Melisa Aslı Pamuk: Kendi Yolunda…

Ama önce ona "Bence sen çok şanslı bir kızsın. Her şey tıkır tıkır ayağına gelmiş." diyorum. Gülüyor ve "Öyle gerçekten." diyor. Melisa bir şeyi çok istediğinde onu yüksek sesle sürekli aynı tonda tekrar edermiş. Bir nevi evrene mesaj gönderme durumu… Şu sıralar aşk ve nefret ilişkisi duyduğu İstanbul'da köklerini salmak için ihtiyacı olan şeyler için evrene mesaj yolluyormuş. Yeşillikler içinde kocaman, güzel bir ev, iyi bir otomobil.

Peki, İstanbul'daki altı yılı nasıl geçirmiş? "Her yaşı olgunlaşarak yaşadım." diyor Melisa. Artık daha sabırlı ve daha sakinmiş. Mükemmeliyetçi tavrını törpülemeye çalışıyormuş. "Bir şey kötü olduğunda artık kendi kendime çıldırmıyorum." Ona "20'li yaşlarının başından beri yanında pek kimseler yokmuş. Her şeyle nasıl başa çıkıyorsun?" diye soruyorum. Biraz durup düşünüyor ve "Aslında çıkamıyorum." diyor. "Bir insan nasıl her şeyle tek başına başa çıkabilir ki? Sonuçta benim de bir kapasitem var. Her şey çok kaotik bir şekilde yaşanıyor, hele bizim piyasada. Ve ben her şeyle başa çıkarken yanımda sadece Tolga, Ceylan ve menajerim var."

"Peki, hangi özelliklerini törpüledin?" diye sorduğumda Melisa eskiden çok daha sert ve sinirli biri olduğunu; ama artık sakinleştiğini ve susmayı öğrendiğini anlatıyor. Susmayı öğrenmek, kendi kendini dolduruşa getirip parlamamak onu iyileştirmiş. Artık doğru zamanı beklediğini; eskisi gibi 'karşı taraf üzülecekse üzülsün, gerçek bu' tavrını sürdürmediğini anlatıyor.

Belki karşısında oturduğu için belki de hayatında büyük bir yer kapladığı için sohbetin bu kısmında Melisa her cümleye bir şekilde Ceylan'ın adını sıkıştırıyor. Bu onun geç gelen dostluk kavramıyla yaşadığı bir çeşit aşk ilişkisi. Ona, "Neden insanlara güvenmiyorsun?" diye soruyorum. Melisa, Ceylan'a kaçak bir bakış atıyor. Ve Ceylan gülerek "Ben yeni bir insanla tanıştığımda ona 10 puan veririm, Melisa ise eksi bir ile başlar." Melisa gülüyor ve "Kazık yedikçe o da eksiye doğru iniyor ama…" diyor. Ve devam ediyor: "Evet, tek bir arkadaşım var ve fazlasına gerek yok, çünkü herkese kendimi açıklamaktan hoşlanmıyorum. Mesela Ceylan, benim iyiliğimi kendi iyiliği kadar düşünür. Ben ondan dostluğu öğreniyorum, bunun tadına varıyorum. Dostluk konusunda o kadar fakir bir hayatım olmuş ki şimdi şimdi paylaşmayı ve iletişimi öğreniyorum."

Melisa'nın güven problemi gibi bir de kalabalık fobisi varmış. "Beni Taksim'in ortasına koy, kaçacak delik ararım." diyor. Üzerine çevrilen ısrarcı bakışlarla göz göze gelmek onu rahatsız ediyormuş.

Melisa gülümseyerek bizi izlerken biz Ceylan'la Melisa hakkında bir sohbete dalıyoruz. Ceylan'ın anlattıklarına bakılırsa bundan üç yıl önce 'Kurt Seyit ve Şura' zamanlarında Melisa'nın Hollanda'dan gelen ve buralı olmayan biri olduğu daha çok belli oluyormuş. Herkesi izleyen, çekingen, soğuk, kimseyle bir şey paylaşmayan ketum bir kadın... Melisa söze giriyor ve üzerinde hep önyargıyla biçimlenmiş bakışlar hissettiğini anlatıyor. "Kolaylıkla bir yargı oluşabiliyor. Türkiye güzeli, ince, kilolu, uzun, kısa… Bunları gördükçe ketumlaşıp hiçbir şekilde konuşmamaya başladım. Böyle olunca insanları daha çok tanıdığımı hissetmeye başladım. Benimle gerçekten bir şeyler paylaşmak isteyen kişileri artık gözlerinden anlayabiliyorum."

