Yazı Güneş UYSALEFE Saatle modanın ilham alışverişi ve tatlı rekabetinin hikâyesi. Ralph Lauren'in moda endüstrisindeki 50. yılını kutlayan 2019 İlkbahar-Yaz defilesini yan yana izleyenlere bir bakın: Donna Karan, Michael Kors, Calvin Klein... Her biri ayrı estetik dünyaları temsil eden bu tasarımcılar, en az ayakta alkışladıkları efsane yetenek kadar başarılılar aslında; hem de sadece moda, aksesuar veya kozmetik alanlarında değil, saatçilik sektörü ele alındığında da öyleler. Belki komplikasyonlar, zümrütler, pırlantalar veya haute horlogerie, yani yüksek saatçilik geleneği mevzu bahis değil bu başarının kıstasında; bu isimler, satış hacmi ve insanlara ulaşım gücü açısından da saat işinin önemli oyuncuları. Öyle ki, kurallara uyarken bir yandan da onları değiştirmekte ve İsviçre'deki geleneksel takıma kafa tutmaktalar. Ralph Lauren örneği üzerinden ilerlersek, New York Moda Haftası'nda gerçekleşen mihenk taşı niteliğindeki bu etkinlik, saat departmanının başındaki Guillaume Tetu'nün önderliğinde –ki kendisi Hautlence markasının kurucu ortağı olan mühim bir figürdür– hazırlığı beş yıl süren American Western adında özel bir saat koleksiyonuyla taçlandı. Tasarımcının kovboy kültürü ve 'Americana' ile olan bağından yola çıkarak hazırlanan motifler, deri kayışlar üzerine Teksas'ta işlenmiş, gümüş işçiliğinin zarif birer örneği olan kasalar ise yine Amerikan zanaatini gözler önüne seriyor. Ve evet, saatlerin mekanizmaları İsviçre'den, hatta limitli sayıda üretilen parçalardan biri de Skeleton model. Ralph Lauren, Cenevre'deki prestijli Salon International de la Haute Horlogerie'ye dahi katılmışlığı olan markası yarım asrı devirince böylesi niş parçalara nokta atışı yatırım yapıyor olabilir, ancak bir takım başka moda devleri, saat işinde çok daha büyük iddialar güdüyor. Daha yakın geçmişe kadar saat otoritelerinin burun kıvırdığı moda markaları, bugünlere gelmek için az çaba göstermedi. 17. ve 18. yüzyıl Avrupa'sında cinsiyet ayrımına uğramadan yaşadığı altın çağ ardından moda, akılları sanayileşme ile meşguliyete düşen erkeklerce kadınlara özgü, yüzeysel bir uğraş olarak rafa kaldırılmıştı. Mesela Balzac'ın 1833 tarihli Eugénie Grandet romanında, Paris'in şaşasına alışık Charles adlı karakterin süsüne düşkünlüğü ince bir alayla tarif ediliyor, yeleğine takılı altın zincir kordonlu cep saati ise bir aksesuara indirgeniyordu. Zaten kol saatleri ilk kullanım yıllarında yine kadınlar için bilezik gibi bir çeşit dekorasyon veya süs parçası olarak görülmekteydi; düşünün bir kere, refah içinde yaşayan hangi beyefendinin zaman sıkıntısı, yoğun bir takvimi veya acelesi olsundu ki? Ancak şu bahsi geçen sanayileşme ile savaş teknolojilerinin de geliştiğini ve pilotlara kullanım kolaylığı için kol saatlerinin yaygınlaştığını, savaşlar ardından gelen kapitalist düzende ise günlük hayata sızdıklarını biliyoruz. Savaşın yıkıntıları arasından yeniden doğmakta olan moda ise Christian Dior'un New Look siluetini sunuşunda olduğu gibi eski ihtişamına yeniden kavuşmaktaydı. 'Moda' deyip duruyoruz ama henüz terzicilik uygulamaları veya büyük isimlerin haute couture çalışmalarından ibaret olan giyim kuşam, ancak 1960'lı yıllarda Yves Saint Laurent'ın öncüsü olduğu hazır giyim yorumuyla perakende sektörüne dönüşecekti. İşte, tasarım algısının özel bir zümreye ait olmaktan çıkışı, tabiri caizse şatolardan sokaklara inişi, markalaşmayı, hızlı tüketimi ve trendleri beraberinde getirecekti. 