuzumuz bize Jaeger-Le- Coultre için bu zamana kadar ürettiği dekoratif mekanizmalardan örnek sayılabilecek 10'unu tanıtıyor. Fabrika, tüm dünyadan o kadar saat editörü, yazarı ağırlıyor ki fabrika çalışanları artık ziyaretçilere alışkın, her atölyenin bir bölümü bir müze anlayışıyla gazetecilere tanıtılacak malzemelere ayrılmış. Bu yuvarlak ve kare, dekoratif mekanizmalar, iskelet bir saat değilse, bir saatte belki de en az gördüğümüz yer olan mekanizmanın dekorasyonu için bile ne kadar kafa yorulduğunu gösteriyor bize. 1890 yılına ait bir dekorasyon makinesi de gördüklerimiz arasında. Marka, maşa ve gözle görülmesi zor maşa taşlarını başlangıçtan bu yana kendisi üretiyor. 'Tik tak' sesini çıkaran sistem markanın logosuna da hayat vemiş. Yukarı kata çıkıyoruz. Isı İşlemleri Atölyesi'nin önünden geçiyoruz; bu bölümde geleneksel mavi vidalar üretiliyor. Yüksek saatçiliğin ne kadar detaylı bir iş olduğunu sadece bu vidalara bakarak bile anlayabiliriz: Bir gelenek olduğu için çeliğin 800 derecede fırınlanıp soğutularak sertleştirilmesinin ardından 290 derecede ısıtılıp soğutulan vidalar, mavi rengi alıyor. Bu neden mi gerekli, çünkü markanın geleneği. Bu arada dikkatli olunmaz ve vidaya 280 derece ısı uygulanırsa bu kez mor vidalar elde ederiz. 300 derece olursa yine mavileşir, ama markanın hedeflediğinden başka bir mavi tonuna döner ve bu da istenen bir sonuç olmaz. Detaylara verilen öneme hayret etmemek elde değil. Hâlâ Mekanizma Üretimi kısmındayız. Eşapmanın üretildiği atölyeye giriyoruz. Kılavuzumuz, bir masada yer alan el boyutunda bir eşapman eşliğinde bize saatin zembereğin topladığı gücü nasıl dengeli bir şekilde mekanizmaya dağıtıldığını anlatıyor. Masada gözle zor görülecek denli ufak kırmızı maşa taşları, kahverengi doğal şellak yapıştırıcısı, bal kaşığına benzeyen tahta bir araç ve maşa var. Bu kısım çok önemli, çünkü aynı zamanda markanın kimliğini de oluşturuyor. Maşa, gücü dengeli biçimde mekanizmaya dağıtır ve saati çalıştırırken, maşa ve maşanın ucuna takılan taşlardan yardım alıyor. Bu taşlar, saatin 'tik tak' seslerini de çıkaran bölümler. Nadir Sanatlar Atölyesi'nde artık yok olmaya yüz tutmuş saatçilik sanatları 'elle' saatlere işleniyor ve bu sanatlar, bir markanın saatçilikteki ustalığını kanıtlıyor. İşte bu görülmesi zor parçaları, geleneksel bir yöntemle marka bünyesinde ilk üreten ve aynı zamanda son üretenlerden biri, Jaeger-LeCoultre. Bununla anılmayı tercih ettiği muhakkak, çünkü o hoş logosunu da bu parçadan alıyor. Maşa taşlarını maşaya yapıştırmak için de Güney Asya'daki dişi böceklerin salgısından elde edilen ve tamamıyla saf halde alınan hayvansal kökenli tek reçine olan şellak yapıştırıcısı kullanılıyor. Saatçiliğin birçok zahmetli işlemi gibi, bu işlem de elde yapılıyor ve sonrasında da kontrol ediliyor. Jaeger- LeCoultre'ün Dönüm Noktaları 1833 Antoine LeCoultre, Joux Vadisi'nin ilk saatçilik atölyesini kurdu. 1844 Antoine LeCoultre milimetrenin binde biri mikronu ölçebilen ilk cihaz Millionomèter'i üretti. LeCoultre 4 yıl sonra hassasiyet dalında altın madalya kazanacaktı. 1847 Zamanı sıfırlamak için anahtar yerine ilk kez manivela eşapman kullanan saat üretildi. 