Avronun laneti
Nobel ödüllü ekonomist Joseph E. Stiglitz’e göre Avrupa parasal istikrarı sağlayacak gerekli kurumları oluşturmadığı sürece ‘parasal birlik’; yani avro, kısa bir süre içinde tarihin tozlu sayfalarına gömülecek. Avrupa ekonomi ve siyasi tarihini farklı bir bakış açısıyla okumak isteyenlerin tercihi Stiglitz’in son kitabı olmalı.
Yazı Adil UÇAR
Kuşkusuz Nobel ödülü almak bir bilim insanının kariyerinde müthiş bir tepe noktası. Çalışmalarının, düşüncelerinin, geliştirdiği ya da savunduğu fikirlerin onaylanması ve takdir görmesi (Sonuçta 1 milyon dolar ödül de var.) itici bir güç yaratıyor. 2001'de 'ekonomi' dalında üç meslektaşıyla birlikte Nobel ödülü alan Joseph E. Stiglitz de genellikle şahsına münhasır, ilginç kişiliklerden oluşan 'Nobel ödüllüler' kulübüne katıldı. Stiglitz, bu anlamda ilginç; çünkü Dünya Bankası ve IMF'nin sürdürdüğü politikaların acımasız eleştirilerini yapan bir iktisatçı. Sadece lafta değil aksiyon alarak da düşüncelerini savunmaktan çekinmiyor. 2000'de Dünya Bankası Baş Ekonomistiyken bu düşünceleri nedeniyle istifa etmeyi göze alabilmiş bir bilim insanı. Üstelik Nobel ödülünü kazandıktan sonra kendi kabuğuna çekilmiş de değil. Stiglitz'in Nobel ödülü almasının üzerinden 17 yıl geçse de ismi akademi ve piyasa ekonomisi çevrelerinde hâlâ büyük saygı duyulan, fikirlerine büyük önem verilenler listesinde yer almaya devam ediyor.
Neo Keynesyen iktisatçı olarak da bilinen ve CV'si kariyerine yeni başlayanların rüyalarını süsleyecek kadar dolu olan Stiglitz'in Türkiye'de de Scala Yayıncılık tarafından yayımlanan son kitabı Avro, Ortak Para Birimi Avrupa'nın Geleceğini Nasıl Tehdit Ediyor?, açıkçası her kesimin okuması gereken fikir ve yaklaşımlar içeriyor. Kitap –adından da anlaşıldığı gibi– en büyük ticari partnerimiz olan AB'nin ortak para biriminin geleceğine bir bakış atmamıza olanak sağlıyor. Zira Stiglitz, kitabında Avrupa'nın son ve en önemli icadı olan avro ortak para birimini yaşanan son krizler eşliğinde masaya yatırıyor. Hatta ona göre 'hasta' olan ve bu gidişle Avrupa Birliği'nin dağılmasına neden olacak avronun rahatsızlığının teşhisini koyuyor, ameliyat ediyor ve alternatif tedavi yöntemlerini anlatıyor.
Stiglitz'in avroya hatta AB'ye yaklaşımı oldukça eleştirel ve sert. Stiglitz "Avrupa'nın kendini bulduğu iki arada bir derede durumu sürdürülebilir değil: Ya 'daha fazla Avrupa' olmalı ya da 'daha az'. Ya daha fazla ekonomik ve politik bütünleşme kurulmalı ya da mevcut biçimiyle avro bölgesi dağılmalı," diye yazıyor kitabında.
Kıssadan Hisse:
• Nobel ödüllü saygın iktisatçı Joseph E. Stiglitz'e göre AB dağılmak üzere.
• Ortak para birimi 'avro' refahtan çok sıkıntı yaratıyor.
• Temel sebep ortak para birimi, hatta AB oluşturulurken ekonomik riskleri bertaraf edecek kurumların oluşturulmaması.
• 2010 sonrasında yaşanan borç krizi avronun bu eksikliklerini iyice ortaya çıkardı.
