“ÇILGIN OFİS PARTİSİ”

JJ Abrams imzalı 'Güç Uyanıyor' ile gözümüzün zihnimizin pasını sildiğimiz Star Wars evrenine bir 'ara dokunuş' filmi 'Rogue One'. Ana öyküye devam etmekten ziyade 'parçaları birleştirme' çabası da diyebiliriz. Gerekliliği tartışılır ama film, Prenses Leia'nın emriyle Death Star'ın savaş planlarını çalmakla görevlendirilen ekibin macerasını anlatıyor. Yani 1977 tarihli 'A New Hope'un öncesindeyiz. Şunu da söyleyelim: Bu filmin ticari başarısı SW evreninde geçecek başka yan hikayelerin kapısını aralayacak. Yönetmen koltuğunda 2014 tarihli 'Godzilla' ile beklenenin üzerinde başarı sağlayan Gareth Edwards oturmakta. Başrolde ise 'Güç Uyanıyor'dan sonra bir kez daha bir kadın kahramanın öne çıktığını söyleyebiliriz. Jyn Erso olarak güzel ve yetenekli oyuncu Felicity Jones karşımızda. Kendisine Riz Ahmed, Diego Luna, Ben Mendelsohn, Mads Mikkelsen ve Forest Whitaker gibi geniş bir oyuncu kadrosu eşlik ediyor. Senaryo kısmında ise Chris Weitz ve Dany Gilroy gibi kendini ispatlamış isimler var. Dolayısıyla iyi etüt edilmiş, hesaplanmış bir 'formül' ile karşı karşıyayız. Star Wars fanatikleri zaten kaçırmayacaktır ama seriyi bilen sinemaseverler için de hoş bir deneyim olabilir. (beklenti: yüksek) Farklı sanat dalları veya mesleklerden insanların sinema'ya el atması kimi zaman yaşanan bir durum. Sonuçta sanat kimsenin tekelinde değil. Ancak bunu deneyenlerin çoğu 'deneme' aşamasında kalıyor. Çok azı, bu sanat dalında tutunup şaşırtıcı başarılara imza atabiliyor. Ünlü modacı Tom Ford, henüz ikinci uzun metrajını çektiği için başarılı bir sinema kariyeri diyebilmek için erken. Bununla birlikte 2009'da çektiği 'A Single Man'de Colin Firth'ün Oscar adaylığı kazanmasında büyük etmenlerden birisiydi kendisi. Ford 7 yıl sonra yine bir romandan uyarladığı senaryosuyla, ABD'deki ilk eleştirilere bakılırsa 'yine' başarılı bir yönetmenlik sergilemişe benziyor. Konudan biraz söz edelim zira yerimiz dar ve senaryo hayli katmanlı: Yazar olan ilk eşini yıllar önce terk eden Susan, bu kez bir doktorun karısı olarak düzenli bir hayata sahip. Bir gün eski eşinin yayımlanmamış ilk romanının taslağını posta kutusunda bulur. Eski eş 'fikrini' sormaktadır. Kitabın adı 'Nocturnal Animals'tır. Susan elinden bir türlü bırakamaz. Hatta kitabın kahramanının hayatı garipleştikçe Susan da geçmişiyle hesaplaşmak durumunda kalır. Austin Wright imzalı 1993 mahsulü 'Tony ve Susan' romanından uyarlanan filmin başrollerinde Amy Adams, Jake Gyllenhaal, Michael Shannon, Aaron Taylor-Johnson ve Isla Fisher gibi yabana atılamayacak isimler yer alıyor. Amy Adams'ın 'Arrival' veya bu filmdeki performansıyla Oscar adaylığı için adı geçiyor. (beklenti:yüksek) Başarılı bir komik başrol, kızının velayetini kaptırmamak için savaşan bir baba, ucuz hayatını tehlikeye atma pahasına ekmeği peşinde koşan bir adam. İsmi Sedat. Hepsini Tolga Çevik oynuyor. Geçmişteki 'yaramazlık'larından birinin sonucu olarak Pınar isminde bir genç kadın günün birinde çıkagelip Sedat'ın kucağına küçük bir bebeği bırakıveriyor. Sonra da ortadan kayboluyor. İstanbul'da zar zor tutunmaya çalışan Sedat belki 'Kramer Kramer'e Karşı'daki Dustin Hoffman kadar değil ama (!) elinden geldiğince hayatı baba-kız masalına benzetmeye çalışıyor. Sonra ne oluyor biliyor musunuz; Pınar yani anne geri dönüyor! Merak etmeyin 'sürprizbozan' vermiyoruz zira fragmanı izlediğinizde neredeyse filmi baştan sona izlemiş