Remake: İnsanlar cehenneminden kaçış
"Kapesese mi? Sen konuşabiliyor musun?" Betim benzim attı. Sezai, önce ehliyeti sonra nüfus kağıdını göstererek "Devlet dairesinde çalışmak, memuriyet, garanti iş, salla başını al maaşını vb." gibi ifadeleri kullanmadan beni KPSS'ye yönlendirmeye çalışmıştı. Ben anlamayınca, hayvan bilinçlenmiş, dillenmişti. Doğanın mucizesine tanık oluyordum. Şu parasızlık insana, afedersiniz hayvana bile neler yaptırıyordu.
Aylin'e Whatsapp'tan "Aylin çabuk bana gel." diye mesaj attım. Arkasından da ağzını kapatan ve açan maymun emojileri gönderdim. Anlamadı ama "Geliyorum cnm." yazdı. Aylin gelene kadar, ne kadar zorladıysam da Sezai'nin ağzından KPSS dışında başka bir kelime çıkmadı. Ancak mesajı almıştım. Aylin gelince Sezai'yi de alıp kitabevine gittik, KPSS hazırlık kitapları aldık. Genetik mühendisliği belki de geleceğin mesleği değildi ama memurluk her çağın mesleğiydi. Şansımı deneyecektim.
İşte yazının başında bahsettiğim o sabahın gecesi, harıl harıl KPSS'ye çalışmıştım. Ancak ne kadar çalışırsam çalışayım, genetik mühendisliği gibi girmesi zor bir bölüme giren 'ben'den bir eser bulamamıştım. Artık bu işler benden geçmişti, sınavlara hükmeden Veli'nin vadesi dolmuş, velisi çağrılıp kulağı çekilecek Veli gelmişti yerine. Ter içinde uyandığım o sabah, Sezai'ye patladım. "Sen bulaştırdın beni bu işlere!" dedim. "Kiralar uçmuş, muzun kilosu 10 lira olmuş, , sen hala beni başka bir sınava teşvik ediyorsun Sezai." Haksızlık ettiğimin farkındaydım ama insan bazen sinirini birisinden çıkarmak istiyor.
Sezai, duyduklarına çok kırılmıştı. Aylardır ağzından sadece "KPSS." sözü çıkan Sezai, bir anda dile geldi. Mağrur bir şekilde başını kaldırdı, gözlerimin içine bakarak: "Siz ormanda böyle mi gördünüz? Siz de bir zamanlar ormandaydınız Veli! Ne kıyafetleriniz vardı, ne marketleriniz, ne de kira derdiniz… Bana 'Neden buradasın?' diye sorma Sezai, bana 'Git.' de deme. Ancak neden buradayız Veli? Doğamızdan uzakta, yaşanması imkânsız bir hayatın ortasındayız. Veli, insanlar, 'kendileri olabilmek' ya da 'farklı olabilmek' için önce isimler üretti. Ancak, kaç tane farklı isim üretilebilirdi ki? Ayrıca isim aptalca bir şeydi, herkes her ismi alabilirdi. Bundan sonra bana 'Tufi ' diyeceksiniz desem, başka şansınız kalmaz ki! En fazla arkamdan Sezai diye konuşup yüzüme karşı mecburen Tufi dersiniz. İsimler kadar aptalca bir başka şey de kıyafettir. Çıplakken zaten birbirimizden yeterince farklıyken neden renk renk kıyafetlerle daha da benzer olmaya çalışırız ki? Kıyafetler bizi farklılaştırmaz, sadece birbirimize benzer kılar. En fazla kendine özel bir kıyafet yaparsın ki, terzilik çok arzuladığım bir meslek olmadı hiç Veli. İsimler seçtik, farklı olamadık. Kıyafetler seçtik, farklı olamadık. Rumuzlar, zaten prova edilmiş isim seçme hezimetinin zayıf bir tekrarıydı. Teknolojik aletler aldık, daha çok sosyalleştik ama hep aynı kaldık. Şimdi geriye tek bir çare kalıyor Veli."
Sezai'nin cümleleri birer tokat gibi yüzüme çarpıyordu. Mutsuzluğum azalmaya başlamış, şaşkınlık vücudumdaki tüm sinirleri kaplayıp başka bir duygu yaşamamı engelliyordu. "Tek bir çare mi? Neden bahsediyorsun Sezai?" diye tutuk bir şekilde sordum.
Yüzüme baktı. Maymunca bir hareketle kafasını kaşıdı ve "İnsanlar cehenneminden kaçış." dedi, "Ormana dönüyoruz!".