Bana sohbetimizin başında erkeklerle daha iyi anlaştığını ve fazlasıyla direkt bir iletişim biçimi olduğunu anlatmıştı Melisa. Buna bir de soğuk ve mesafeli tavrını eklediğinizde Melisa'nın sert bir kadın olduğunu düşünebiliyorsunuz. Ancak sandığınız gibi değil. Karşımda 26 yaşında, gözlerinin içi parıldayan, hayatındaki ilk defa bir dostluğun tadına varan genç bir kadın var. Ve bu soğuk kadın maskesinin altında zarar görmekten korkan küçük kız çocuğu kırılganlığı…" Ya arkamdan konuşulursa diye endişe ederim. Ne kadar önemsemezmiş gibi görünsem de insanların üzerinde iyi bir intiba bırakmak isterim. Beni illa sevsinler diye değil; nefret etmesinler yeter. Kendime karşı korumacıyım ve kendimi kalkanların arasına saklarım. Yıllardır tek başınayım. Zarar görürsem bu zarar herkesin yaşayacağından daha büyük olabilir. Bu yüzden kimse gerçek yüzümü göremez ta ki, ben izin verene kadar. Çünkü artık kazık yemek istemiyorum."

Melisa ve Tolga ailelerin de bulunduğu bir ortamda nişanlanmış. Bana yedi yıldır birlikte olduklarını söyleyince "Aman dikkat, yedi yıl ilişkiler için kritik bir eşikmiş." diyorum. Gülüyor ve "Biz evleniriz. Kurmak istediğim hayatı kurunca ve çocuk yapmak isteyince…" diyor. Melisa'nın nasıl bir arkadaş olduğunu biliyorum.

Artık nasıl bir âşık olduğunu dinleme vakti. Melisa her zaman gerçekçi ve biraz da donuk olduğunu anlatıyor: "Bakışmalar, şarkılar, şiirler… Bunlar bende yok, Tolga'da var. O beni normalleştiren taraf. Beni hayal dünyasına sokup çıkaran o. Ama eskiye göre biraz daha romantik olabiliyorum." Melisa tüm bu anlattıklarına rağmen nişanlısı Tolga ona gül aldığında mutlu olsa da bunu pek belli edemiyormuş ve dudaklarından dökülen cümle şu olabiliyormuş: "Ne gerek var, iki gün sonra solacaklar zaten."

Melisa ile sohbetimiz uzayıp gidiyor. Söz hayallere ve planlara gelince Melisa, "Adım adım ilerliyorum. Bundan bir sene sonra şunları şunları yapacağım demek zor. İşimi yapayım yeter." diyor. Melisa Hollanda'da büyüdüğü için birkaç dil biliyor. İngilizce, Felemenkçe ve biraz da Almanca ile Fransızca. Söylemeden geçmemeliyim: Melisa Türkçeyi de doğru ve akıcı bir şekilde konuşuyor.

Söz yabancı dilden açılınca yurt dışı hedefi nin olup olmadığını soruyorum. Ve İngiltere ya da ABD'de şansını denemek istediğini öğreniyorum.

Melisa şu anda hayatının mutlu bir döneminde. Güzel giden bir birlikteliğin ve onu iyileştiren bir dostluğun konforunu yaşıyor. Dizi için haftada iki gün sete gidiyor, bol bol yabancı dizi izliyor, sporunu aksatmıyor ve sağlıklı beslenmek için kendi yemeklerini kendisi pişiriyor. Ve fırsat bulduğunda Instagram'da onu takip eden 1,2 milyon takipçisi için arkadaşı Ceylan'a poz veriyor.

"Peki dizi bittiğinde ilk ne yapacaksın?" diye soruyorum Melisa'ya. Nişanlısı Tolga ve arkadaşı Ceylan ile bir aylık bir ABD seyahati planladığını anlatıyor. Fırsat bulabilirse annesine bir sürpriz yapıp onu hayalini kurduğu Tayland ya da Hawaii'ye tatile götürmek istiyor.

Günün birinde Amsterdam'a dönüp yarım bıraktığı okulunu bitirmek isteyip istemediğini soruyorum. "Zaman bulabilirsem devam edeceğim. Ama psikolojiyle devam etmek istemiyorum." diyor. İspanyolca öğrenmek istediğini anlatıyor. "35 yaş hayalin ne?" diye sorduğumda ise "Mutlu bir aile, çocuk ve hâlâ işimi yapabiliyor olmak." yanıtını alıyorum,

Saatler süren sohbetimiz sona doğru yaklaşıyor. Melisa ile son olarak hepimizin şikâyet ettiği kalıplardan konuşuyoruz. Dış görünümün fazla önemli olması, popüler kültürün hayatımızda kapladığı yerin artması ve herkesin birbirinin ne yaptığıyla ilgilenmesi… Melisa, Haarlem'de olsa şortunu giyip çimlerde otururken sandvicini yiyebileceğini; ancak İstanbul'da o rahatlığı ve herkesin sadece kendi hayatına konsantre halini bulamadığını anlatıyor. "Burada lüks kavramı var. İlla jeep'ini kulübün önüne çekmelisin ya da metroya asla binmemelisin. Bunlar kasıcı şeyler."

Ardımızda koca bir gün bıraktık. Şimdi vedalaşma vakti… Ona bol şans dilesem de bu genç kadının şanstan daha fazlasına sahip olduğunu biliyorum.


Saç: İBRAHIM ALAN
Makyaj: ALP KAVASOĞLU
Moda Editörü Asistanı: GAMZE ŞENGÜL
Makyaj Asistanı: ÇAĞATAY SERHAT

BİZE ULAŞIN