1903 Antoine LeCoultre, Fransız Deniz Kuvvetleri için saat üreten Edmond Jaeger'le tanıştı, iki ismin ortaklığıyla marka 1937'de Jaeger-LeCoultre ismini aldı. 1907 1,38mm inceliğiyle 1960'lara dek en ince mekanizma unvanını koruyan Calibre 145 üretildi. ılavuzumuz denge yayları için 'Bunlar genel koleksiyonlarda kullanılan denge yayları, sondaki üçü de Jaeger-LeCoultre'ün limitli koleksiyonunda kullanılanlar,' deyince bu detay karşısında da şaşırıyoruz. Kılavuzumuz, denge yaylarını anlatırken Master Grande Gyrotourbillon 3 Jubilee'den söz açıyor; bu saat, özel denge yayı yanında geçmişte cep saatlerinde kullanılan ve artık yok olan sanatlar arasında yer alan dövme işleminin (hammering) kullanıldığı bir saat. Grand Maison'un kuruluşunun 180. yılı anısına üretilmiş. Mekanizma Üretimi Atölyeleri'nden sonra sırada Nadir Sanatlar Atölyesi (Ateliers de Métiers Rares) var. Saatler üzerine uygulanan mücevher işlemeciliği, oyma, iskeletleştirme, işleme ve saç kılı inceliğinde altın şeritlerin aralara çekilip üç boyutlu ve derinlikli görüntünün yakalandığı cloisonné, şeklin kadrana değil, metale oksitle uygulandığı ve görüntüsünü yüksek ateşten sonra aldığı grand feu gibi saatçiliğin geleneksel işleme yöntemlerinin hayata geçtiği yerdeyiz. Yüksek saatçiliğin yapıldığı fabrikalar, denebilir ki hiçbir parçanın, materyalin ham haliyle kalmadığı yerler. Bir Reverso modeline işlenecek elmaslar bile markanın özgün işlemelerine bürünüyor: Markanın kar manzarasına alışkın Joux Vadisi'ne öykünerek 'Kar İşlemesi' ve 'Kaotik Kar İşlemesi' adını verdiği desenler var örneğin. Kar İşlemesi'nin bir saate uygulanabilmesi için 1.703 elmasla 600 saat boyunca çalışılıyor. (10 saatin iskeletleştirmesi işlemi ise iki yılı buluyormuş!) Oymacılıktan ise daha sonra bahsetmek istiyorum: Birazdan acemice de olsa deneyeceğiz çünkü. Elle çizilen desenin 'rose engine' adlı sivri uçlu aletle makineyle ya da başka bir metal üzerine tekrarlanan desenler halinde tek tek çizilmesi anlamına gelen guilloché desenini yapan, kadrana Van Gogh'un eserlerini, Botticelli'nin 'Venüs'ün Doğuşu' tablosunu çizen sanatçı ruhlu saatçiler bu bölümde yer alıyor. Toplam 30 kişiler, tarihi makineler ve saç kılı kalınlığında fırçaları kullanarak 'elleriyle' çalışıyorlar. Hata payları çok az, bu müthiş manzaraya bakarak sakince çalışmaları bu sebeple önemli. Her hata, boş bir kadranın yeniden 17 ya da 24 kez fırınlanmasıyla işe başlamak, bir kadranı da 17 günde tamamlamak demek çünkü. Büyük Komplikasyonlar Bölümü gibi bu bölümün çalışanları da usta çırak yöntemiyle yetişiyor ve yıllar boyu çalışarak deneyim kazanıyor. Guilloché işlemesini yapan uzmanlar sadece bu işle uğraşıyor. (Bunu her işi üstlenmemizi bekleyen çalışma dünyamızın anlaması zor, ama mükemmelliği sağlayan da bu anlayış.) Elbette en çok bu bölümden etkileniyorum; bir saat markası için çalışsam kendimi Nadir Sanatlar Atölyesi'nde geliştirmek isterdim. Saat mekanizmasındaki sürtünmeyi azaltarak saatlerin ömrünü uzatan sentetik mücevherlerin ilk bölümde açılan boşluklara yerleştirildiğini görüyoruz. Markaların saatlerin tanıtımlarında örneğin '40 taş' diye yazdığını görmüşsünüzdür; saatin komplikasyonu, haliyle parça sayısı arttıkça bu taşlara daha da ihtiyaç duyuluyor. Jaeger-LeCoultre de komplike saatlerinde 75-85 arası yakut kullanıyormuş, en komplike saatinde 99 taş kullandığı bile olmuş. Saati parlatmak, önemli aşamalardan biri. Çünkü en ufak metal parçası, saati bozabiliyor. Kılavuz, bizi Atmos Atölyesi'ne, yani Jaeger-LeCoultre'ün en ünlü masa saati olan Atmos'un montajlanıp sınandığı atölyeye getirdiğinde hepimiz çok mutlu oluyoruz, kılavuzumuz da heyecanımızı fark edip gülümsüyor. 