Sosyallik Bu(Mu)Dur(?)

Ve sosyal olmak. Nedir bu sosyalleşme? Kimine göre sokakların, semtlerin, şehirlerin, hatta ülkelerin fatihi olmak, kimine göre derneklerde, etkinliklerde sorumluluk duygusunu pekiştirip 'networking'in dibine vurmak. Kimine göreyse -ki özellikle Z kuşağı bu seçeneğin altını dolduruyor- teknolojiye ayak uydurmak yetiyor da artıyor. Gerçek anlamıyla sosyallik ise, içinde yaşanılan toplumun üyesi olma sürecidir. Doğumdan itibaren başlar, çok yönlü ve karmaşık bir hal alarak devam eder. Kişinin kendi değerleri doğrultusunda yaşayabilmesi için, toplumun ondan beklentilerini temsil eder aslında. Tam da bu noktada sosyal olmanın yükümlülükleri ve onun getirisi kaygılar devreye girer. Beklentiler arttıkça sosyallik artar, bireysellik azalır. Sosyallik arttıkça topluluklar çoğalır, ortak fi kirler güçlenir. Bireylerin sosyal güdüleri tüm toplumu etkiler, toplumların kültürlerini yönlendirir. Şekillenen kültürler, milletlerin kaderini çizer. Sonrası kelebek etkisi...

Tüm bu tanımlardan sonra, geçtiğimiz 10 yıllar boyunca küreselleşme merakı zirveye çıkan dünya ülkelerinin, günümüzde, neden geri adım atarak yerelleşmeye, kendi içlerine kapanmaya ve hatta o çok önem verdikleri birliklerden ayrılıp tek başlarına hareket etmeye önem verdiklerini daha iyi anlayabiliriz belki de. Tüm dünya ülkelerinde 'dünya vatandaşı' olmanın önemi artarken, kendi içlerinde paylaştıkları ortak özellikler azalınca duruma uyanan gelişmiş ülkeler.

Milli ve ortak kültürden bahsederken, yerel toplumlara ait alt kültür kümelerini görmezden gelemeyiz. Söz konusu sosyolojik konular olduğunda ağza yapışan kalıplardan biri olan 'toplumsal mozaik', bu konuda yine başrolde. Yazarların, siyasetçilerin, tarihçilerin yıllardır tartıştığı, herkesin kendine göre farklı cevaplar verdiği ve asla ortak bir cevapta buluşamadığı "Türkiye mozaik bir ülke mi?", "Mozaikliği savunmak bölücülük mü?", "Mozaik olmak kötü bir durum mu?" soruları burada devreye giriyor. The Big Black Book sayfalarında bu konuları tartışacak değilsek de, bir yandan insanın aklını kurcaladığı bir gerçek. Milli duyguları bir kenara bırakalım; tüm dünyayı ele aldığımızda gerçek bir bütün oluşturabiliyor muyuz? Dünya gerçek bir mozaik mi? Mozaik eserlerde parçalar düşmeye başladığında eser zarar görmez mi peki? Bir ahenk, bir bütün oluşturan taşlar yerinden oynadığında eser bozulmaz mı sizce? O zaman bu karşılaştırmaya göre, 2017 yılında artık dünyanın çivisinin çıktığını kabul edebilir miyiz? Ben ediyorum.

İleri uygarlıkların geleceğinden bahsederken kültürlerin homojenleşecek olması kulağa romantik gelirken, bahsi geçen kültürlerin kendi içinde paylaştığı ortak özelliklerin azalmasından kaynaklanan, başta yerel sorunların, sonra tüm dünya sorunlarının bizzat içinde olmak pek de güzel gelmiyor. Önce bireysel, sonra toplumsal sosyalleşmeye odaklanmamız gerektiğine inandırılmışken, geliştirip erginleştirerek sorunlarını arkada bıraktığımızı sandığımız konuların milletleri yönetenler tarafından tekrar tekrar öne sürülmesi medeniyete yakışmıyor. Şu bahsi geçen modernleşme, yüzeysel kalıyor çoğu zaman. Farklı kültürlerin, en azından aynı toplum içinde, bir arada yaşaması fi kri kulağa basit ve kolayla gerçekleştirilebilir gelse de, çoğu zaman uygulamada o kadar kolay olmuyor. Tabanında azalan ortak duyguların ve güç kaybeden birlik hissinin yattığı savaşlar yüzünden kendi kültürlerinden sürülen insanların, 'millet'i tanımlarken farklı unsurları esas alan toplumlarda kabul görmemesinin başka izahı olamaz zira. Yıllardır sosyal olmanın önemini savunurken, yalnızca işimize geldiği şekilde sosyalleşmek makul mudur sizce? Çok çeşitlilik bu kadar popülerken ve azınlığa değer vermek bu kadar revaçtayken sosyalleşiyormuş gibi davranmak makul mudur peki? Cevabın hayır olduğuna inanıyorsanız, bunun kendimce kalıplaştırdığım 'yüzeysel sosyalleşme' olduğu konusunda da hemfi kiriz diye düşünüyorum.

BİZE ULAŞIN