Istanbul Fashion Days, Istanbul Fashion Week derken olan oldu. Dünyada Fashion Week’lere format getiren IMG bu yıl Istanbul Fashion Week’i aldı, önce adını sonra çehresini değiştirdi. Başına da sponsorlar sponsorunu ekleyince, “Mercedes-Benz Fashion Week Istanbul (MBFWI)” ortaya çıktı. Peki ne değişti? Bu sezon, 12-16 Mart tarihleri arasında, ikinci kez Antrepo 3’te gerçekleşen MBFWI’de işin içine iki büyük isim girince evvela içerisinin şekli şemalı değişmişti. Genel anlamda organizasyon daha şık ve başarılıydı. Geçen sene koğuş gibi olan basın odası bu sene lounge alanında etrafı açık ve ferah şekilde konumlanmıştı. Gerçi ikramlar daha kısıtlıydı ve en kötüsü de geçen seferde olduğu gibi sabit bir etkinlik fotoğrafçısı tarafından fotoğraflar doğrudan ortak klasöre yüklenmiyor, (Bkz. paranın kokusu) getty images’dan yayınlama hakkını satın almak suretiyle ancak alınabiliyordu. Bu işlem yurtdışında işe yarar; ama Türkiye’de zor. Hal böyle olunca tüm basın kendi fotoğrafçısıyla gereksiz fotoğrafçı kalabalığı yarattı. Podyumda olanları görüntülemek için yüzlerce fotoğrafçı medya pit alanındaydı. Bu da fotoğrafçılar arasında platformda yer almak isteyen, basına ayrılan, basın kartının son güne kalmadan tükenmesine sebep oldu. Lounge’daki Carlotta cafe’nin gurme mutfağı damakları şenlendirdi. Haftaya yine gelelim, dedirtti. Mercedes-Benz VIP lounge güzeldi, defile ve studio alanlarına girmek de genel anlamda pek sıkıntı yaşanmadı. Ancak bazı defilelerde LCV’ler yapılmış olmasına rağmen listelerde isimler bulunamadı. Her defile ve sunum için ayrı giriş kartları basılmıştı ki günümüz iPad çağında bu biraz israftı. (Yurt dışı defilelerinde isminiz iPad’de aranır, numaranız size söylenir; siz de bir zahmet aklınızda tutarsınız.) Studio: MBFWI’de sunum ve defile olmak üzere toplamda 30 tasarımcı koleksiyonlarını sundu. “Studio” denilen alanda sunumlar gerçekleşti. Genel kanı, kıyafetlere dokunup etrafında fotoğraf çekmenize izin veren bu sunumların defilelerden daha keyifli olduğuydu. Ancak bir, iki derken konsept ve kıyafetler değişse de monotonlaşmaktan öteye gidemedi. Bazı sunumlar biraz fazla uzun ve odalar biraz havasızdı. Şüphesiz en akılda kalıcı olan sunumlar off-site olanlardı. (Sponsorlar arasındaki bir otel yüzünden bu off-site alanların ismi programa girememişti.) MBFWI’de sunum ve defile olmak üzere toplamda 30 tasarımcı koleksiyonlarını sundu. “Studio” denilen alanda sunumlar gerçekleşti. Genel kanı, kıyafetlere dokunup etrafında fotoğraf çekmenize izin veren bu sunumların defilelerden daha keyifli olduğuydu. Ancak bir, iki derken konsept ve kıyafetler değişse de monotonlaşmaktan öteye gidemedi. Bazı sunumlar biraz fazla uzun ve odalar biraz havasızdı. Şüphesiz en akılda kalıcı olan sunumlar off-site olanlardı. (Sponsorlar arasındaki bir otel yüzünden bu off-site alanların ismi programa girememişti.) Hem koleksiyonu hem konsepti hem de Istanbul‘74’teki canlı sahne performanslı sunumuyla Aslı Filinta sunumlar içinde tahta oturdu. Deniz Berdan’ın kızıyla birlikte hazırladığı ve London Fashion Week’te koleksiyonlarını sunduğu tasarım markası DB Berdan sunumu iki kez yapıldı ve oldukça ilgi gördü. Birçok koleksiyonun ardındaki hikaye koleksiyonun kendisi kadar ilgi çekiciydi. Özellikle mistik hava sezilenler ön plandaydı. Kith&Kin Serra Kefeli’nin içsel bir yolculuk halinden ilham alarak oluşturduğu “Yaşam Döngüsü” koleksiyonu yanında, Ayhan Yetgin “Ruhsal Anatomi” koleksiyonu ile “Bedenlerin gerçek ruhlarını arayışı”nı vurguladı. Koleksiyondaki her bir parça ruhsal değişim evrelerini anlattı: “İnancı, gücü, tutsaklığı, ulaşılmazlığı, sonsuzluğu, derinliği, korkuyu, sonsuz