Zamanı kişiselleştirmek
Saat markaları Bamford'un bu uğraşlarını başlarda dehşet içerisinde izlemiş. Sonuçta sektörün dışından gelen biri ödüllü modelleri parçalarına ayırıp kadranları, bezelleri ve kayışları orijinalinden farklı parçalar ile değiştiriyormuş. Bamford bu konuda, "O dönemde yıllık saat fuarı Baselworld'de herkesin yakıcı bakışlara maruz kalmıştım," diyor.
Bamford, kendisini savunmuş ve yaptığı kişiselleştirmelerin 1920'lere dayanan bir satış geleneği olduğu iddiasını öne sürmüş: "O zamanlar bir bavuldan bir Bentley'e kadar her şeyi kişilerin istediği şekilde ürettirmek mümkünmüş." Bamford da bu lüksü saat endüstrisiyle buluşturmaya karar vermiş. "Kişiselleştirme kelimesi 14 yıl önce trend haline gelmişti. Şimdi ise lüksle sık sık yan yana gegelen bir kelimeye dönüştü. Hangi lüks markaya giderseniz gidin size sorarlar: 'Ürününüzde herhangi bir kişiselleştirme ister misiniz?' Hermès olsun, Louis Vuitton olsun, hepsi 'Adınızın baş harflerinin ürününüze işlenmesini ister misiniz? Her şeyi gerçekleştirebiliriz,' der. Bakın bu, artık trend bir kelimeden çok daha fazlası."
Bamford'un detaycılığı şirketin bugüne kadarki en büyük başarısının önünü açtı: TAG Heuer işbirliği. "TAG Heuer'ün Genel Müdürü ve LVMH'nin Yönetim Kurulu Başkanı Jean-Claude Biver saat dünyasının ilahı. Üç yıl önce beni görmeye geldiğinde, 'Bizimle çalışmanı istiyoruz,' demişti. Şaşkınlıktan neredeyse sandalyemden düşecektim."
Bu da Bamford'un hayranlık duyduğu saat endüstrisi tarafından kabul edilmesi ve bir markanın tarihçesinde yer edinmesi büyük bir fırsat olmuş. Markanın Monaco modelinin Steve McQueen'in kolunu süslediği 'Le Mans' filmi posterinin BWD'nin toplantı odasının duvarında yer alması da bu sevginin bir göstergesi. Bamford bu teklifi ağzı kulaklarında kabul etmiş. "TAG Heuer'ü ilk ziyaret ettiğimde, 'Tüm bu materyalleri kullanarak saat üretebilir miyim?' dedim. Sorumu olumlu yanıtladıklarında şaşırıp 'Gerçekten mi? Bu mükemmel!' şeklinde tepki verdim."
Bamford ile TAG Heuer'ün İsviçre'nin La Chaux-de-Fonds şehrinde bulunan merkezinde, saat dünyasının önde gelen isimlerinden Biver'nin odasında yeniden buluşuyoruz. Bamford, burada kendini şekerci dükkânına girmiş bir çocuk kadar şaşkın hissettiğini belirtiyor ve bu ofisi 'dünyanın en iyi ofislerinden biri' olarak tanımlıyor. Aslında haklı. Ofis oldukça geniş ve havadar. Biver'nin yıllar içerisinde endüstride elde ettiği başarılar ve McQueen'in Monaco'yu kolunda taşıdığı bir poster ofisin en dikkat çekici detayları. Bamford o gün her zamankinden daha fazla heyecanlı, çünkü TAG'le işbirliği sonucu ortaya çıkardığı ürünlerden biri ilk defa TAG'ın beyin takımından birinin değerlendirmesine sunulacak. Biver şirkette değil. Ofisi turlarken bize TAG Heuer'ün Ürün ve Tedarik Zinciri Müdürü Sébastien Roche eşlik ediyor. Roche bu işbirliğinin yapılmasına ön ayak olan kişi. "George oldukça net bir soru yöneltti," diyor Roche ve ekliyor, "Ben de 'Evet.' diyerek bu soruyu cevaplarken en az onun kadar nettim ve bu proje artık gerçekleştirilmesi gereken bir işe dönüştü. Eğer, 'Deneyeceğiz.' dersen bu projenin ruhuna inanmadığın anlamına gelir. Eğer, 'Evet.' diyebiliyorsan bu, 'Bu işi yapacağım.' demektir."
Fabrika turumuz sırasında attığımız her adımda üretim tesisinin farklı bir yönüyle karşılaşıyoruz. Üretim ve ürün geliştirme departmanlarını ziyaret ediyoruz. Karşımıza 3B yazıcılar ile üretilmiş saat prototipleri ve masaların arkasında duran, aynı görünüme sahip grafikerler çıkıyor.