Temkinli ve samimi: Ozan Akbaba

İnsanların sana iyi ya da kötü niyetli yaklaştığını hemen hisseder misin?

Karşımdakinden yansıyan o elektriği hissederim hemen ve bu yüzden insanlarla genellikle iyi geçinmeye çalışırım ama tabii herkes beni sevmek zorunda değil. Bu arada çok kişi tanırım ama az dostum vardır. O yüzden tanıştığım insanların hakkımda sadece 'iyi bir adam' demesi benim için yeterli. Stratejik cinliklerle işim olmaz. Yanımdaysa ne güzel, yanımda değilse de 'Allah yolunu açık etsin.' der geçerim. Çünkü karşımdaki mutluysa ben de mutlu olurum. Etrafımızdakilerin mutsuzluğunun bir şekilde üzerimize sıçradığını da düşünüyorum. O yüzden herkesin mutlu olmasını çok istiyorum. Dünyadaki bütün kaos da bundan ötürü çıkmıyor mu zaten? Mutsuz insanların, özellikle güçlü ve mutsuz olan insanların mutsuzluklarını bastırmak için yaptıkları, karamsarlıkları yüzünden takındıkları tavırlar bir şekilde çevresine de zarar vermeye başlıyor bir süre sonra.

Tıpkı anlattığı gibi mutlu ve sakin kalabilmenin reçetesini soruyorum:

"Ben sırf bu yüzden herkese, hayatlarında gerçekten yapmak istedikleri şeyleri yapmaktan çekinmemelerini tavsiye ediyorum. Kendimde en beğendiğim yanım; bugüne kadar hiç 'Denemedim.' dememem. Keşke deneseydim demek yerine denedim olmadı ya da denedim ama sevmedim demeyi tercih ediyorum. Bugüne kadar hep ama hep denedim." Tıpkı üniversite eğitimini aldığı asıl mesleği iç mimarlığı bir müddet denedikten sonra bırakması gibi. Ne de olsa denemişti! Daha ortaokul sıralarında çektiği kısa filmler ile başlayan oyunculuk ve sinema tutkusu önce lise yıllarındayken tiyatro ile pekişmiş ardından da üniversitedeyken katıldığı benimsinemalarim.com adlı platform ile zirve yapmış. Merakı arttıkça sinemaya olan ilgisi daha da ilerleyen Ozan, kısa filmlerde rol almanın oyuncuyu çok daha fazla geliştirdiğini belirtiyor. İstanbul macerasının ve oyunculuk kariyerinin nasıl başladığını merak ediyorum. Bir dönem neredeyse hepimizi ekranlara kilitleyen 'Kuzey Güney' rüzgârıyla başladı onun oyunculuk hikâyesi… İzmir'de çalıştığı cast ajansının tavsiyesi üzerine dört bölümlük aldığı teklif sonrası, deyim yerindeyse diziye demir attı ve toplam 25 bölümde rol aldı. Bir dönem fenomen olan bir dizide yer almak kendisinde de şok etkisi yaratmış elbette.

Kendini bir anda böylesine güçlü bir kadronun içinde bulmak sana neler hissettirdi?

Diziye yeni ve ani bir şekilde dahil olmuştum. Birkaç bölüm sonrasında yapım şirketinin düzenlediği bir yemek vardı. Beni de davet ettiler, gittim tabii. Sonuçta belki de o güne kadar takip edip ulaşamadığım, üstelik bana şans veren isimlerle de tanışacaktım o gece. Gurur üzerine gurur!

Bu gelişmeler, seni şımarttı mı?

Hiçbir zaman şımarmadım, bu konuda aileme çok şey borçluyum. Çünkü kendimi olduğumdan daha yukarıda gördüğüm an bi-teceğimi düşünüyorum, belki de psikolojik olarak. Uzaktan da olsa bu davranışları ve sonundaki bitişleri gördüm çünkü. O yüzden insan hiçbir zaman 'Ben oldum.' dememeli. Az önceki hikâyeye geri dönersek; o akşam belli bir saat oldu ve eve gitmeye niyetlendim. Bu arada hiçbir zaman sabahın körüne kadar gezeyim, tozayım diyen bir adam olmadım. Mesela bugüne kadar, gittiğiniz bir mekândan başka bir mekâna niye geçilir, hiç anlayamadım. 'Niye mekân değiştiriyoruz, kalkalım evimize gidelim.' derim arkadaşlara, onlar devam eder ben evime dönerim. Neyse… O gece kapıya çıktım, neredeyse bir kamera ordusu bekliyor.