• Avronun işlevsel hale gelebilmesi için acil bir eylem planı oluşturulması gerekiyor.
• Almanya AB'den ve avrodan ayrılabilir.
Avro günlük hayatımızda bizim için sadece bir para birimi. Dolar ya da sterlinden bir farkı yok. Yurtdışında tatile giderken ya da yatırımlarımızı çeşitlendirmek istediğimizde, amazon.de'den alışveriş yaparken ya da avro üzerinden fiyatlanan ürünlere bakarken dikkatimizi çekiyor. Ancak avro aslında İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Avrupa'nın hem siyasi hem de ekonomik olarak bütünleşme çabalarının geldiği son nokta.
Stiglitz'in son kitabının önsözünden alıntı yaparak avronun kısa hikâyesine bir göz atalım, zira Nobel ödüllü ekonomistin avronun tarihine bakışı, kitapta anlatılan sorunların çözümünde ortaya koyduğu fikirlerin de temelini oluşturuyor: "Ortak para birimi, yaklaşık 100 milyon insanın öldüğü iki dünya savaşının kıyımları ve karışıklıkları arasında sendeleyen Avrupa'da 20. yüzyılın ortalarında başlayan çabaların bir sonucuydu. Avrupa'nın liderleri daha barışçıl bir gelecek için kıtada politikanın, ekonominin; hatta ulusal kimliklerin tamamen yeniden düzenlenmesi gerektiğini fark etti. Roma Antlaşması 1957'de imzalandı; Belçika, Fransa, İtalya, Lüksemburg, Hollanda ve Batı Almanya'yı içeren Avrupa Ekonomik Topluluğu'nu (AET) kuran bu antlaşmayla, barışçıl gelecek tasavvuru gerçeklik kazanmaya daha da yaklaştı. Soğuk Savaş'ın damga vurduğu sonraki onyıllarda, başka Batı Avrupa ülkeleri de AET'ye katıldı. Sayısı giderek artan AET ülkelerinin kendi aralarında çalışma, seyahat, ticaret konularındaki kısıtlamalar adım adım hafifletildi.
Fakat Avrupa'nın bütünleşmesi ancak Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle gerçekten hız kazandı. 1989'da Berlin Duvarı'nın yıkılması Avrupa'da çok daha yakın ve güçlü bağlar kurma zamanının geldiğini gösterdi. Barışçıl ve müreffeh bir geleceğe yönelik umutlar, hem liderler hem de vatandaşlar nazarında her zamankinden daha yüksekti. Bu kurumların çoğunu oluşturan Maastricht Anlaşması'nın imzalanmasına yol açtı. Anlaşmayla zamanla avro adı verilecek ortak bir para biriminin benimsenmesi süreci de başlatılmış oldu."
Stiglitz'in en çarpıcı değerlendirmelerinden biri Avrupa Birliği'ni oluşturan kurumların oluşumunun aslında yıllarca süren Avrupa bütünleşmesinin kapsamı ve biçimi konusunda da derin anlaşmazlıklarla dolu müzakerelerin sonucu ortaya çıkması. Bu süreçten ancak Avrupa liderlerinin pazarlıkları ve uzlaşmaları sayesinde sonuç alınabildi. Stiglitz, "Fransız cumhurbaşkanı François Mitterrand'ın Almanya'nın yeniden birleşmesini kabul etmesine karşılık, Almanya Başbakanı Helmut Kohl'ün da avronun oluşturulmasına razı olduğu söylenir," diye yazıyor...
