Omega'nın yeni fabrikası

Biel'de açılan fabrikada robotlar ve dünyanın önde gelen mimarlarından birinin parmak izi var.

Yazı: Özge DİNÇ

Geçtiğimiz 1-2 Kasım tarihleri arasında Omega'nın yeni fabrikasının açılışı için Biel'deydik. Bizim grubumuzla birlikte dünyanın pek çok ülkesinden saat editörleri, bilindik saat siteleri de oradaydı. Öğle vakitlerinde, tam da söylenen saatte fabrikanın önünde yerlerimizi aldık. Kendimi biraz garip hissettim, çünkü solumda İngilizce, önümde Fransızca, sağımda Almanca konuşuluyordu. İki dilli Biel'de bu alışıldık bir durumdu mutlaka; çünkü açılış konuşmaları da Fransızca, Almanca ve herkesin anlaması için İngilizce yapıldı. (Neyse ki Japon mimar da İngilizce konuştu.)

Swatch Group'un icra kurulu başkanı Nick Hayek, Federal Ekonomi, Eğitim ve Araştırma Dairesi Başkanı ve markanın CEO'su Raynald Aeschlimann, Omega yazılı kurdeleyi kestikten sonra bizi şaşırtan bir şeye şahit olduk: 2014'te yapımına başlanan cam binayı çevreleyen panjurlar, Hans Zimmer'ın zafer müziklerini andıran bir müzik eşliğinde yavaş yavaş açıldı ve beyaz önlükleriyle pencerelerin önünde ayakta durup bize bakan Omega çalışanlarını ortaya çıkardı. Bir binanın ve markanın insanlarla var olduğunu düşündürten hoş bir fikirdi bu.

Röportajlarımız sırasında CEO'dan öğrendik ki, bu karşılama fikri ona aitmiş: "Bu bina, bizim Omega olarak yapmak istediklerimizi simgeliyor. Bir üretim fabrikasından çok duygulara seslenen bir yer olsun istedik. Bu sebeple pencereler açılırken tüm Omega çalışanları görünsün istedim. Çünkü bu bina onlar için yapıldı."

Binanın mimarı Shigeru Ban da oradaydı. Ban konuşurken en büyük saat markalarından birinin yeni fabrikası için Shigeru Ban'ı seçmesinin doğal olduğunu geçirdik aklımızdan, çünkü 60 yaşındaki Japon mimar, çağın en önemli mimarları arasında. Omega'nın yeni fabrikasında amaçlanan şeyi anlamak için Shigeru Ban'in felsefesinden haberdar olmak gerekiyor; onu yakından bilince her şey daha etkileyici bir hale bürünüyor.


2 /10

Birçok önemli mimarlık ödülünün yanında 2014'te prestijli Pritzker Ödülü'nü de kazanan Ban'i Time dergisi, tasarım ve mimaride 21. yüzyılın en yenilikçi isimleri arasında göstermişti. Onu bu kadar öne çıkaran şey ise mimarlığının bir felsefesi olmasıydı: Bugün herkes çevreye uyumlu, sürdürülebilir enerji sistemine sahip binalardan söz ediyor olsa da onun mimarlığa başladığı 80'li yıllarda bunlar bahis konusu olmayan konulardı. Shigeru Ban, daha o tarihlerde çevreye uyumlu binalar tasarlıyordu. Üstelik dünyada ilk ve tek olarak kâğıttan borularla! Başlangıçta fikir herkese garip gelse de zaman onu haklı çıkardı; bugün dünyada kâğıttan yapılmış, Shigeru Ban imzalı birçok bina var.

Ban, kâğıdı bir binada ilk kez 1986'da gerçekleşen Issey Miyake defilesinde kullandı, ama biz adını daha çok şu vesileyle duyduk: Tokyo'da deprem sonrasında bir kilise yıkıldı ve ondan onun yerine geçici bir kilise yapması istendi; Ban de çivi ve beton gibi malzemeleri sevmediği için endüstriyel bir malzeme olan kâğıt boruları test etti; kâğıt boruların yangına ve suya dayanıklı olduğunu keşfedince de söylediğine göre rahibin "Sen deli misin?" tepkilerine rağmen binayı kâğıt borularla inşa etti. Geçici olacağı düşünülen bu bina sonrasında Tavyan'a taşındı, hâlâ da orada.

Ban'in en meşhur eserleri arasında odaları taşınabilen Naked House, yine dış cephesinde duvar olmayan, tamamı perdeyle örtülebilen ya da açılabilen In Curtain Wall House, tamamı açılabilen cam yapı Nicolas G. Hayek Merkezi (ki bu da bir Swatch Group yapısı), Birleşik Devletler'deki Aspen Art Museum, Paris'teki La Seine Musical ve New York'ta kargo konteynırlarıyla inşa edilen taşınabilir geçici müze Nomadic Museum gibi çok konuşulan yapılar var.

John Hejduk gibi önemli bir mimarın öğrencisi olan Ban, tanındıktan sonra büyük firmalarla çalışmayı sürdürdü, ama aklına takılan bir konu için de kolları sıvamayı ihmal etmedi: "Neden hep ayrıcalıklı, zengin insanlar ve şirketler için çalışıyoruz ve onların ayrıcalığını öne çıkaran binalar yapmakla yetiniyoruz; afetzedelerin kullanışlı yapılara daha çok ihtiyacı var." diyerek Ruanda'ya, 1999 Marmara depreminde Türkiye'ye ve sonrasında birçok afet bölgesine prefabrik yapılar kurdu.

BİZE ULAŞIN