Kapıdan birilerinin çıktığını gördüklerinde kameraları hazırladılar, ben de "Haydi Ozan, başlıyoruz." dedim kendi kendime. Sonra şöyle bir dikkatlice bakıp beni tanımadıklarını anlayınca kameraları yere bırakıp çay içmeye devam ettiler. Çok bozulmuştum (Gülüyor). Bunların hepsi çok güzel anılar. Kıvanç çıksa çekersiniz ama değil mi?

Kıvanç Tatlıtuğ'dan bahsediyoruz ama!

Kıvanç, yakışıklı olduğu kadar kalbi de çok güzel bir adam. İnsan ister istemez ilk kez dahil olduğu bir kadroya girerken bir eziklik hissediyor, acaba bana kötü davranırlar mı, diye. Ama sanırım benim şansım… Hiç denk gelmedim kötü ruhlara. Sırf bu yüzden, Allah'ıma şükrediyorum. Çünkü egosu yüksek insanlar enerjimi çok çabuk düşürür. Enerjim benim her şeyim. Enerjimi koruyabildiğim sürece istediğim oyunculuk performansını sergileyebildiğime inanıyorum.

Yavaş yavaş o da oluşuyor tabii. Tecrübe dedikleri de bu zaten.

'Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz' mesela… Oyunculuğumu gerçek anlamda kanıtlayabileceğim bir proje oldu. Yapım şirketim, bana resmen büyük bir fırsat verdi.

Oyunculuk adına kendini nasıl besliyorsun, çok araştırıp okur musun? İdollerin var mıdır?

İdollerim elbette var ama ben vitrine bakarak bir vitrin oluşturmanın dışında hayal ederek kendi vitrinimi oluşturmayı tercih ediyorum. Çünkü bunu yaparken de örnek gördüğüm vitrin ile kendi vitrinimi kıyaslayabiliyorum. İç mimarlıkta da bu böyle. Denk gelip de beğendiğiniz bir projenin ardından elinize kâğıt kalemi aldığınızda ister istemez etkilenirsiniz. Oyunculukta da böyle... O yüzden sürekli film izlerim, kitap okurum ama hiçbir zaman bir oyuncunun mimiğine, performansına takılı kalmam. Hep içimde ne varsa onu ortaya çıkarırım ve daha sonra da ne yapmışım diye bakarım. Yeterli olmadığımı gördüğüm anda da hata diye gördüğüm şeyi yinelememeye dikkat ederim. Ozan, kendini çok sık ve sert bir şekilde eleştiren bir oyuncu. Tekrara düşmek, en büyük korkusu; hatta kâbusu: "Çünkü oynadığım karakterin (İlyas) her bölümde izleyiciye farklı bir duyguyu hissettirmesi için çok uğraşıyorum. Evde kendi kendime yeni yeni konuşma tarzları ve mimikler deniyorum. Her ne kadar bunlar teknik çalışma olsa da karakterin bir parça içine girip onu analiz ettiğiniz zaman içinizdeki tiyatro hayvanı ile onu dışarı çıkarabilmek bireysel yorumunuz oluyor.

Canlandırdığın karakterlere nasıl hazırlanırsın?

Benim için tamamen bir kostüm. Hayatımda bana en yakın insanlar daha iyi bilir; ben çocuk gibi şakalar yapmaktan hoşlanan muzip bir adamımdır. Saçma sapan şekillere girdiğim çok olur, çünkü onların yanında mutluyumdur. Çok beğendiğim bir söz var; 'Senin yanında kendimi çok yalnız hissediyorum. Ve bu bana çok iyi geliyor. Çünkü yalnız hissettiğimde yaptığım ne varsa senin yanında bu kadar rahat yapabiliyor olmam beni çok mutlu ediyor. Çünkü seninle neredeyse birim.' Sevgilinize, annenize, babanıza ya da kimin yanındayken kendinizi mutlu hissediyorsanız ona söyleyebileceğiniz bir söz bu. Kimin sözü olduğunu sorma, unuttum. Ona haksızlık yapabiliyor olabilirim şu anda. Kısacası roller benim için birer kıyafet. İlyas karakterini iyice oturtana kadar özellikle ilk beş bölümde oldukça zorlandım. Artık İlyas'ı ben de hayranlıkla izliyorum. Bu arada evet, tabii ki canlandırdığım karakteri anlamaya çalışıp ona göre bir yorum getirmeye çalışıyorum. 'Mutlak Adalet' adlı bir film çekmiştik.

BİZE ULAŞIN