1980'lerde Swatch'ın eğlenceli ve renkli modelleriyle saati değiştirilebilir ve tüketilebilir bir moda aksesuarı olarak yorumlayışı ise moda markaları için büyük bir fırsatı temsil edecekti; yeni bir oyun alanı vardı ve keşfe açıktı. Nasıl ki her saatin ardında bir hikâye ve işçilik varsa, moda denen olgu da bir odada dikiş makinesi ve bir top kumaşla meydana gelmiyor. Popüler kültürden teknolojiye, tarihten mistisizme, sayısız başlık tasarımcılar için ilham kaynağı görevi görebiliyor. Pop Art, 2018- 19 Sonbahar-Kış sezonunda Dolce & Gabbana erkek siluetlerinde belirdiği gibi, akımın öncüsü olan Andy Warhol, Cartier Tank saatiyle poz poz fotoğraf verebiliyor. Elvis Presley, şarkıları ve danslarıyla rock'n'roll akıma yol açtığı için bir Opening Ceremony tişört tasarımına Elvis Presley'nin yüzü basılabiliyor veya bir zamanlar taktığı Omega saati müzayedede rekor fiyata satılabiliyor. Bu örnekler çoğaltılabilir; söylemek istedikleri ise basit: Moda ve saat pek çok ortak değer paylaşıyor ve bunların başında insan geliyor. Andy Warhol, meşhur fotoğrafında kolunda Cartier Tank'iyle görülüyor. 1980'li yıllardaki homo sapiens ise, Michael Jackson ve David Bowie gibi kılıktan kılığa girmek, farklı karakterlere bürünebilmek ve moda ona istemediği kadar taşkınlık sunuyordu. Saat ise arzu veya eğlenceden çok bir ihtiyacı temsil etmekten, 1980'lerin bu enerjisinden faydalanarak sıyrıldı; babadan oğula geçen veya klişe bir yıldönümü hediyesi olan, ciddi suratlı Avrupalıların elde oya gibi işlediği kol saatleri, artık ağır değil, maceracı ve dinamikti, tıpkı 'Geleceğe Dönüş'teki Casio gibi. Zaten film endüstrisi ve ünlü kültürü, bu evrimde saatlerin yeni benliklerinin lehine çalışmaktaydı. James Bond karakterinin saati hangi özelliklere sahipti veya David Beckham hangi markayı takıyordu? Modanın bir bacağını oluşturan yıldız isimlerle yürütülen PR stratejilerini, saat markaları da zamanla benimseyecekti. Moda markaları için saatçilikte bir üst lige geçiş ise, üretici firmalarla lisans anlaşmaları sayesinde saat tasarımlarına kavuşan Guess gibi hazır giyimcilerden daha farklı bir segmentin oluşumuyla gerçekleşecekti. Parfüm, lüks markalar için daha geniş kitlelere hitap etme, ulaşılabilirlik ilkesiyle takipçilerinde aidiyet hissi oluşturma amacıyla çalışır. Tıpkı bir tasarımcı ismi taşıyan ilk parfümün yaratıcısı oluşu gibi, yenilikçi tarihine ilk saat tasarımıyla diğer bir devrimi ekleyen isim de yine Chanel'di. 1987 doğumlu Première saat tasarımı yeni bir dönemin kapılarını moda markaları için araladı; saat, parfüm gibi markanın bir uzantısıydı, ancak altın gibi değerli malzemeler ve İsviçre yapımı mekanizmalar ile bir tüketim değil, yatırım aracıydı. Bu üst kalite lüks moda saati, diğer moda devlerinin de Chanel'in yolundan gitmesini sağlayacaktı: Hermès, Dior, Louis Vuitton... Markalar halihazırda saat firmalarıyla yıllardır yürüttükleri anlaşmaları yeniden gözden geçirecek, potansiyelin hakkını vermek için önce kendi aralarında, sonra da saat dünyasının büyük isimleriyle yarışa girişecekti. Aradan geçen 30 yıl sonra bugün Chanel, Rétrograde Mystérieuse'den Flying Tourbillon'a, en sofistike yüksek saatçilik mekanizmalarına yer verdiği eksiksiz bir koleksiyon sunuyor, in-house, yani