sevgiyi, adaleti, günahı, sevabı, farkındalığı, cenneti, cehennemi, hücreyi, zerreyi, yaratılışı ve içimizdeki yolculuğu, elle tutamadığımız gözle göremediğimiz sonsuz inancı…” Defileler – Oturma ‘düzen’i: Öncelikle oturma düzenine bu sefer nispeten bir ‘düzen’ gelmişti. Daha önce dalgasını geçtiğimiz ön sıra kavgası, bu sefer numaralı biletlerle nispeten düzene sokulmuştu. Ancak zaman zaman ön sırada aşırı dozda ünlüye maruz kalma sendromu yaşandı. Özellikle ünlü yanı, arkasına denk düşünce kameraların ışığından geçici körlük, bolca cemiyet hayatından kadın arasında kalınca da parfüm kokusundan boğulma hissi, Bülent Ersoy yanında oturunca da aşırı kürke maruz kalma gibi durumlar yaşandı. Ünlüler üzerinden modanın yayılımı her ülkede var. Rol modeller kitleleri etkiliyor ve modanın onlar üzerinden kitlelere yayılması her zaman anlaşılır olmuştur. Ne acı ki, ülkemizde modanın ve tasarımların konuşulacağı moda haftasında ünlülerin katılımı üzerinden duyurum yapmak gereği doğuyor. Bunu da hala modanın ve tasarımların ülkemizde henüz konuşulacak, yazılacak bir konu olamamasıyla açıklayabiliriz. Gerçek anlamda tasarımlar yerine moda haftasındaki ünlüler sohbet konusu olmaktan öteye gidemiyor. Özellikle bazı defilelerde her kanalın en az üç dizisinin başrol oyuncuları yan yana oturuyordu. Futbolcu eşleri, sosyetik güzeller, cemiyet hayatı ve şarkıcılar da elbette... Podyum: Oturanlardan podyuma geçince, Didem Soydan'ın grunge tavrı, Özge Ulusoy'un östrojen kokan yürüyüşü yine hemen hemen her defilede karşımıza çıktı. Bu sezon bazı yabancı mankenler gerçekten çok başka, çok başarılıydı. Bazılarıysa yürümeseler daha iyiydi. Manken yalnızca bir askıdır, tezine karşın, mankenlikten TV’ye geçen ya da ismi modellikten çok daha popüler olan bazı mankenlerin kameralarla flörtleşmekten yürüyememeleri, tasarımları gölgeledi. Neyse ki gölgelenmeyi dünyanın neredeyse hiçbir podyumunda kullanılmayan ışıklar engelledi. Aydınlatma için 200 adet en yüksek teknolojide ışık kullanıldı ve genel olarak podyumun aydınlatması çok iyiydi. Koleksiyonlar - Boşuna Look’lar: Bazı defilelerde laf olsun diye aynı parçaların başka başka renkleri sergilendi. “Boşuna Look”lar anlamayanları eğlerken, anlayanları sıktı. Fitting problemli kostümler, son bir kontrol yapılmadan podyuma salınan mankenler üzerlerine yapışmış 25’er cm ipliklerle, vasat styling’lerle, “Keşke hiç podyuma çıkmasaydı!” dedirten look’larla dolu defileler arasından iyi olanlar bayrak gibi sıyrılıverdi. Erkekler: Erkek giyimde yine yeteri kadar koleksiyon sergilenmedi. Bu sezon yer almayan Hatice Gökçe, merakımızı bir sonraki sezona devrettirdi. Tween, Pierangelo D'agostin'in ikinci koleksiyonunu sundu. Paçalardaki renkli şeritler, gri ve tonlarındaki koleksiyonu hareketlendirdi. Tabii kat kat giyinme ve karma dokularla gelenekselliği şehir hayatıyla birleştiren Tween'in gelecek kış mottosu da bu sayede belli oldu. Renkli detaylı ayakkabılar ayrıca başarılıydı. Emre Erdemoğlu'nun “Erotomani” (kişinin kendini başkaları tarafından sevildiğini zannetmesi) isimli koleksiyonu terzilik açısından oldukça başarılıydı. Kruvaze ceketler ve kısa paça pantolonların altındaki ayakkabılardaki sandalet efekti değişik bir dokunuştu. Derilerdeki belli belirsiz kapitone efekti, Emre'nin her zamanki detaylara verdiği önemle birleşince genç tasarımcı için kendini geliştirdiği bir koleksiyon ortaya çıkmıştı. Niyazi Erdoğan'ın Orta Çağ'ın önemli imparatorlarından Atilla’nın adını taşıyan koleksiyonu müzik, sunum ve show olarak başarılıydı. Özellikle koreografide her daim beklenenden farklı dokunuşlar sağ gösterip sol vurdu. Koleksiyonda renkli detaylar yine öndeydi. Blok gri tonlamaların içine renkli gömlek ve trikolar koleksiyona yedirilmişti. Key