Kaybolmaktan keyif alan adam

Yolda giderken bir an nerede olduğunu bilememek biraz ürkütücü. Şehirde bir şekilde yol bulunuyor ama ya vahşi doğada? Ed Stafford sadece ve sadece bir kamera ile adeta kendisini ölüme terk ediyor hem de dünyanın pek çok yerinde. Yanında ne yiyecek ne su ne de koruyucu giysiler var. Bu korkusuz adam Türkiye'den yalnızca bizim sorularımızı yanıtladı.

Esquire: Tek başınıza kalmak aklınıza neler getiriyor?

Ed Stafford: Düşünecek çok şey var. Yaptığım birçok TV programında yanımda yiyecek ya da su yoktu; suyunuz ya da yiyeceğiniz olmadığı zamanlarda onlardan başka bir şey düşünmek de oldukça zor oluyor. Beynim bu iki şeye fazlasıyla takılıyor, özellikle de suya. Bölüm ilerledikçe yolumu bulmayı düşünmem gerekti. Bu dizide bir GPS cihazım ya da pusulam yok, bu yüzden doğanın yön göstermesine kulak veriyorum. Belirli işaretlerin farkında olmak ve doğru yöne gittiğimden emin olmak zorundayım. Bu işaretler güneş de olabiliyor, farklı bitkiler de.

Bu sırada çekimi nasıl yapacağımı da düşünüyorum; çekim, tamamen özçekimden oluşuyor. Yürürken bir yandan da bunu nasıl çekerim diye düşünüyorum. Hikâyeyi en iyi şekilde kameraya yansıtmam önemli. Bir yandan hayatta kalmayı düşünürken bir yandan bu ayrıntılara kafa yoruyorsunuz. Ayrıca normal hayattaki sorunlar da aklınızdan geçiyor: Düşündüğüm kadar iyi gidiyor muyum, zamanında ulaşabilecek miyim gibi. Bunlar, sizi ayakta tutan ama rahatlamanıza asla izin vermeyen düşünceler. Eğer yiyecek bulamamışsam yemek bulana kadar rahatlamam mümkün olmuyor.

Aynı zamanda pek çok şeyi yönetmeye çalışıyorum, dolayısıyla düşünecek çok şey oluyor. Meditasyon sayesinde birçok şeyi bir arada yapmayı başarıyorum. Sabahları ve geceleri meditasyon yapıyorum. Bu benim için çok önemli bir hayatta kalma stratejisi, çünkü düşünecek çok ayrıntı oluyor ve bunlar yüzünden strese girmek de oldukça kolay. Stres yaptığım zaman verimli olamam, çekim yapamam ve iyi düşünemem. Bu nedenle de meditasyon yapmayı seviyorum, meditasyon sayesinde her şeyin dışında kalıp konuya farklı açılardan bakabiliyorum.

ESQ: Amazon'u aştığınızda "Bir daha bu işi yapmayacağım." dediniz mi?

E.S: Bunu hayatta birçok şeyle ilgili söyledim. Sınırımı aştığım bir zaman bir daha ormana dönmeyeceğimi söylemişsem de şaşırmam. Sanırım dönmek istemediğim bir zaman geldiğinde de gitmeyeceğim.

Şu anda bana hâlâ heyecanlı geliyor. Bu yeni dizide Madagaskar'dan Moğolistan'a, Bolivya'dan Panama'ya ve Macaristan'a dek çok farklı bölgelere gidiyoruz ve bu da dizinin ilginçliğini korumasını sağlıyor. Daha önce bu bölgelerden hiçbirine gitmedim. Bırakıldığım her yer yeni. Yeni zorluklarla yüzleşeceğim mücadelelere kayıtsız kalmak çok zor. Sanırım dünyanın farklı yerlerine seyahat ettiğim ve yeni şeyler öğrendiğim sürece de bunu yapmaya devam edeceğim. Bana yük gibi ya da günlük bir işmiş gibi gelmeye başladığı anda da bırakacağım.

ESQ: Nedir sizi tek başınıza mücadeleye iten?