1928'de Jean-Léon Reutter adında bir mühendis tarafından tasarlanan ve o günden bu yana üretimine devam edilen Atmos, herhalde saatçilik tarihinin en ünlü masa saatidir. Neredeyse markadan bağımsız bir ünü var; bu sebeple de heyecanlanmamız normal. Atmos'un özelliği, ısı ve hava basıncı farklılıklarıyla çalışan ilk saat olması. Çok az parçadan oluşması heyecan verici, insan eline hiç ihtiyaç duymaması da. Havadaki bir derece ısı değişimi, Atmos'un 2 günlük güç toplamasını sağlıyor. Sürekli ısı değişimi olduğu için de Atmos, hiç durmadan çalışabiliyor. Gücünü dışarıdan aldığından enerji kaybı yaşamaması için Atmos'lara daimi takvim ve ay göstergesi dışında komplikasyonlar eklenemiyor. Kılavuz, Atmos'un çalışma sistemini anlamamız için parçasını soğuk suya sokmamızı tembihliyor. Her tarafta Atmos'lar var. Takvim özellikli 1936 modelinin üstünde ünlü tasarımcıların tasarladığı Atmos'lar sergilenmiş. 2500'e dek çalışacak bir Atmos bile mevcut. Dolapların içindeki Atmos'lar ise bir ay boyunca test edilmek için orada; sonra da onları satın alan saatseverlere gönderilecekler. Atmos, 1950'den bu yana İsviçre Hükümeti'nin de resmi hediyesi. Bu sebeple Papa II. Ioannes Paulus, John F. Kennedy, Kraliçe II. Elizabeth, Albert Camus ve Charlie Chaplin'e dek birçok önde gelen ismin ofi sinde, evinde bulunuyor. 1928 İlk kez hava basıncı ve ısı farklılığından güç alan masa saati Atmos üretildi. Atmos, dünyanın en ünlü masa saatlerinden biri olacaktı. 1929 Dünyanın en küçük mekanizması Calibre 101 ortaya çıkarıldı. 1931 Polo yarışçılarının saatlerinin zarar görmesini engellemek için devrimci bir bakışla çift kadranlı tasarlanan Reverso modeli doğdu. 1950-70 Memovox, ilk tam otomatik saat Futurematic ve USS Nautilus'la Kuzey Kutbu'na ulaşan denizciye sunulan Geophysic Chronometer üretildi. 1992 Markanın saatlerinin 1.000 saat boyunca altı zorlu testten geçirildiği '1000 Hours Control' sistemi standart hale getirildi. Sırada Heritage Gallery adı verilen müze-arşiv kısmı var. Bembeyaz ve minimal tasarımıyla âdeta MoMa'ya girmişiz gibi hissettiren bu bölümü görme şansını elde etmiş az sayıda insandan biriyiz. Jaeger-LeCoultre markası, bu bölümü mart ayında tamamlamıştı. Dışarıdan ziyaretçi alınmayan, yalnızca davetle girilebilen Heritage Gallery'de Jaeger-LeCoultre'ün bütün tarihi yer alıyor. Antoine LeCoultre'ün geçmişteki atölyesinin yerine kurulu olan galeride önce kuruluştan bu yana düzenli olarak tutulmuş müthiş arşivi görüyoruz. Tarihi belgeler, markanın bu zamana kadar aldığı 420 patent, Reverso'nun ilk çizimi, saatlerin bütün parçalarının yazıldığı defterler ve daha birçok belge burada bulunuyor. Arşivde markaya neden 'saat üreticilerinin üreticisi' dendiğini bir kez daha anlıyoruz: Patek Philippe, Cartier, Audemars Piguet gibi markalara uzun zaman mekanizma üreten Jaeger-LeCoultre'ün 1903'te Patek Philippe için ürettiği cep saati de burada sergileniyor. Girişte yer alan dev dokunmatik ekranda bir tarih seçip o tarihin marka için neden önemli olduğunu okuyabiliyorsunuz. Ki bu interaktif deneyimlerden bir diğerini de galerinin sonunda göreceğiz. Geçmişin hazinelerinin bugünün teknolojisi ve tasarım anlayışıyla sunulması, zamanlar arasında bir köprü