Aradan 10 yıl geçmiş olsa da 2008 ABD Kredi Krizi'nin etkileri dünya ekonomilerinde hissedilmeye devam ediyor. Stiglitz'in kitapta anlattığı avronun temel bozukluklarının ortaya çıkmasının en önemli sebebi bu kriz. Kısaca hatırlayacak olursak 'Kredi Krizi'; ABD'li yatırım bankaları, kredi derecelendirme kuruluşları ve ipotekli ev satış sektörünün organize olmadan ancak kötü niyetli davrandıkları toplu histeriden ortaya çıkmıştı. Faiz oranlarının yükseleceği bilinmesine rağmen kredili konut satışları bu kredileri geri ödeyemeyecek insanlara çılgınca satılmıştı. Çünkü bu satışlar menkul kıymetleştirilebiliyor ve yatırımcılara satılabiliyordu. Kurulan saadet zinciri, günü geldiğinde patladı ve ABD ile birlikte küresel piyasalar sarsıldı. Krizi aşabilmek adına başta ABD Merkez Bankası olmak üzere bütün merkez bankaları aksiyona geçti ve piyasalara para pompalamaya başladı. Krizin Avrupa'ya sıçraması için iki yıl geçmesi gerekti. Avrupa'nın dev finansal kuruluşları ABD'deki karşılığı olmayan mortgage tahvillerine milyarlarca avro yatırım yapmıştı ve bu bankalar beraberinde hükümetleri de sürükleyerek birer birer patladı.
PIIGS ülkelerini (Portekiz, İrlanda, İspanya, Yunanistan ve İtalya) ve hatta İzlanda'nın komple çöküşünü unutmak mümkün değil. 2010 sonrasında Avrupa'nın gündemi ekonomik krizle başa çıkmak oldu. Avrupa'daki krizin günah keçisi Yunanistan'dı. İtalya'nın devasa borcu ortada dururken Yunanistan günah keçisi olmuştu, İrlanda ise topu atan bir başka ülkeydi. Ve bütün bu hengâme içinde Almanya devasa ekonomisi ve kuralları nedeniyle Avrupa'nın üzerindeki ağırlığını öyle bir artırdı ki 2012'den sonra AB için Almanya'nın Dördüncü Reich'i esprileri yapılmaya başlandı.
AB'nin acı çekmesinin, Yunanistan'ın veya İtalya'nın durumunun bu kadar kötü olmasının önemli bir sebebi de ortak para birimi avro olarak gösterildi. İşte Stiglitz kitabında 2008 krizinin 2010'da Avrupa'ya ulaştıktan sonra avronun geleceği için bir 'hızlandırıcı' olduğuna dikkat çekerek analizlerini arka arkaya sıralıyor. Stiglitz'in satırlarına tekrar dönelim: "Küresel finansal krizin avronun en zayıf noktasını vurduğu doğru. Bu zayıf nokta, avro bölgesinin farklı kısımlarını farklı şekilde etkileyen şoklara karşı düzenlemelere engel oluşturması. Fakat avro başka yerde ortaya çıkan bir krizin masum kurbanı değildi. Avro döviz riskini ortadan kaldırmıştı; yani tek para birimi ile diyelim ki İtalyan liretinin İspanyol pesetasına kıyasla değerinin değişmesi riski artık yoktu. Her zaman akıl dışı ve yanlış bir biçimde döviz riskinin yok edilmesiyle ulusal riskin yani bir devletin borcunu geri ödeyememe riskinin de ortadan kalkacağını varsaydılar. Yunanistan, İspanya, Portekiz ve İrlanda krediye ulaşamaz hale geldi; kendilerini avro bölgesini kuranların planlamadığı bir kriz ortamında buldular. Bundan on yıl önceki Doğu Asya Krizi'nde yatırımcı duyarlılığındaki ani değişiklikler sermaye akımlarını tersine döndürdüğünde krizden etkilenen ülkelerde döviz kurları hızla düşerek ekonomilerin düzelmesine yardımcı olmuştu. Avro bölgesi liderleri böyle bir olayı öngörememişti. Bu nedenle bir oyun planları yoktu."
