'Kraliçe'ye veda

1960’lar ve 1970’lerde R&B listelerine hükmeden birçok şarkıya imza atan ‘Soul Müziğin Kraliçesi’ Aretha Franklin 76 yaşında hayata gözlerini yumdu. Müzikte büyük başarılara imza atan Franklin, kendi ile ilgili çok fazla konuşmasa da arka planda çetrefilli bir yaşam geçirdiği de biliniyordu.

Yazı Kaan SANCAR
31 Ağustos 2018 Cuma günü. 12 Havariler Kilisesi önünde bir telaş var. Ziyaretçiler ABD'nin Detroit kentinde bulunan bu tapınağın dış kapısına akın ediyor. Fakat sadece belirli kişiler içeri girebiliyor. Müzik dünyasının önemli isimlerinden sinemanın yıldızlarına birçok tanınmış sima orada. Muhabirler ve fotoğrafçılar bir demeç ve birkaç kare alabilmek için birbiriyle yarışıyor.
Konuklar içeri girdiklerinde kilisenin kutsal kürsüsünün önünde duran, göz alıcı bir edayla ışıldayan altın rengi bir tabut ile karşılaşıyorlar. Kürsüde tabuta pembe ve lila rengindeki güller eşlik ediyor. Konukların tabuta yaklaştıklarında gördükleri ise kırmızı elbisesi, yüksek topuklu ayakkabıları ve aynı renkteki ruju ile hâlâ bir kraliçeyi andıran, müzik çevrelerince 'soul müziğin kraliçesi' olarak adlandırılan Aretha Franklin oluyor.
Cenaze töreni başladığında birçok sanatçı Franklin'in akıllara kazınmış şarkılarını söylüyor ve sanatçı ile olan anılarına değiniyor. Her konuşma sonrası katılımcılar Franklin'in yaşadığı çalkantılı hayatın ilk dönemlerinden son günlerine adım adım geçmişe doğru bir yolculuğa çıkıyor. Tabii, biz de.
Son yolculuğuna görkemli bir tabut, şık kıyafetler ve göz alıcı aksesuarlar ile uğurlansa da Aretha Franklin'in çocukluğu bu denli parlak ve kaliteli giysilerle geçmedi. Gospel sanatçısı mütevazı bir anne ile hem vaiz hem de gospel sanatçısı olan ve bu alanda birçok çevre tarafından tanınan bir babanın kızı olarak 1942 yılında Tennessee'de dünyaya gelen Aretha Louise Franklin, hayatın zorlukları ile yaklaşık altı yaşındayken anne ve babasının ayrılması sonrası karşılaşmaya başlar. Bu nedenle yazları annesiyle, kışları babasıyla geçirdiği, küçük yaşta oradan oraya savrulduğu bir dönem geçiren Franklin'in annesinin ölümü ise hayatının tamamen değişmesine neden olur.
Bunun üzerine Franklin artık sadece babası ile yaşamaya başlar. Bu dönemde evlerini sık sık ziyaret eden büyükannesini piyano çalarken dinlemesi ve sonrasında kendi başına, sadece büyükannesini izleyerek piyano çalmayı öğrenmesi ise Franklin'in bugünkü büyük başarısının tetikleyicisi olacaktır. Bir süre sonra bu yeteneği de kullanarak babasının vaizlik yaptığı kilisedeki gospel korosunda 'solo' şarkılar söylemeye başlayan Franklin'in keşfedilmesi ise babasının şöhreti nedeniyle çok da zor olmaz. Babasının yönlendirmesi ile 12 yaşında ilk turnesine çıkan Franklin, 'Gospel Karavanı' adı altında çeşitli kiliselerde konserler verir ve konserlerin kayıtlarından oluşan 'Spirituals' adını taşıyan ilk albümü ve ilk teklisi 'Never Grow Old'u da henüz 14 yaşındayken piyasaya sürer. Tabii, küçük yaşta yakaladığı bu 'yetişkin' başarısı, kendini bir yetişkin gibi hissetmesine de neden olur ve henüz 12 yaşındayken ilk çocuğunu, 14 yaşındayken ise ikinci çocuğunu dünyaya getirir. Bu dönemde, lise eğitimini de yarıda bırakır.
Bu gelişmelere rağmen, ilerleyen yıllarda gospel müzik turnelerine devam eden Franklin, 18 yaşına geldiğinde ise pop müziğe geçiş yapma kararı alır. İlerleyen dönemlerde verdiği nadir demeçlerden birinde, kendini her zaman bir pop sanatçı gibi hissettiğini belirtse de bu dönemde bu dalda pek de elle tutulur bir başarı elde edemeyeceğini anladığında, caz ve soul müziğe ağırlık verip art arda birçok müzik şirketi ile çalışır ve birçok başarılı albüm ortaya koyar. 1961 yılında 19 yaşındayken büyük çaptaki ilk albümü 'Aretha: With the Ray Bryant Combo'yu çıkaran Franklin, albümün ilk teklisi 'Won't Be Long' ile de Billboard'un R&B listelerinde 7 numaraya kadar yükselir. Tekli Hot 100 listesinde de kendine yer edinmeyi başarır. Aynı yıl ilk evliliğini de tur menajeri ile gerçekleştiren Franklin, bu evliliğini birkaç yıl sonra gördüğü fiziksel şiddet nedeniyle sonlandırmak zorunda kalacaktır.
Daha büyük bir çevre tarafından tanınmasını sağlayacak ve onu büyük başarılara taşıyacak teklisi 'Respect' ise 1967 yılında piyasaya çıkar. Bir 'feminist marşı' olarak da nitelendirilen şarkı Billboard'un R&B ve pop listeleri ile Hot 100 listesinde bir numaraya kadar yükselir ve sanatçının ilk Grammy'lerini kazanmasını sağlar. Franklin'in kariyerinin daha büyük başarılarla örülü kısmı ise bunu takiben başlar.
Soul, gospel, caz, R&B ve ara ara da pop şarkıları üreten sanatçı yıllar içerisinde '(You Make Me Feel Like) A Natural Woman', 'I Say A Little Prayer', 'Spanish Harlem', 'Chain of Fools', 'Think', 'I Never Loved You', 'Ain't No Way', 'Baby, I Love You' gibi müzik listelerinde zirveye yerleşen veya üst sıralara tırmanan sayısız 'hit' şarkı ve 40'a yakın stüdyo albümüne imza atar. 1972 yılında yayımlanan 'Amazing Grace' albümü hâlâ soul müziğin en fazla satan albümü niteliğini taşıyan sanatçı, bu başarıları sayesinde de 18 kez Grammy Ödülü'ne layık görülür ve nihayetinde de 'Soul Müziğin Kraliçesi' olarak adlandırılır. Bunların yanı sıra bu dönemde yaptığı bağışlar, alçakgönüllüğü, sevecen tavrı, asil duruşu, içtenliği ve hayranlarına verdiği üst düzey değer gibi özellikleri ile de büyük bir kesimin sempatisini toplar.