kurmayı sağlamış. Alt kat ve üst katta markanın dönüm noktası olan saatler, mekanizmalar, markanın ilk kez kamuoyuyla paylaştığı eski saatler ve komplike modeller bulunuyor. Spiral merdivenin üzerinde birer mücevher gibi duran nesnelere yaklaştığımızda bunların markanın bu zamana kadar ürettiği 1.226 mekanizmadan 340'ı olduğunu fark ediyoruz. Sergi alanında Antoine LeCoultre'ün patentini almadığı devrimlerden biri mikronu (milimetrenin binde biri) ölçen cihaz ve ilk anahtarsız saatin yanında minyatür saatler, 1931'de üretilen ilk Reverso, dünyanın gelmiş geçmiş en küçük mekanizması, ilk Atmos prototipi, kadranına kişiselleştirilmiş desenlerin çizildiği Reverso'lar ve markanın yeni tarihlerde ürettiği en komplike saatleri var. Galerinin sonunda ise Tamirat Atölyesi bulunuyor. Sayılı ustanın bulunduğu bölümün herkesten uzakta ve Heritage Gallery'nin sonunda bulunması doğal; çünkü bu ustalar, markanın saatlerini tamir ederken dikkatlerini dağıtmayacak bir sükûnete ihtiyaç duyuyor. Ustaların bir komplike saati tamir etmesi iki yılı bulabiliyor ve ustalar, tamir ettikleri saatin bir parçası eksikse onu üretildiği dönemin aletleriyle en baştan üretme bilgisine, tecrübesine ve maharetine sahipler. Dünyanın en meşhur masa saati Atmos, İsviçre hükümetinin resmi hediyesi. Birçok büyük ismin ofisinde birer Atmos bulunuyor. Fotoğraftaki Atmos ise Charlie Chaplin'e ait. Heritage Gallery'nin sonundaki ekranların altına, önlüklerimizi giyerken taktığımız bileklikleri yanaştırıyoruz. Bu bileklikler, Qr kodu işlevi görüyor; ekranın altında istediğimiz Jaeger-LeCoultre saatini kolumuzda görüp fotoğrafı e-posta adresimize gönderebiliyoruz. Sonra sabahki şık salona dönüyoruz. Burada markanın SIHH 2017 saatlerini ve yalnızca butikler için üretilen özel modellerini görme fırsatı bulacağız. En çok hangi saati beğendiğimizi merak ediyorlar: Ben lacivert kadranı ve göstergeleriyle gönlümü çelen Master Ultra Thin Réserve de Marche'ı gösteriyorum. Artık epey yorulduğumuz için yemek molası bize çok iyi geliyor. Yakınlardaki restoranın duvarlarında saatler, giriş masasında saat dergileri var. Gérald Genta marka bir saat bile görüyorum. Bu vadide her şey saatlerle ilgili, saatlere yönelik. Kült saatlerin sergilendiği, arşivin ve Tamirat Bölümü'nün yer aldığı Heritage Gallary, mart ayında tamamlandı. Galerideki spiral merdivenlerin etrafında ise markanın bu zamana kadar ürettiği 1,226 mekanizmanın 340'ı bulunuyor. Jaeger- LeCoultre'ün Dönüm Noktaları 2002 Aşırı basınca dayanıklılığı ve diğer patentli özellikleriyle Master Compressor doğdu. 2004 Multi-axis tourbillon'lu ilk komplike saat olan Master Gyrotourbillon I, yerçekiminin etkilerini engelleyen tourbillon'da yeni bir standart oluşturdu. 2006 18 komplikasyonu yanında üç kadranıyla bir ilk olan Reverso Grande Complication Triptyque doğdu. 2007 İki ayrı mekanizmayı tek bir düzenleyici parçaya bağlayan Dual-Wing mekanizma üretildi. 2009 Dönüşte komplike saatleri inceleyip Oymacılık Atölyesi'ne gireceğiz. Son aşama, bizi yavaş yavaş vakıf olduğumuz bilginin zirvesine taşımak için düşünülmüş gibi. Şimdi markanın saatçilikteki büyük ustalığını gösteren Büyük Komplikasyonlar Bölümü'ndeyiz. Bu bölümde 200 saat ustası çalışıyor. 