Stiglitz'in yaptığı en çarpıcı tespitlerden biri de Avro Bölgesi'nin daha baştan kusurlu inşa edildiği. "Bölgenin zayıf ekonomik performansının ve karşılaştığı çok sayıdaki krizin sorumlusu, Avro Bölgesi'nin yapısı, yani onu yöneten kurallar, yönetmelikler ve kurumlardı," diyerek bu görüşünü açan ekonomist söze şöyle devam ediyor: "Avrupa'nın gücü, çeşitliliğinden geliyordu. Fakat muazzam ekonomik ve politik çeşitliliğe sahip bir bölgede tek bir para biriminin işlemesi hiç de kolay değildir. Tek para birimi ülkeler arasında sabit bir döviz kuru ile tek bir faiz oranı gerektiriyor. Bunlar üye ülkelerin çoğundaki koşulları yansıtacak şekilde ayarlanmış olsa bile ekonomik çeşitlilik dikkate alındığında politikaların uygun düşmediği ülkelere yardımcı olabilecek bir dizi ara kurumun oluşturulması gerekiyor. Avrupa ise bu kurumları yaratmadı."
Yukarıda bir kısmını sıraladığımız fikirlerin detaylı bir şekilde tartışmaya açıldığı kitabın önemli bir bölümü de Stiglitz'in sorunlara çözüm önerilerinden oluşuyor. Açıkçası fikirlerini 'öneri' kipinde değil de daha çok 'emir' kipinde anlatan iktisatçı, tespitlerinin hayata geçirilmemesi durumunda AB'nin dağılmasının kaçınılmaz olduğunu da birçok yerde açıkça yazıyor.
Stiglitz'in detaylarını kitapta okuyabileceğiniz kurtuluş reçetesi acı ilaçları içinde barındırıyor. Acı, çünkü çokuluslu bir yapı olan AB'nin, geleceğini kurtarmak için hızlı ve bazı durumlarda ulusal egemenlik sorunu yaratabilecek konularda ortak karar alması gerekiyor. Stiglitz reçetesinin sadece 'yapısal reformlar' sayfası; bankacılık birliği, borçluluk ilkelerinde değişiklik, ortak istikrar çerçevesi, yapısal yeniden hizalanma, tam istihdam ve büyüme politikası, paylaşılan refaha yönelik taahhütlerden oluşuyor. Nobel ödüllü iktisatçı bir bölüm de de –bu kısım oldukça ilginç– sadece Almanya'nın AB'den ve para birliğinden ayrılmasının avroyu kurtaracağını savunuyor.
AB'yi, kuruluş sürecini ve arkasındaki dinamikleri, avronun neden başarısızlığa mahkûm olduğunu hiç süslü püslü sözlere gerek duymadan tüm gerçekliğiyle sunuyor, Joseph E. Stiglitz. Kitabı okuduktan sonra bu değerli iktisatçının önemli çözüm önerileri ve fikirleri hem avroya bakış açınızı değiştirecek hem de güncel olayları takip ederken AB'nin aldığı aksiyonların arkasında yatan sebepler hakkında hatırı sayılır bir bilgi birikimine sahip olmanızı sağlayacak.
JOSEPH E. STIGLITZ KİMDİR?
9 Şubat 1943'te ABD'nin Indiana eyaletinin Gary kentinde doğdu. 1960'den 1963'e kadar tartışma takımının ve öğrenci konseyinin aktif bir üyesi olduğu Amherst College'de okudu. Öğreniminin dördüncü yılında, daha sonra da mezun olacağı Massachusetts Institute of Technology'ye (MIT) gitti. Amherst College tarafından öğrenim derecesiyle ödüllendirildi. 1965'ten 1966'ya kadar Şikago Üniversitesi'nde NSF'ten bağış alan Hirofumi Uzawa kontrolünde araştırma yaptı. 1966 ve 1967 arası MIT'de doktorasını çalıştı, ayrıca bu sırada aynı üniversitede asistanlık yapmaya başladı.
1969 ila 1970 arası Cambridge Üniversitesi'de Fulbright araştırma bursu aldı. Sonraki yıllarda Yale, Duke, Stanford, Oxford ve Princeton ve Columbia Üniversitelerinde profesörlük yaptı. Ayrıca J. Bradford DeLong ve Aaron Edlin ile The Economists' Voice dergisinin editörü oldu. 1973'te John Bates Clark Madalyası'na layık görüldü.