Oğuz aldı başını gidiyor

İster istemez minimalist bir yaşam tarzı sürdürüyor Oğuz; eşyaya bağımlı değil.

"Eşyayla bütün bağını kesmiş ve kendini dünyevi hırslardan soyutlamış bir keşiş olmasam da, kentteki pek çok kişiye kıyasla hayatımı epey sadeleştirdiğim doğrudur. Yolculuktan önce de tüketim çılgını birisi değildim. Yolculuğum süresince 'Yavaş ilerle, sade yaşa, az tüket!' mottosu kendiliğinden oluştu. Bu konuda anlatacak şey çok; konuyu bir örnekle özetlemeye çalışayım: İki tane kazağım var. Biri kirlenince yıkıyor ve kurumaya bırakıyor, o sırada öbür kazağımı giyiyorum. Bir süre sonra o da kirleniyor, onu da yıkıyorum. Kurumaya bıraktığımda ise tekrar öbür kazağı giyiyorum. Kazaklar parçalanana kadar böyle devam edebilirim. Parçalandığında da yeni bir kazak alabilirim. Dünyanın neresine giderseniz gidin, ekstrem örnekler dışında, kıyafet ve yemek bulabileceğinizi düşünüyorum. Kazağın temel görevi sizi sıcak tutan bir kıyafet
olmasıdır. Ama bir kazaktan estetik olmasını da bekleriz. Kentte nasıl yaşıyoruz peki? Kirli havayı soluyor, nereden geldiği belli olmayan suları içiyor, hormonlu gıdaları tüketiyor, trafi kte saatlerimizi harcıyor, stresli işyerlerinde stresli insanlarla günümüzü geçiriyor, para kazanıyor ve neticede kendimize 'kaliteli' yaşamlar sunuyoruz. Hayatımızı anlamlandırmak için deli
gibi tüketiyoruz: Fiziksel ürünleri, arkadaşlıkları ve pek çok başka şeyi. Bu bağlamda kentte dolabımızda 20 tane kazak oluyor. Biri mavi, biri kırmızı, biri V yaka, birinin önünde desen var, birini indirimde yakalamışız vs. Kentte 100 metrekare evde yaşıyoruz, eşyaları depolayabiliriz. Peki bisiklet yolculuğunda? Sahip olduğum tüm eşyaları bisikletimin üstündeki çantalarda, kendi kas gücümle taşıyorum. Hadi çantalarda boş yer var; ekstradan bir kazak, fazladan bir gömlek, güzel bir şapka derken toplam yüküm 5kg artsa kim taşıyacak?"

BİZE ULAŞIN