E.S: Son üç senede yaptığım 'Ed Stafford'la Kurtuluş Öyküleri' serisi yapısı gereği durağandı. Bu seri, vahşi doğada hayatta kalmak üzerineydi ama yalnızca hayatta kalmak biraz da rahat olmaya başlamıştı benim için. Bu konuda oldukça iyi olmaya başlamıştım. Çünkü tek bir yerdeydim; başka bir yere gitmiyordum. Bunu daha heyecanlı, daha zorlu bir hale getirmek ve bir adım öteye taşımak için bir yerden kaçış hikâyesi de ekledik; bu da yolculuğu daha fiziksel bir hale getirmenin yanı sıra doğal yön bulma yöntemlerini kullanmak gibi zorluklar da getirdi. Benim için yeni bir mücadele oldu. Nasıl olacağını tahmin edemiyordum, bir stratejim de yoktu ama benim yapmayı çok sevdiğim hayatta kalma programlarına yeni bir nefes getirdi. Doğru zamanda doğru yerdeydim, Discovery Channel ile eskiye dayanan oturmuş bir ilişkimiz var. Ne mutlu ki onlar da programa sahip çıktı ve bu işi destekledi. Ben de bu diziyle gurur duyuyorum; oldukça güçlü oldu.

ESQ: Bu işi uzun zamandır yapıyorsunuz. İlk başladığınız zamanlara göre şimdi nasıl bir farklılık var, heyecanı nasıl canlı tutuyorsunuz ve sizin için normal bir tatil artık ne anlama geliyor?

E.S: Yıllar geçtikçe işler değişti. En başlarda biraz heyecan arayışı içindeydim. Genç bir adam olarak dışarı çıkmak ve yaşayabileceğim kadar çok macera yaşamak istiyordum; bilirsiniz adrenalin patlaması. Ego da işin içine giriyordu, göğsüme vurup ne kadar güçlü olduğumu kanıtlıyordum. Yaşım Yaşım ilerledikçe ve üç aylık oğlumu düşündükçe motivasyonum değişti. Hâlâ zorluklardan hoşlanıyorum. En önemli motivasyonlarımdan biri bu ve kendimi farklı lokasyonlarda bulduğum zaman tüm cevapları bilmemek ve her zaman doğru çözümleri bulamamak da beni sürekli mütevazılaştırıyor. Bu da bir insan olarak sürekli öğrendiğim ve ilerlediğim anlamına gelir. Kısacası yaşım ilerledikçe motivasyonum da daha sağlıklı hale geldi diyebilirim.

Tatilden bahsedecek olursak, bu sene karımla beraber Estonya'ya otomobille gidip gelmeye karar vermek gibi bir hata yaptım. Yol, 6.500km civarıydı ve yalnızca iki haftamız vardı. Bir de bu yolculuğu küçük bir bebekle yapacaktık. Sırf ikimiz de maceracıyız, bu sebeple macera dolu bir tatile çıkmalıyız diye düşünmekle hata yaptık. Litvanya'da bataklıkta yüzmek istedik derken sonuç olarak seyahatten bitap halde döndük, sonlara doğru otomobilin arkasında şişme yataklarda yatıyorduk.

Bu seyahatten ders çıkardım: Gelecekte boş vaktimiz olduğunda bir sahile gitmeyi ve rahatlamayı umuyorum.

ESQ: Anneniz sizi çok merak ediyor mu? Kendi çocuklarınıza da bu seyahatleri önerir miydiniz?

E.S: Annemi çok seviyorum ancak maalesef ki annem zorlukları ve tehlikeyi pek anlayamıyor. Bir defasında Afganistan'ın batı bölümünde kalan Birleşmiş Milletler binasından tahliye edilmemiz gerekmişti; bu olay haberlere yansıdı ve Amerikan ordusu gelip bizi kurtardı. Afganistan'daki isyancı grupların arasından geçip kaldığımız binanın ateşe verildiğini gördükten sonra annemi aradım. Kendisine "Her şey yolunda, ben iyiyim," dedim ve o da bana "Ah Edward, ben de bu olayların tam sana göre olduğunu düşünmüştüm," diye cevap verdi. Sonuç olarak gerçekten anlamıyor, ancak bütün annelerin böyle olduğunu düşünüyorum. Bu arada benim kadar maceraperest bir nişanlı bulabildiğim için kendimi şanslı sayıyorum. Şu anda kendisi Güney Amerika'da; hiç parası yok, yedi
aydır bisiklet sürüyor ve bu yüzden neden bahsettiğimi çok iyi anlıyor. Bir gün yerleşik bir hayata geçmek istersem özgür birisini bulmam gerekecekti ki onu da buldum.

Bu web sitesinde çerezler kullanılmaktadır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

"Tamam" ı tıklayarak, çerezlerin yerleştirilmesine izin vermektesiniz.