Yazı Max OLESKER 'Şu söz benim için her zaman bir slogan niteliğinde olmuştur,' diyor Bamford, saat kişiselleştirme şirketi üzerine konuşurken; 'Eğer hayal edebiliyorsanız yaratabilirsiniz. ' Bamford, bir klasik otomobil tutkunu olarak büyüse de sonunda aklını çelen şey, saatler olmuş ve bu aksesuarları kişiselleştirmek ileride yapacağı iş olarak aklında yer etmiş. Şimdi 37 yaşında olan Bamford, 2003'te Londra'nın Mayfair bölgesindeki BWD (Bamford Watch Department) ile de bu düşüncesini gerçekleştirmiş. Biz de onunla bu lüks merkez ofisinde bir araya geliyoruz. Ofis BWD estetiğinin sergilendiği bir mabet niteliğinde. Ofiste yarış kasklarından vitrinlerde sergilenen baş döndürücü çeşitlilikteki saatlere ve Steve McQueen hatıralarına kadar birçok ürün bulunuyor. Bamford'a McQueen'i sorduğumda, 'McQueen'le yarışamazsın. Bu adama hayranım. Aynı zamanda yarış mirasına da. Her yönünü seviyorum. Bence McQueen dünyanın en 'cool' adamı,' diyor. Bamford bu ofiste müşterileri de ağırlıyor ve müşterileri burada BWD'nin saat ustalarının kendileri için kişiselleştirdiği bir kol saati satın alma fırsatı buluyor. 'Şu söz benim için her zaman bir slogan niteliğinde olmuştur: Eğer hayal edebiliyorsanız yaratabiliriz,' diyor Bamford ve ekliyor; 'BWD'nin internet sitesi 52 milyardan fazla seçenek sunuyor. Ofiste ise çok daha fazlasını sunuyoruz.' Duvarda bulunan interaktif ekranlar da bu seçenekleri sergiliyor. 'Örneğin adınızın baş harflerini saate işletebilirsiniz,' diyor Bamford; 'Saatin arkasını değiştirebilir, farklı renk kombinasyonları seçebilir, daha birçok şeyi değiştirebilirsiniz.' Bamford'un New York'taki Parsons Sanat ve Tasarım Okulu'nda okuduğu Fotoğrafçılık ve Tasarım bölümünün bu girişimde oldukça büyük bir etkiye sahip olduğunu belirtmeliyiz. 'Boş zamanlarımda bitpazarlarına gidip elimdeki saatleri farklı modellerle takas ederdim,' diyor Bamford bu dönemi anlatırken, 'Mesela şunun gibi cümleleri çok sık kurmuşumdur: 'Bende TAG Heuer var, bunu Speedmaster ile takas edebilir miyiz?' ya da 'Bende Speedmaster var. Bunu bir…'' Bamford'un detaylara verdiği önem de bu dönemde ortaya çıkmış: 'Bir saatin kayışını değiştirirdim ve biri bakıp, 'Bunu çok beğendim!' derdi. Ben de, 'Şu kötü saati ve şu güzel saati verirsen takas edebiliriz.' diye yanıtlıyordum. Böylece bir takasta iki saate birden sahip olabiliyordum. Takaslarım hiçbir zaman para amaçlı olmadı, ben sadece saatleri istiyordum.' Bamford mezun olduktan sonra ilk etapta kendi saatlerini eğlence amaçlı kişiselleştirmeye başlamış. 'Kimsede eşi olmayan parçalara sahip olmak istedim. Bu nedenle de saatleri kişiselleştirmeye başladım,' diyor Bamford, 'Önce kendim kullandım, sonra babam kullandı. Ardından siparişler gelmeye başladı.' Bu dönemde faaliyetler de gitgide artmış; o zamanlar bir Hotmail e-posta adresi üzerinden sipariş alıyorlarmış: 'Yaptığımız amatör bir işti. Ama siparişler gelmeye devam ettiğinde, 'Bu çok cool bir şeymiş,' diye düşündüm.' Saat markaları Bamford'un bu uğraşlarını başlarda dehşet içerisinde izlemiş. Sonuçta sektörün dışından gelen biri ödüllü modelleri parçalarına ayırıp kadranları, bezelleri ve kayışları orijinalinden farklı parçalar ile değiştiriyormuş. Bamford bu konuda, 'O dönemde yıllık saat fuarı Baselworld'de herkesin yakıcı bakışlara maruz kalmıştım,' diyor. Bamford, kendisini savunmuş ve yaptığı kişiselleştirmelerin 1920'lere dayanan bir satış geleneği olduğu iddiasını öne sürmüş: 'O zamanlar bir bavuldan bir Bentley'e kadar her şeyi kişilerin istediği şekilde ürettirmek mümkünmüş.' Bamford da bu lüksü saat endüstrisiyle buluşturmaya karar vermiş. 