Sahne sırası onda: Murat Yıldırım

Bugüne kadar kendi payına düşenleri yaşadıklarının sonucunda kendini olgun bir erkek olarak düşünüp düşünmediğini soruyorum: "Kiminin gözünün içine bakarsınız ve sizin bulunduğunuz zaman kavramında 150 yaşındadır. Bazısı 50'dir ama 10 yaşında gösterir. Göreceli bir durum yani… Kendime baktığım zaman epeyce olgunlaşmış bir adam görüyorum. Yaşlanma ya da olgunlaşmadan ziyade tecrübelerden faydalanma diyelim. Bunu kimi 20'sinde kimi de 50'sinde yakalayabilir. Ama işte insanoğlu 'öldürmeyen acı güçlendirir' mantığıyla hareket ettiği için tecrübelerinden çok da faydalanamıyor."

Başına gelenlerden sonra aldığı dersleri, kulağına tek tek küpe yaptığı aşikâr. Peki laf, söz dinleyen bir adam mı dersiniz? Bu, tamamen ona kimin ne söylediğiyle ilgili bir durummuş: "Şunu bütün samimiyetimle söyleyebilirim; kendime karşı en objektif olarak kabul ettiğim en önemli şey; eşim, annem, babam ve çok sevdiğim bir dostumun nerede yanlış yaptığımı söylediğinde onlara gözüm kapalı güvendiğim. Herkesin hayatında ona gerçekleri söyleyecek, hatalarını yüzüne vuracak böyle bir, iki kişi olmalı. Bazı konularda insanlarla tabii ki tartışabilirsiniz elbette ama hatalar nettir. İnsanın o net olan hataları kendine kabul ettirmesi bazen zor gelebilir. İşte o noktada güzel bir uyarıya ve kendinize gelmeye ihtiyacınız olur. Bunu yapabilecek kişi de güvendiğiniz birinden başkası olamaz."

Bunun üzerine, bazılarının da yaptığı hatalar üzerine kendi kendilerine akıllanmayı tercih ettiklerini belirtiyorum: "Aynı olaylar sürekli tekrar ediyor aslında. İnsan da yaptığı hatayı kabul etmemek için 'ama'lar 'fakat'lar üretiyor kendince. İnsan kendi keyfi nin avukatı oldu mu, her davayı kazandığını sanıyor. Hani insan sıkıntıya girmek istemez, bahaneler üretir ya, öyle bir durum. İşte bu gibi hem savcı hem de hâkim kişinin kendisi oluyorsa her davayı kazanır ki, bu da kötü bir şey. Yani bazen hayatta davaları kaybetmek de lazım."

Şimdilik karşımda naif ve uyumlu bir Murat Yıldırım var. Asilik konusunda nasıl biri olduğunu merak ettiğimde samimiyetle, söz konusu kararlılıksa son derece asi biri olduğunu belirtiyor. İçindeki savaşçı ruh ise, hırslarından komut alıyor: "Evet hırslıyımdır. Hayatta hırslı olmak gerekiyor. Bakın bir söz söyleyeyim… Hayat koçum da diyebileceğim Dr. Said Sözühikmet'in bir sözü var; hatta kitabı da çıktı Yaşamın Göremediğimiz Şifreleri, benim de en büyük motivasyonlarımdan biridir bu cümle: 'Araç insan, hırs aracın hızı, akıl direksiyon, yakıt bilgi ve öğrenme olursa araç doğru yoldan şaşmaz.' İnsanda hız ve hırs göreceli bir kavram, hayatta gerçeklere göre mi algıya göre mi yaşıyorsunuz, bu önemli. Gerçeğe göre yaşamak lazım. Hayat bir savaş meydanı ve her yerden, her an saldırıya uğrayabilirsiniz."

Saldırıya uğrama konusu açılmışken hayatta çok kazık yiyip yemediğini soruyorum. "Tabii ki, herkes gibi. Çok da mutluyum bu durumdan. Karşımdakini incitmektense incinmeyi tercih ederim." Yediği kazıkların sonrasında toparlanma süreci üzerine ise şunları söylüyor: "Kendimi şöyle motive ederim; 'Tamam olan oldu, artık arkaya bakmadan yoluna devam et. Arkana bakarsan tökezlersin çünkü. Bitti gitti, boşver! Ama bir gözünden diğer gözüne de güvenme.'"

Güven konusunda kimi kredisini baştan ortaya koyar, deneyimledikçe notlarını düşürür kimi de sıfırı başlangıç sayar, hanesine artıları topladıkça puanını arttırır. Kendisinin bu konuda nasıl bir strateji belirlediğini merak ediyorum: "Herkese aynı krediyle yaklaşırım. Özgürlük de bu değil midir? Şimdi hatırlıyorum, annemiz babamız bize hep 'Kendini kullandırma, çok da iyi niyetli olma.' diye öğütlerdi. Yo, niye? Kişi farkındalığı ile birlikte iyi niyetli olursa kendini çok kullandıracağını sanmıyorum." Sezgilerinin de oldukça kuvvetli olduğunu anlatıyor bunun üzerine. "Birinin gözünün içine bakmak onun kalbine, kimliğine bakmak demektir. Yanıldığınız zamanlar elbette olur, siz yeter ki aklı iptal etmeyin."

Bu aralar gündemimizde bir isim olduğu için ünlü olmakla arasının nasıl olduğuna değiniyorum… "Güzel ve keyifl i. Yaptığınız işle insanlara bir şeyler gösterebilmek, anlatabilmek kendinize de çeki düzen vermenizi sağlıyor. Bugüne kadar ünlü olmanın bana yaşattığı en zor şey; önyargılarla baş etmek oldu. Maalesef zannetmek üzerine kurulu bir dünyada yaşıyoruz. İnsanlar ne yazık ki zannederek, kulaktan dolma yaşıyor. Karşıdakini tanımadan yorum yapıyor." Negatif durumlarda karşılaştığında da inandığı şeylerin kendisini beslediğini, negatif bir şeye bakmadığını, okumadığını belirtiyor.

BİZE ULAŞIN