Kendi hikayesinin kahramanı
Çağlar, bu yıl 30. yaşını kutlayacak. Hemen soruyorum: "30'ların 20'lerden nasıl bir farkı olacak sence?" Sürekli olgunlaştığını anlatıyor. "Bırak 30'ları… 29 ila 30 arasında bile bir fark olduğunu hissediyorum," diyor. Hem genç hem de olgun hissettiği bir dönemmiş bu Çağlar için. Ancak ben ona, bütün gün tanık olduğum Çağlar'ın oldukça olgun olduğunu söylüyorum. Ve "Sen hep böyle olgun muydun?" diye soruyorum. Herkes gibi saçmaladığı zamanlar olsa da genellikle olgun biri olduğunu söylüyor. Özellikle son yıllarda hayatını sadeleştirdiğini; negatif bulduğu hislerden arınmaya çalıştığını anlatıyor.
Peki Çağlar, ne yer ne içer; İstanbul'daki bir günü nasıl geçer? Sinema dışında, İngiliz komedileri, bilgisayar oyunları, YouTube'daki bilim kanalları, yemek yapmak ve bol bol yürümek onun kendisini tanımlarken kurduğu cümleler arasında geçiyor. Doğa ve hayvanlar ise en hassas olduğu konular. Yeni bir kente ilk gittiğinde bol bol yürürmüş. Sürprizli sokaklar, köşeyi döndüğünde karşısına çıkacak büyüleyici manzaralar, onu heyecanlandırırmış. "Çağlar, hâlâ içinde futbol ve maç geçen cümleler kurmaman muhteşem," diye bir espri yaptığımda bana gülerek futbol maçlarını izlediğini anlatıyor. Ve sorsam Arsenal takımının ilk on birini sayabileceğini söylüyor. "Tamam, sen de herkes gibisin," diye espri yaptığımda ise hayatının en önemli motivasyonunun futbol olmadığını söyleyerek durumu toparlıyor.