Sektörde 40 yılı deviren Willem Dafoe, Julian Schnabel'in yönettiği yeni filminde, hemen her oyuncunun kutsal kabul edebileceği Vincent van Gogh rolüyle karşımıza çıkıyor. Appleton, Wisconsin'den hayallerine ulaşmak adına yola koyulan bir çocuk için şu gelinen nokta paha biçilemez nitelikte. Appleton, Wisconsin'de doğan Dafoe, Wisconsin-Milwaukee Üniversitesi'nden New York'a taşınmak için ayrıldığında yıl 1977'ydi. O yıl, New York için önemliydi; çünkü o meşhur uzun süreli elektrik kesintilerinin yaşandığı, Bronx'taki bir dükkânın kundaklandığı ve 'Son of Sam' adıyla bilinen bir seri katilin şehirde terör estirdiği bir yıldı. Dafoe şehre geldiğinde, avangart işler sergileyen tiyatroları bünyesinde barındıran Wooster Group'ta çalışmaya başladı. Bu grubun benzerleri Paris ve Berlin'de de bulunuyordu. 13 yıl önce, İtalya'da, 'The Life Aquatic-Suda Yaşam' filminde oynadığı sırada Giada Colagrande adlı bir yönetmenle tanıştı. Kısa süre sonra ise Giada'yla evlendi. Bu sebepten şu sıralar yılın yarısını Roma'da geçiriyor. 'Kalbim iki yere de ait,' diyor Dafoe; 'İtalya, çok güçlü geleneklere sahip bir ülke. Tanrının bir lütfu âdeta. New York ise geleneksellikten uzak olmayı gelenek olarak benimsemiş bir şehir. Para, bunun dışında tabii. O, New York için tam bir gelenek. Ama burayı seviyorum. Uluslararası bir şehir burası. Pek çok kültürün bir arada olduğu bir sığınak gibi. Şaşırtan ve sorgulatan bir şehir aynı zamanda. Mesela şehrin batısına yolunuz düştüğünde, büyük binalarla karşılaşırsınız. Ve kendinize sorabilirsiniz, 'burada kimler yaşıyor; buraya ne kadar ödediler veya ödüyorlar, burada neler oluyor?' diye. New York, benim için bir sevgili gibi. Şehir elbette çok değişti. Anılar ve hayaletler kaldı geriye. Birikmeye, çoğalmaya da devam ediyorlar.' Tabii bu onun öyle sandığı bir durum! Oysa anlattıkça, aslında ebeveynlerinin dindar olduğunu net olarak anlayabiliyorsunuz. Mesela şöyle diyor: 'Babam her zaman, 'Üret, üret, üret!' derdi. Meyveli gazoz ve alkol içeren hiçbir içecek evimize giremezdi. Kahve bile içmezlerdi. Kahveye benzer ama asla kahve olmayan, içinde krema ve şekerin olduğunu bildiğimiz bir karışım tüketirlerdi!' 'Ebeveynlerim, 'Bilmelisin ki ne yapmak istiyorsan biz sana yardım ederiz,' diyerek genel anlamda bana çok destek oluyordu,' diyor Dafoe; 'Ailem, diğer kardeşlerimin okuldan ayrılmasına müsaade etmedi ve onlara eğitimlerine devam etmesi için ısrarcı oldu. Beni ise asla zorlamadılar. Zira iş yapmaktan kaçınarak ortalıklarda dolansam da iyi olduğum sürece müdahalede bulunmadılar.' Ancak Dafoe, o dönemde yarı zamanlı olarak küçük bir matbaada ve Amerikan tarzı ufak bir restoranda çalıştı: 'Biliyordum ki o zamanda eğer gerçekten paraya ihtiyacım olsaydı daha fazla çabalar, birilerinden bu konuda destek isteyebilirdim. Fakat yarı zamanlı işlerle küçük de olsa para kazanmanın peşine düştüm ve bu bana o zaman için duygusal bir haz da yaşatıyordu.' Her şey yolunda gidiyordu. Hayal ettiği, istediği bir işti ve bu büyük şehre taşınmakla doğru karar verdiğini her geçen gün daha güçlü bir şekilde hissediyordu. Tabii aksilikler veya olumsuz geri dönüşler olmayacak değildi. Örnek mi? Wooster Group'a ait ve içinde Dafoe'nun da olduğu bir oyun, dönemin önemli oyun eleştirmenleri tarafından adeta 'taşlandı'. 'Our Town' adlı oyun pornografik ve ırkçı bulunurken New York Times'ta daha çok oyunun aşırı ırkçılığına vurgu yapıldı. Zira oyunda siyahi biri canlandırılırken beyaz oyuncu siyah maske takmıştı. Bu o dönem için bilinen bir durumdu ama makul insanlar tarafından bunun kabul edilmesi mümkün değildi. Oyuna dair birçok yayımda makale kaleme alındı. Eleştiriler fazlalaşınca da konu mahkemeye taşındı. Sonuç, tahmin edildiği üzere oyunun tekrarlanmaması lehineydi. 1992 yapımı 'Light Sleeper-Tavşan Uykusu' adlı filmde uyuşturucu satıcılığıyla paraya kavuşan bir adam rolünde Dafoe'yu oynatan Paul Schrader, 'Willem'i anlamak istiyorsanız, en başta onun deneysel tiyatroya olan tutkusunu anlamak zorundasınız,' diyor ve devam ediyor: 'Onun yaratıcı yanına hayran olmamanız olası değil.' Bu noktada, Dafoe'nun oyunculukta gelişimi ve şu an geldiği durum üzerine yoğunlaşıyorum. Öğrenmek istediğim, onu farklı kılanın ne olduğu. Onunla altı kez çalışmış olan Schrader, merakımı şöyle gideriyor: 'Bukalemun gibi bir aktör. Altından kalkamayacağı bir rol yok gibi. Çünkü konfor alanından uzaklaşabiliyor. Sadece oyunculuk performansıyla da ilgili bir durum değil bu. O, çıplak kalınacaksa kalıyor. Vücudunu yönetmeyi biliyorum. Skandal denen şeyden de korkmuyor. Evet, çok doğru; o, tek kelimeyle korkusuz! Çoğu oyuncunun aksine hem de.' Willem Dafoe, tüm bu isimlerden daha iyi mi, çok tartışılır. Ama Osborn'un onda vücut bulduğu bir gerçek.