Bir keşif ve arınma hikâyesi: İlker Kaleli
Hakkında net bir yorumunuz olmasa da çoğunluğun katıldığı gibi ‘cool’ tanımını sonuna kadar hak ediyor. Kararlı duruşu, sakin tavrı ve muzip bakışları bunu destekleyen diğer başlıca özellikleri. Bu aralar gözlerin aradığı İlker Kaleli’den bahsediyorum… Kendi deyimiyle şu sıralar ‘devre arası’nda olan Kaleli ile kendini keşfetme çağını konuştuk.
- Bu Ay Dergide
- Cumartesi 12:00 | 29 Eylül 2018
34 yaşına gelmiş olmasına rağmen hâlâ bazı ritüelleri bırakamadığını söyleyerek devam ediyor İlker, "Ne hissettiğimi bilemediğim zamanlarda dinlediğim bir müziğin içindeki bir akor ya da bir melodi içimde tınlayıp bir duygu oluşturmaya başladığı zaman anlıyorum ki; o anda yaşadığım şey her ne ise ona karşılık gelen şeyi dinliyorum. Böyle böyle bir duygu bankası oluştu içimde. Ve bu sadece müzikle, notayla değil; birçok şeyle oluyor. Yaşadığın şeyleri koyacak yer bulmaya çalışırken buluyorsun kendini ve en önemlisi de değişiyorsun. Yolda yaralı bir hayvan görüyorsun değişiyorsun; bir kitap, bir şiir, tanımadığın bir insanın yanına oturup ettiğin bir sohbet değiştiriyor seni. Hayatta hiçbir şey olduğu gibi kalmaz, insan olarak en azından neye doğru değişeceğini seçebileceğin anlar var. Değişmeyen insan ölü insandır, bence. Tuhaf olan da 'değişmeyi' kötü bir şey olarak öğrenmemiz."
Aynı olsun olmasın, insanların birbirine karşı anlayışsız olma durumuna değiniyoruz bu sözleri üzerine. Sosyal yaşamlarımızda dengeleri bozduğumuzu düşünüyor, İlker: "Biraz tarih sayfalarını karıştırdığınızda insanlığın geçmişinde en kalabalık insan grubunun altı yedi kişiden oluştuğunu görürsünüz. Bugün 20-30 kişilik grupların içinde olmadığımızda kendimizi yalnız hissediyoruz, triplere giriyoruz hemen. Halbuki, belki de doğru olan kalabalık olmamak. Kedi gibi tek başına ol, sadece gerektiği zamanlarda sosyalleş."
Artık sabahları uyandığımızda yüzümüzü yıkamadan sosyal medyada neler olmuş bitmiş diye meraklanmamız da bundan… Sanki uyurken dünyayı kaçırmışız hissine kapılıyoruz. İlker beni doğrularcasına hemen yorumunu yapıyor.
"Çok güzel değindin bu noktaya. Sosyal medyanın da illüzyonu da bu işte. Sen de illaki denk gelmişsindir; bir reklam filminde bir ailenin fertleri yan yana oturuyor ama kimse kimseyle konuşmuyor, hepsinin elinde birer cep telefonu... Gerçek hayatta neler yaşadığımızı, esas durumumuzu çok güzel bir şekilde anlatıyor. Dünyanın en kalabalık grubunu yalnızların oluşturması ne güzel değil mi? Yalnızsın ama dünyanın en kalabalık topluluğunda yer alıyorsun. O yüzden dedim ya; bazen müzikte, bazen doğada, bazen de oyunculukta buluyorsun kendine ait bir yansımayı, bir gölgeyi ya da bir pırıltıyı."
İlker hayatındaki yansımayı da, gölgeyi de, pırıltıyı da oyunculuktan edinip bizlere de yansıtan biri. Kültür Üniversitesi Sanat Yönetimi bölümünde eğitimini tamamladıktan sonra İstanbul'un popüler mekânlarından birinde DJ'lik yaptı. Ancak gerek inatçı kişiliği ve gerekse hedefe kitlenme düsturuyla oyunculuk okumak için gözlerini dünyanın en iyi oyunculuk okullarından biri olan The London Academy of Music and Dramatic Arts'a dikti. Tek başına mücadele vereceği Londra'da artık hayatı bambaşka olacaktı. Londra macerasını dinlemek istiyorum bunun üzerine; onu hırpalayan, tartan ve olgunlaştıran kısımları…
kaban VAKKO, fular ELEVENTY