Gelgelelim, sanatçı tüm bunların arka planında; oldukça zor geçen bir çocukluk dönemi, erken yaşta geçirilen hamilelikler, birçok yıpratıcı ilişki, kilo sorunları nedeniyle yaşanılan zor günler, olaylı ayrılıklarla sonuçlanan evlilikler, fiziksel ve psikolojik şiddet gördüğü bir dönem, sigara ve alkol bağımlılığı gibi birçok olumsuzluk ile de savaşmak zorunda kalır. Özel hayatı hakkında pek konuşmayan Franklin için bunlar, belki de, bir noktada şarkıları için ilham kaynağı olup vokalinin içtenliğini artırsa da yıllar içerisinde yıpranmasına neden olur.
İlk olarak, 2011 yılında pankreas kanseri teşhisi konulan Franklin, tümör vücudundan alınsa da bu dönem sonrasında asla tam olarak iyileşemez. 2017 yılının Eylül ayında Elton John'ın AIDS'le Savaş Derneği'nin 25. yıl kutlamasında son kez sahne alan Franklin'in hastalıkla inişli çıkışlı mücadelesi yedi yıl sürer ve geçtiğimiz ağustos ayının başlarında artık ayakta duramayacak bir vaziyete gelir. Verdiği son röportajlarda sık sık, "Her zaman bir yerlerde şarkılarımı söyleyeceğim." ifadesine yer veren Franklin, takvimler 13 Ağustos'u gösterdiğinde ise artık ölüm döşeğine düşer ve 16 Ağustos'ta da hayata gözlerini yumar. Ölmeden önceki son isteği ise altın rengi bir tabutta, kırmızı ruj sürülmüş, şık kırmızı bir elbise ve kırmızı yüksek topuklu ayakkabılar giydirilmiş halde son yolculuğuna uğurlanmak olur.
İşte, 31 Ağustos 2018 Cuma günü 12 Havariler Kilisesi'nde gerçekleştirilen cenaze töreni de tam olarak sanatçının bu isteklerine göre düzenlenmişti. Aretha Frankin başarıları kadar parlak altın rengi bir tabut içerisinde, dudaklarında kırmızı rujla, vücudu şık kırmızı bir elbiseyle, ayakları ise kırmızı yüksek topuklu ayakkabılarla süslenmiş bir görünümdeydi. Tıpkı, yeniden sahneye çıkıp hayranları ile buluşacakmış gibi… Tıpkı, "Her zaman bir yerlerde şarkılarımı söylüyor olacağım." cümlesini yeniden kuracak gibi… Tıpkı, hit şarkılarını son kez seslendirip 'Soul Müziğin Kraliçesi' olduğunu ebediyen kanıtlayacakmış gibi.

Esquire Türkiye

Ekim 2018

Bu web sitesinde çerezler kullanılmaktadır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

"Tamam" ı tıklayarak, çerezlerin yerleştirilmesine izin vermektesiniz.