44 yıldır marka için çalışan şefl eri- saat ustası Christian Laurent, ekrana yansıtılan bir mikroskop yardımıyla bize markanın en komplike saatlerini anlatıyor. Sorularımızda yardımcı olmak üzere orada duran bir Türk kadınını görmek bizi şaşırtıyor. Sonrasında sohbet de edeceğiz elbette. Gyrotourbillon, Grande Sonnerie gibi saatleri tek tek görebiliyoruz, bunun çok büyük bir şans olduğunun elbette farkındayım. Hele kadranındaki gökyüzüyle çok sevdiğim Master Grande Tradition Grande Complication'i yakından görmek, bambaşka bir heyecan. Jaeger-LeCoultre, bütün parçalarını kendisi üretiyor. Saat parçalarına ilişkin 180 işlemin tamamı bu fabrika bünyesinde yapılabiliyor. Böylesine bir bilgi birikimi, yeni mekanizmaların üretilmesi ve daha komplike saatler üretme çabası da saatlerin piyasaya çıkmadan önce detaylıca test edilmesini gerektiriyor. Jaeger-LeCoultre saatleri, 1992'den bu yana '1000 Hours Control' denen işlemler bütünüyle test ediliyor. Her bir saat, suya, basınca, manyetik alana dayanıklılığının ölçülebilmesi için altı farklı pozisyonda altı hafta boyunca (yani 1.000 saat) test ediliyor. Sırasını kaçırmış olsam da belirtmeden geçmemeliyim: Saatleri parlatmak çok önemli bir işlem: Çünkü metallerle çalışmak, diğer materyallerle çalışmaktan daha zorlu; bir parça metalin saatte kalması bile saatin bozulmasına neden olabilir. Marka, parlatma işlemi sonucunda yılda bir kilo altın artığı çıktığını söylüyor. Deneyimli ustalar, tamir ettikleri saatlerin eksik parçalarının tümünü dönemin aletleriyle baştan üretebiliyor. Bazı saatlerin tamiri 2 yıl sürebiliyor. Oymacılık Atölyesi'nin girişinde daha önce Reverso'ların kasa arkalarına oyulmuş desenleri görüyoruz. Saatçilik atölyesine katılmıştım, ama bir saati ilk kez işleyeceğim. Elimize ahşap bir alet veriliyor, yapmamız gereken tek şey, markanın logosunun ortasındaki çizgiyi çekmek. Ama bu işin öyle kolay olmadığı daha ilk dakikasında anlaşılıyor. Daha önce bu atölyeye katılanlar daha başarılı, bense kendimle ilgili hayal kırıklığı içindeyim. Desenlerimizi başarıyla (!) oyduktan sonra burası Lozan'a dönmeden önceki son durağımız olduğu için ekiple hatıra fotoğrafı çektiriyoruz. Jaeger-LeCoultre'ün temsilcileri, saat parçalarından oluşan bir zarfı ve yaptığımız oymayı bize hatıra olarak veriyor. Bu parçalar, daha sonra bir kolye olarak boynumu süsleyecek. Çıkışta bize birer kavanoz sunuluyor. Jaeger-LeCoultre marka bir kavanoz bal! Önce anlam veremesem de ekipten bir arkadaş açıklıyor: Meğer, girişin karşısında gördüğümüz kovanlar markaya aitmiş ve marka, özel misafi rlerine bu balı hediye ediyormuş. Misafi rlerine hediye etmek için işlerinin arasına bir de kovancılığı eklemek, ancak bir İsviçre yüksek saatçilik markasının yapacağı bir şeydir zaten. Fabrikadan ayrıldığımda kafamdan birkaç düşünce geçti, ki aylar sonra bile aynı şeyleri düşünüyorum: İsviçreliler böyle bir vadide, insanın hevesle çalışabileceği bir fabrika kurdukları için saatçilikte dünya devi; bu gelenekte ısrar ettikleri için saatçiliği geleceğe taşıyabiliyorlar. İkincisi, yüksek saat markaları aklımıza bile gelmeyecek öyle detaylara kafa yoruyor ki, bu saatlere verilen bir kuruş bile boşa değil. Bu saatleri aldığımızda bir zamanölçerle birlikte geleneğe, detaylara verilen öneme, el işçiliklerine, araştırma ve geliştirmeye de yatırım yapıyor, elimizde mekanik sanatın zirvesini tutuyoruz. Fabrika, yemyeşil Joux Vadisi'ne bakıyor. Doğa içinde çalışmak, eski bir İsviçre saatçilik geleneği.