'Kişiselleştirme kelimesi 14 yıl önce trend haline gelmişti. Şimdi ise lüksle sık sık yan yana gegelen bir kelimeye dönüştü. Hangi lüks markaya giderseniz gidin size sorarlar: 'Ürününüzde herhangi bir kişiselleştirme ister misiniz?' Hermès olsun, Louis Vuitton olsun, hepsi 'Adınızın baş harflerinin ürününüze işlenmesini ister misiniz? Her şeyi gerçekleştirebiliriz,' der. Bakın bu, artık trend bir kelimeden çok daha fazlası.' Bamford'un detaycılığı şirketin bugüne kadarki en büyük başarısının önünü açtı: TAG Heuer işbirliği. 'TAG Heuer'ün Genel Müdürü ve LVMH'nin Yönetim Kurulu Başkanı Jean-Claude Biver saat dünyasının ilahı. Üç yıl önce beni görmeye geldiğinde, 'Bizimle çalışmanı istiyoruz,' demişti. Şaşkınlıktan neredeyse sandalyemden düşecektim.' Bu da Bamford'un hayranlık duyduğu saat endüstrisi tarafından kabul edilmesi ve bir markanın tarihçesinde yer edinmesi büyük bir fırsat olmuş. Markanın Monaco modelinin Steve McQueen'in kolunu süslediği 'Le Mans' filmi posterinin BWD'nin toplantı odasının duvarında yer alması da bu sevginin bir göstergesi. Bamford bu teklifi ağzı kulaklarında kabul etmiş. 'TAG Heuer'ü ilk ziyaret ettiğimde, 'Tüm bu materyalleri kullanarak saat üretebilir miyim?' dedim. Sorumu olumlu yanıtladıklarında şaşırıp 'Gerçekten mi? Bu mükemmel!' şeklinde tepki verdim.' Bamford ile TAG Heuer'ün İsviçre'nin La Chaux-de-Fonds şehrinde bulunan merkezinde, saat dünyasının önde gelen isimlerinden Biver'nin odasında yeniden buluşuyoruz. Bamford, burada kendini şekerci dükkânına girmiş bir çocuk kadar şaşkın hissettiğini belirtiyor ve bu ofisi 'dünyanın en iyi ofislerinden biri' olarak tanımlıyor. Aslında haklı. Ofis oldukça geniş ve havadar. Biver'nin yıllar içerisinde endüstride elde ettiği başarılar ve McQueen'in Monaco'yu kolunda taşıdığı bir poster ofisin en dikkat çekici detayları. Bamford o gün her zamankinden daha fazla heyecanlı, çünkü TAG'le işbirliği sonucu ortaya çıkardığı ürünlerden biri ilk defa TAG'ın beyin takımından birinin değerlendirmesine sunulacak. Biver şirkette değil. Ofisi turlarken bize TAG Heuer'ün Ürün ve Tedarik Zinciri Müdürü Sébastien Roche eşlik ediyor. Roche bu işbirliğinin yapılmasına ön ayak olan kişi. 'George oldukça net bir soru yöneltti,' diyor Roche ve ekliyor, 'Ben de 'Evet.' diyerek bu soruyu cevaplarken en az onun kadar nettim ve bu proje artık gerçekleştirilmesi gereken bir işe dönüştü. Eğer, 'Deneyeceğiz.' dersen bu projenin ruhuna inanmadığın anlamına gelir. Eğer, 'Evet.' diyebiliyorsan bu, 'Bu işi yapacağım.' demektir.' Fabrika turumuz sırasında attığımız her adımda üretim tesisinin farklı bir yönüyle karşılaşıyoruz. Üretim ve ürün geliştirme departmanlarını ziyaret ediyoruz. Karşımıza 3B yazıcılar ile üretilmiş saat prototipleri ve masaların arkasında duran, aynı görünüme sahip grafikerler çıkıyor. Saat yönünde sol üstten aşağı doğru: Bamford (solda) ve TAG Heuer Genel Müdürü Jean-Claude Biver'nin işbirliklerini duyurdukları an, 1971 yapımı 'Le Mans' filminde Steve McQueen ve Monaco'su, BWD'nin TAG Heuer ve Zenith ile gerçekleştirdiği özel işbirlikleri, TAG Heuer'ün İsviçre merkezinde Formula 1 partnerinin ziyaretini kabul edişi. İlerlediğimizde makinelere bağlanıp farklı testlere maruz bırakılarak saat prototiplerinin dayanıklılık ve kalitelerinin ölçüldüğü 'eziyet odası', şirket bünyesinde çalışan kışkırtıcı sanatsal çalışmaları ile tanınan New Yorklu graffiti sanatçısı Alec Monopoly'nin ofisi (Evet, en önemli çalışmalarından biri de, Steve McQueen'in tablosu.) ve gösterişli bir planla TAG'ın tarihçesini yansıtan müzeyi görüyoruz. Müzede ihtişamlı ve nadir parçalar yer alıyor. Sonunda sıra ürün tasarım ofisinin bir köşesinde konumlandırılmış yeni bir ürünle tanışmaya geliyor: TAG Heuer ve Bamford'un işbirliği sonucunda ortaya çıkan TAG Heuer Monaco Bamford. İşbirliğinden doğan ürün Monaco modelinin karbon fiberle üretilmiş versiyonu. Lakin bu versiyon bildiğiniz bahçe dokuması gibi değil; evet, alışılmış bir dokuya sahip, fakat dövülüp kalıplandığı için metalden hafif ve dayanıklı hale geliyor. Mat ve parlak bir görünüme sahip olmasının yanı sıra elde de pürüzsüz ve soğuk bir his bırakıyor. 'Biz spor saatler üretiyoruz,' diyor Roche, 'Bu kez karbon kullanarak metal versiyonu ile aynı performansı verebilecek bir Monaco üretmek ve bu modeli orijinalinin boyutlarını koruyarak, su geçirmez yapıda sunmak bizim için oldukça uğraştırıcı oldu. Kare bir kasaya sahip bu modelin Oturduğumuzda elinde tuttuğu McQueen'in 'Le Mans' filminde taktığı gerçek Monaco'yu bize gösteriyor. 'Çok özel, değil mi?' diye soruyor gülümseyerek. Bamford, tıpkı öncesi gibi, heyecandan sandalyesinden düşecek gibi oluyor. Şunu belirtmeliyiz ki BWD için gelecek parlak görünüyor. 'Kendime çizdiğim, diğer markalarla gerçekleşen işbirlikleri çerçevesinde ilerleyen iş eksenini seviyorum,' diyor Bamford. Tek işbirliği TAG Heuer ile değil, elbette: 'Zenith ve Bulgari ile de çalışıyoruz.' Markanın geçtiğimiz günlerde Mayfair isimli, kendi logosunu taşıyan bir saati duyurduğunu da belirtmek gerek. Bamford bu modeli, saatleri kişiselleştirilirken kullanmaları için müşterilerine de veriyor. Tasarım dili 'görev saatlerine' dayanan quartz pilli bu dalış saatlerinin daire şeklinde, zarif bir kasası var ve elbette birçok farklı seçenekle kişiselleştirilebiliyor. Bamford, Monaco için de çok heyecanlı. Çünkü BWD'nin TAG ile gerçekleştirdiği işbirliği Bamford'un isminin saat endüstrisinin tarihçesinde kalıcı olarak yer edinmesini sağlayacak. Yarattığı bu model gelecekteki saat hayranları, koleksiyonerler ve bu endüstrinin içerisine dalıp saat dünyasını tüm detaylarıyla yaşamak isteyen hayranlar için yepyeni seçenekler sunacak. 'Bu, şu anda yaşanan bir olay olsa da gelecekte konuşulacak tarihin de bir parçası.' diyor Bamford ve ekliyor; 'Burada saat dünyasının tarihçesine de katkıda bulunuyoruz. Bence bu, hep söylediğim gibi oldukça 'cool' bir şey!' Bamford haklı. 'TAG Heuer'ü ilk ziyaret ettiğimde, 'Tüm bu Materyalleri kullanarak saat üretebilir miyim?' demiştim. Sorumu olumlu yanıtladıklarında şaşırıp 'Gerçekten mi? Bu mükemmel!' şeklinde tepki verdim.'