Miami Grand Prix’sinin Kazanan Saatleri
En iyi olmak için yarışanlar sadece piste çıkanlar değildi.
Fotoğraf: Qian Jun/MB Media
Günümüz Formula 1'i, beş yıl öncesinin yarışlarından bile o kadar farklı ki... Yarışların geçirdiği evrim, en eski yarışların, takvimdeki yeni eklemelerle karşılaştırmasına bakılarak görülebilir. En eskisi olmasa bile gelmiş geçmiş en ikonik yarış olan Monako Grand Prix'si, yüz yıllık bir miras ve tarihe ev sahipliği yapıyor. Yarışları izlemek için hâlâ seçkin bir topluluğun üyesi olmanız gerekiyor; Brunello Cuccinelli keten takımları veya Loro Piana loafer'ları içinde süzülen yat sahipleri mesela. Monako kupası, yıllardır bir Louis Vuitton mahfazada saklanırken, saatler ise bambaşka bir sosyal statünün ipuçlarını veriyor. Renault Formula 1 takımının patronu Flavio Briatore'yi Rolex Daytona "Zenith", Patrick Dempsey'i Monaco Calibre 12 takarken görebiliyorsunuz. Dünyanın diğer ucunda, takvime yeni eklenen Amerikan yarışlarında ise durum daha farklı: Netflix'in "Drive to Survive" belgeseliyle veya F1 markasının sahibi Liberty Media'nın gençleşen sosyal medya stratejisi sayesinde spora ilgi göstermeye başlayan yeni neslin ilgisini çekebilecek markalar için kusursuz bir ortam var artık. Monako, "sessiz lüks" demekse Miami de en pahalı saatinizi dünyaya gösterme fırsatı demek.
F1 fanatikleri etrafta dolaşan Twitch veya TikTok fenomenlerine burun kıvırsa da, bu yeni neslin marka işbirliklerine olan etkisini de göz ardı etmemek gerekiyor. Nielsen, e-spor gibi geleneksel dışı sektörlere yatırılan sponsorluk paralarının %107 oranında artış gösterdiğini açıklıyor. Formula 1'den bahsedecek olursak, Amerika'daki izlenme oranlarının %54'e çıkması ve izleyici yaşının 32'ye düşmesi bunun sebeplerinden biri.