'Patron'a giden yol
Onur Şenay ve Cemal Hünal'ın birlikte hayat verdikleri 'Patron', sezonun ilgi çeken tiyatro oyunlarından biri. İki ünlü oyuncuyla 'Patron' vesilesiyle buluştuk.
- Info
- Çarşamba 11:04 | 26 Nisan 2017
Röportaj: Türkan DOĞAN
Fotoğraf: Canan YETİŞTİ SATKIN
ESQUIRE: Hiç duymayanlar için 'Patron'u anlatabilir misiniz?
ONUR ŞENAY: Patron, Jason Milligan'ın yazdığı bir kara komedi. Bir mafya lideri için çalışan iki kafadarın yanlış bir adamı öldürmesiyle işlerin karışmasının hikâyesi. Korkmalarına rağmen gidip durumu Patron'a anlatmak istemeleri ve yolda başlarına gelenler…
ESQ: Bu oyunu neden izlemeliyiz?
O.Ş: Bu oyunun da diğer oyunlar gibi kendi cümleleri var. Rekabeti çok iyi anlatıyor, farklı düşündürtmeyi amaçlıyor. Bence bütün oyunlar izlenmeli ve daha fazla tartışabileceğimiz olaylar yaşamalıyız.
ESQ: Onur Şenay ile yollarınız nasıl kesişti?
CEMAL HÜNAL: Paça çorbasını çok iyi yapan bir arkadaşımızın evinde tanıştık. Çok fazla ortak noktamız vardı. Ara ara kopuşlarımız olsa da 20 senedir birbirimizin hayatındayız.
ESQ: İki yakın arkadaşın aynı sahnede buluşması konforlu bir şey mi?
C.H: Bu kişiden kişiye göre değişir tabii ama bizim için yıllardır beraber olmak büyük rahatlık.
O.Ş: Cemal ile birlikteyken kendimi Rolls- Royce'a binmişim de gidiyormuşum gibi hissediyorum. Oyunculuk sistemi olarak çok iyi anlaşan, birbirini kotarabilen, ortak noktada buluşabilen, doğaçlama yapması gerektiğinde yapabilen, bir soruyu aynı şımarıklıkta yanıtlayabilen, nazı sözü olmayan bir ekibiz. Tahminim bu oyunu daha uzun süreler oynayacağımız yönünde.
ESQ: Siz, Kâmuran Akkor ile birlikte Gayrettepe Kats Sahne'yi kurdunuz. Pek çok kişi için zor bir girişim. Nasıl, kotarabiliyor musunuz?
O.Ş: Gerçekten çok zor bir projeydi. Kültür, sanat ve eğlence merkezi kurmak istedik ve bunu başardık. Drama, şan, kılıç ve atlı okçuluk gibi eğitimler veriyoruz.
ESQ: Bir oyuncunun tiyatro sahnesi açması çok cesur olduğu anlamına mı gelir?
C.H: Çılgınlık… Bir, iki tane oyunla bir sanat merkezini ya da tiyatroyu ayakta tutmak çok kolay değil. Geçtiğimiz 10 yılda insanların tüketim alışkanlıkları çok değişti. Cep telefonları ya da aplikasyonlar insanların ihtiyaçlarını çok hızlı karşılıyor. Bir kitabı okumak yerine Audiobook indirip metroda giderken o kitabı kulaklıktan dinleyebildiğin bir çağdan bahsediyoruz. İnsanlar artık okumaya bile tenezzül etmiyor. Böyle bir dönemde biz oyun seyrettirmeye çalışıyoruz.
ESQ: 'Issız Adam' olarak anılmaktan sıkıldınız mı?
C.H: Hayır. Bir oyuncunun iyi bir sinema filmiyle anılması genellikle zor olan bir şey. Daha kötü takma isimler de var. 'Issız Adam'dan yana bir şikâyetim yok.
ESQ: Hayatınızın nasıl bir dönemindesiniz? 2,5 yaşında bir oğlunuz var. Babalık size neler öğretiyor?
C.H: Yeniden büyümeyi öğreniyorum.
ESQ: Eskiye göre kafanız hep evde mi?
C.H: Eskiden de hep evdeydi aslında. Ya evdeydim ya da çiftlikte. Genellikle sevdiğim canlıların yanında olmayı tercih edenlerdenim. Onun dışında yollarda yeteri kadar macera yaşıyorum zaten. Yaşadığım maceralar ve tanıştığım insanlar dışında güven alanını haddinden fazla seven biriyim. Bu yüzden baba olmak benim için büyük bir nimet.
ESQ: Şu sıralar hayatınızı nasıl düzenliyorsunuz? Bir gününüz nasıl geçiyor?
C.H: Sabah saat 05:30 ya da 06:00'da kalkarım. Ya Gümüşdere'deki çiftliğe giderim ya da bizimkilere kahvaltı hazırlayıp ardından bir şeyler yazarım. Senaryo, kısa hikâye ya da şarkı sözü... Döneme ve yaptığım işe göre gün devam eder. Hiçbir şey için özel bir çabam yok. Plan yapmak da pek mümkün değil zaten. Aslında içinde çalıştığımız sektörün eğlenceli ve güzel tarafı bu: Yarın ne olacağını bilmiyorum ve çalıştığım işe göre program yapıyorum. Ne kadar az işim varsa o kadar çok çiftliğe ve eve vakit ayırıyorum. Genel hayat rutinimde, babalık, ev, oyunculuk, müzisyenlik ve atlar var.
ESQ: 'Ruşen Ali ve Deliler' isimli bir grupta müzik de yapıyorsunuz…
C.H: Bir seneden beri birlikte müzik yaptığımız bir grubumuz var. Geçenlerde tesadüfen bir müzik grubunun ön grubu olarak sahneye çıktık. Onun üzerine her şey hızlandı. Çaldığımız yedi sekiz tane özgün uyarlama ve beste var. Kalanı ise 'cover'. Aslında çok fazla cover çalmak istemiyoruz. Eğlenceli ama ilginç değil. Belki önümüzdeki bir ay içerisinde, bir 'single' çıkarabiliriz. Hatta bir YouTube klibiyle açılış yapmayı düşünüyoruz. Her şeyi kendi akışına bırakıyorum.
ESQ: Peki şu sıralar kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
C.H: İyi hissediyorum. Zaten rahat biriyimdir. Hayata biraz an itibariyle bakan insanlardanım. Geçmişi çok düşünmem, yarını ise daha az düşünürüm. İçinde yaşadığım an benim için en kıymetlisi. Tabii ki geleceği düşünerek hareket edip belirli bir iş planı içindeymişçesine davranmak istiyorum ama bu düşünce hayatımı domine etmiyor. Hayatın değişkenleri bir şekilde sizi yönlendiriyor.
ESQ: Peki siz hayatınızın nasıl bir dönemindesiniz?
O.Ş: Hayatımın çok süratli bir dönemindeyim. Bir şeyleri kontrol altında tutup daha da geliştirmek adına hayaller kuruyorum. Bir amacım var. Türkiye'ye de İstanbul'a da güzel bir sahne bırakmak istiyorum.
ESQ: Hayallerinizi gerçekleştirmiş gibi hissediyor musunuz?
O.Ş: Hayır. Yani adımlarımı attım ama hâlâ "Gerçekleştirdim, tamam." diyemem.
ESQ: Hayaliniz nedir?
O.Ş: Özel bir konservatuar kurmak istiyorum. Şu anda zaten oyuncu yetiştiriyoruz, kendi şan öğrencilerimiz var ama bunu bir okul çatısı altında yapmak ve devam ettirmek benim için önemli.