birebir kendi atölyelerinde ürettiği farklı kalibreler ile ödüllere layık görülüyor. Bunlardan ilki Caliber 1; bu mekanizma 2016'da lanse edilen erkeklere özel hazırladığı ilk tasarım Monsieur de Chanel'de, zıplayan saat ve retrograde (geri dönüşlü) dakika özellikleriyle yer alıyor. Louis Vuitton'a ise 2011'de bünyesine kattığı La Fabrique du Temps atölyeleriyle ürettiği 2016 doğumlu Flying Tourbillon'u Poinçon de Genève, yani saatçiliğin en fiyakalı etiketi olan Cenevre Mührü'nü getirdi. 2006'dan bu yana İsviçre'de saat hazırlamak için Vaucher gibi üreticileri kanatları altına almak dahil, büyük yatırımlar yapan Hermès, 2011 yılında Arceau Le Temps Suspendu tasarımı ile prestijli Grand Prix d'Horlogerie de Genève ödülüne layık görüldükten sonra 2015 yılında ilk bütünüyle inhouse üretim modeli Slim d'Hermès ile çıkageldi. Apple Watch için tasarladığı kayışları ise gerçek bir sansasyona yol açtı; dijital ile gelenekselin kesiştiği bu muazzam örneğe bir moda markası imza atmış oldu. Moda devlerinin saat ustaları karşısında gerçek bir rakibe dönüştükleri kesin. 2016 yılına ait BrandZ Top Global 100 Brands listesinde Louis Vuitton ve Hermès ilk sıralarda yer alırken bu 100 isimlik listeye tek girebilen İsviçreli saat markası Rolex'ti. Ancak şöyle bir gerçek de var ki, saat pazarında moda markaları henüz bir tehdit oluşturmuyor; Euromonitor kurumunun 2016 yılı lüks saat satışları raporuna göre pastadan Rolex yüzde 8,3'lük pay alırken Chanel'e sadece yüzde 0,75'lik bir dilim düşmekteydi. Yenilikçiliği ile moda kültürünün saatçiler için büyük bir ilham kaynağı, hatta örnek teşkil ettiği ise şüphesiz. IWC, Bradley Cooper veya Montblanc, Hugh Jackman gibi moda ve kozmetik markalarının da peşinden koştuğu yıldızlarla marka elçisi olarak çalışıyor. Hublot, gözlük markası Italia Independent ile işbirliğine giderken ayakkabı fenomeni Christian Louboutin ise Jaeger-LeCoultre için kayışlar hazırlıyor. Omega'nın son yeniliği ise Jean'in tarihinden ilham alan, denim kumaşlı Railmaster modeli. Cartier'nin 2016 yılında Floransa'daki erkek giyim fuarı Pitti Uomo'da Drive modeli için özel bir gece düzenleyişi veya 2018 itibariyle değiştirilebilir kayış seçeneği getirdiği Santos modeline MrPorter.com üzerinden –e-ticaret sitesine özel hazırlanan özel bir kayış tasarımı da dahil olmak üzere– ulaşılabiliyor oluşu, Fransız marka için oldukça büyük adımlardı. Bu manevralar karşısında modanın henüz son sözü söylemediğinden az çok eminiz. 2017 yıllık satışlarında yüzde 44,6'lık artış kaydeden Gucci, başarısını Alessandro Michele'nin getirdiği yeni kimliğe borçlu. Michele'nin el attığı son Gucci ürünü ise saatleri; kendisi markanın imaj bütünlüğü için siluetlerde yol açtığı devrimi saat koleksiyonlarına da uyguladı ve bir fal seansını konu alan yeni kampanya videosunda mevzuya verdiği önemi vurgulamak için Hollywood efsanesi Tippi Hedren'e yer verdi. Bu yılın bomba haberi ise Tom Ford'dan geldi; efsane tasarımcı ilk saat koleksiyonu Tom Ford 001'i Bedrock Manufacturing Company ortaklığı ile çıkardı ve dikdörtgen formlu kasa ile krokodilden örgü deriye değişebilir kayışlara sahip tasarım şimdiden büyük ilgi gördü. Şimdilik çıkarılabilecek sonuç, bu tatlı rekabet ve ilham alışverişi sayesinde ileriye taşınan, çeşitlilik kazanan sektör karşısında kârlı çıkanın biz saatseverler olduğu.