gibi olacaksınız. Tolga Örnek'in yazıp çektiği filmin diğer başrolünde Melis Birkan var. Büyüyüp tatlılaşan kız çocuğunu ise, Tolga Çevik'in gerçek hayattaki kızı Tuna Çevik oynamış. (beklenti: orta) Tıpkı Amy Adams gibi Oscarlı Fransız aktris Marion Cotillard da birbiri ardına iki filmle arzı endam etti ülkemizde. Önce Brad Pitt ile başrolü paylaştığı 'Allied' şimdi de bir roman uyarlaması 'Aşk Mektupları'. Ödüllü sinemacı Nicole Garcia'nın filminin konusu şöyle: Mutluluğu bulamadığı evliliğini zoraki sürdüren Gabrielle, aşkı başka bir adamda keşfeder. Ailesinin baskısı sonucu evlenmiştir ama aşk, evlilikten sonra bir başkasıyla gelmiştir. Seçim yapmak zorundadır. Üstelik bu seçimi doğru yapmak ve çevresine bunu kabul ettirmek. Roman dedik, Milena Agus'un 2. Dünya Savaşı sonrası yazdığı aynı isimli romanın uyarlamasında Cotillard'a Louis Garrel ve Alex Brendemühl eşlik ediyor. 'Aşk Mektupları' Cannes'da Altın Palmiye için yarışmıştı. (beklenti: orta) Biraz zorlarsak 'Aşk Mektupları'nın çıkış noktasına yakın bir durum var: Taksi şoförü Ahmet annesinin zoruyla bir kızla evlenmek üzeredir. Yani kendisini mutsuz bir evlilik beklemektedir. Ama o gönlünü yaşça kendinden büyük terzi Leyla'ya kaptırır. Bir de üstüne Leyla'nın çoook eski bir sevgilisi çıkıp gelince ortalık iyice karışır. Çiğdem Sezgin'in yazıp yönettiği filmin başrollerinde İnanç Konukçu ve Şenay Gürler var. Filmin müziği Adana'dan, İnanç Konukçu ise Malatya'dan ödülle döndü. (beklenti: orta) Günümüzün o pek meşhur şarkı yarışmalarından birinin hayvanlar aleminde geçtiğini düşünün: işte karşınızda 'Sing' ya da bizdeki gösterim adıyla 'Şarkını Söyle'.. Birbiriyle rekabet eden ve türlü kurnazlıklar planlayan hayvanların dünyasında geçen bu macera için olumlu eleştiriler çoğunlukta. Yönetmen Garth Jennings, uzun metraj kariyerine Douglas Adams'ın sinemaya uyarlanması hayli zor 'Bir Otostopçunun Galaksi Rehberi'yle hiç de kötü olmayan bir başlangıç yapmıştı. Bu kez bol yıldızlı seslendirme kadrosu ve harika renk paletiyle müzikal-komedi sevenleri beyazperdeye davet ediyor. Elbette bir animasyon olarak. Orijinal seslendirmelerde Matthew McConaughey, Reese Witherspoon, Seth MacFarlane, Scarlett Johansson ve John C. Reilly gibi isimler mevcut. Şarkı yarışmalarını seven bir çocuğunuz varsa, filmin Türkçe dublajının da gayet özenli yapıldığını not düşelim. (beklenti: yüksek) Yılbaşı yaklaştıkça acaba başımıza daha ne gariplikler gelecek bilemiyoruz. Jason Bateman, Jennifer Aniston, 'Silicon Valley'den hatırlayacağımız T.J. Miller, Olivia Munn. Özellikle dizi alanında başarılı kariyer inşa ettiğini söyleyebileceğimiz tüm bu isimler, hangi suçu işlediler bilinmez ama işyerinde çılgın (daha doğrusu gayet mantıksız) bir yılbaşı partisine katılmakla cezalandırılmışlar. Çok mu kötü? Hayır. Hatta 80'lı yılların komedilerini hatırlatan bir havası bile var. Ama bu filmden -günümüzde- Noel keyfi alabilecek olanlar varsa sonsuza kadar yaşamalı.. (beklenti: düşük) Yerli komedi denemelerinde bu hafta 'Hayati Tehlike' ile birlikteyiz. Ekmek fırıncısı olan Hayati pek çok yerli komedide olduğu gibi bir şekilde mafyaya bulaşır. Türlü yanlış anlamalarla mafyada kendine yer edinir, hatta mafya liderinin kızına göz koyar. Dolayısıyla Hayati'nin hayatı tehlikededir. Evet son cümledeki espri pek iddialı olmadı ama zaten filmin kendisi de aynı şekilde. Perdede bir ara Şota'yı görürseniz şaşırmayın.. (beklenti: düşük)