look'lar belirgin, showpiece'ler alkış alan cinstendi. Hakan Akkaya, sunumunda çıplaklıkla ‘sex sells’ çizgisini korudu; ancak yüksek vatkalı ceketleri, kapitone takımları ve kadifeleriyle şık bir bey yaratmıştı. Kadınlar: Yine yurtdışındaki moda haftalarıyla beklentisi yükselmiş gözleri pek şaşırtamayan bir moda haftası oldu. Ancak elbette kadın koleksiyonlarında beklediğimiz istisnalar vardı. Elif Cığızoğlu, Pera Palas’taki defilesiyle, seçtiği mankenlerle, makyaj ve styling’iyle en çok da aba altından dişiliği gösteren, silüette erkeksi koleksiyonuyla her sezon yükselttiğimiz beklentilerimizi doyurdu ve büyük beğeni topladı. Gamze Saraçoğlu renk paleti, koleksiyon detayları, kumaş seçimleri ve defile müzikleriyle yine şapka çıkarttı. Kaz ayağına kattığı yorum ve genelde tertemiz koleksiyonunu sunuşuyla konuşmadan iletişim kurmayı başarılı şekilde resmetti. Aslı Filinta’nın Mimar Sinan’ın büyük eserlerinden ilham aldığı koleksiyonu ve sunumu yine dünya standartlarındaydı. Yarattığı, eğlenmeyi seven sofistike kadın, yine şahane print’ler ve mimari detaylara selam duran destek parçalarla hayat buluyordu. Bu üç ismin koleksiyonlarını giyen bayanları düşlemek hepimize düştü... Onların yanında Simay Bülbül’ün dantel-deri karışımlı dar pantolonları, Özgür Masur’un özellikle dış giyim parçaları, Özlem Kaya’nın (yalnızca üst parçalarda) zımbalı kapitoneleri, Mehtap Elaidi’nin jakarlı parçaları ve Nihan Buruk’un dinozor efektli korsajlı elbise ve kabanları başarılıydı. Uzun Metraj Videolar: Defilelerde koleksiyonu sunmadan önce backdrop video kullanmak iyiydi de videoların uzunluğu ve sıkıcılığı kimsenin dikkatini çekmemişti belli ki. “Bir manken dönensin dursun, buğulu buğulu baksın, iki yürüsün, biz de çekelim.” zihniyeti 3-4 dakikalık video’larla buluşunca izleyenlere zulüm oldu, ceza oldu. Yazık oldu. Halbuki moda markası için çekilen video fotoğraf çekimi gibidir. Bir hikayesi bir kurgusu olur. Orada bir kadın/adam anlatılmalı, defileyle tamamlanmalıydı. Tamamlanma kısmı fena değildi de, video’lar hep bir gereksiz ve uzun, hep bir havadaydı. Bir tek genç tasarımcılar platformu Studio Kaprol farklı bir sunum denedi. Backstage’i podyum yanına taşıyan ekip, sıcak bir havada koleksiyon sunumunu gerçekleştirdi. Sürpriz isimler de podyumda yer aldı. Konsept tam oturmamış olduğundan pek anlaşılamasa da farklı bir tat kattı. Simay Bülbül’ün Jehan Barbur’u sahneye çıkarması beklenmedikti. Şahane sesi ve yorumuyla Barbur, defilenin havasını değiştirirken kulaklarımızın pasını sildi. Podyum: Geçtiğimiz sefer yaşanan “Aman podyuma basmayın, kenarda ip üstünde yürüyün”, bakışlı görevlilere inat bu defa podyum tamamen ortadan kalkmış, koridora dönüşmüştü. Ne güzeldi. Herkes 30m uzunluğundaki podyumdan patır patır yürüdü, geçti. Sosyal Medya: Herkes ilk tweet'i atmak, vine'la 6 saniyelik defile video'ları çekmek, instagram'dan en güzel kareyi paylaşmak için didindi. Herkesin sokak modası kendineydi. Her marka Instagram hesabından sokak modası ve ön sıradan “Şu ünlü de burada.” kareleri paylaştı. Zira #MBFWI hashtag’i 5000 kereden fazla kullanıldı. (Evet, bunda benim de payım var.) • Şovlarda 20.000’den fazla konuk ağırlandı. • Tasarımcılara ait 900 adet parça sergilendi. • 500 manken en yeni koleksiyonları tanıtmak için podyuma çıktı. • Maybelline New York tarafından toplamda 5000 adet, aralarında ruj, maskara, göz farı olan makyaj malzemesi kullanıldı. (İlk günlerde çıkan MAC-Maybelline NY krizi aşılamadı, tasarımcılar soğuk terler döktü.) • 500’den fazla gazeteci, Mercedes-Benz Fashion Week Istanbul’u takip etmek için hazır bulundu. (+1!) • Mercedes-Benz Star Lounge’da sayısız şampanya tüketildi. (Afiyet olsun. Yarasın.)