“Hayatımın geçiş döneminde gibiyim”

Şu sıralar kafamızı nereye çevirsek orada Taner Ölmez var. Heyecanla beklediğimiz ‘Müslüm’ filminde; ‘Semaver ve Kumpanya’ adlı tiyatro oyununda ve absürd bir mahalle komedisi olan ‘Dudullu Postası’ isimli yeni dizide… Şimdi bu çalışkan ve yetenekli oyuncuyu, daha yakından tanıyoruz.

Giriş Tarihi: 20.02.2018 15:04 Güncelleme Tarihi: 20.02.2018 15:04

Röportaj: Türkan DOĞAN

Fotoğraf: Betül YAZICIOĞLU

ESQUIRE: Hikâyeni senden dinleyebilir miyiz? Nerede, nasıl bir çocukluk geçirdin?

TANER ÖLMEZ: Bakırköy'de anneannemin yanında, sessiz, sakin ve huzurlu bir çocukluğum oldu. İki kardeşiz. Anne ve babam İsviçre'ye çalışmaya gittiği için ağabeyimle ayrı evlerde büyüdük. İlkokula başladığım dönem, anne ve babam İsviçre'den döndü. Ama ben anneannemin yanında kalmaya devam ettim. Benim için çok değerliydi ve onu bırakıp gitmek istememiştim. Ta ki hayatıma tiyatro girene kadar.

ESQ: Her şey izlediğin bir tiyatro oyunuyla başlamış galiba…

T.Ö: Ortaokulda tüm sınıf, şehir tiyatrolarında bir oyuna gitmiştik. Oyunu ve oyuncuları değil de oyunla ilgili yanımda oturan rehberlik hocama söylediğim eleştirel cümleleri hatırlıyorum. Bu oyun şöyle daha iyi olabilir ya da oyuncu keşke şöyle yapsa gibi şeylerdi. Okul hayatım boyunca sosyal bir çocuk oldum. Lise sıralarında da okul hayatının rutininden sıyrılıp arkadaşlarla bir tiyatro oluşumu kurmuştuk. Tiyatro ve bol bol film izlemekle geçen bir lise döneminden sonra kendimi Bakırköy Belediye Tiyatrosu'nda buldum. O yıllarda sıkışmış hissediyordum. Tiyatro benim için kurtarıcı oldu. Hem para kazanıyordum hem alaylı bir şekilde de olsa sevdiğim işi yapıyordum hem de kendime bir hayat kurmaya çalışıyordum. Üniversiteye gitme fikri ise aklımın ucundan bile geçmiyordu. Ama günün birinde tamamen yanlış anlaşılma sonucunda Bakırköy Belediye Tiyatrosu'ndan kovuldum.

ESQ: Aslında seni bir yola sokmuşlar.

T.Ö: Orada da bir yoldaydım aslında. Başka türlüsü de olmazdı herhalde. 20 yaşındaydım. Madem üniversite sınavına gireceğim, o zaman konservatuara gideyim, dedim. Ve sonra İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü yıllarım başladı.

ESQ: Yeni mezunlar, deneme çekimlerinden elleri boş dönüyor genellikle. Sen neler yaşadın?

T.Ö: Bu tarz şeyler hiç yaşamadım. İlk işim 'Kapalı Çarşı' dizisiydi. Arayıp "Yarın set var, gelir misin?" dediler. Kara kaşlı, kara gözlü bir çocuk lazımmış galiba. O sırada da piyasadaki tek Doğulu çocuk bendim herhalde. Ben onları aramadan onlar beni buldu. Kadro, yıldızlar geçidi gibiydi. Dizinin tekrarsız çekilmesi önce gözümü korkutmuştu. Daha birinci bölümde yönetmene "Bırakmak istiyorum, hayal ettiğim bu değil." dediğimi hatırlıyorum. Yönetmen bana rolümü istediğim kadar tekrar etme hakkı tanıyınca kaldım ve ikinci bölümü izleyince daha az heyecanlandığımı ve sakinleştiğimi gördüm. Dizi bitince okula geri döndüm. Ama para kazanmaya hemen alışıyorsunuz. Tekrar nerede oynayabileceğimi araştırmaya başlayınca tesadüfen kendimi 'İstanbul'un Altınları' isimli dizide buldum.

ESQ: 'Kayıp Şehir' dizisiyle daha geniş kitlelerce tanındın. Bu yıllardaki dönüm noktan neydi?

T.Ö: 'Kayıp Şehir', her şeyiyle çok iyi bir projeydi. Öyle bir ekipten kötü bir şey çıkması beklenemezdi. O dönemdeki asıl dönüm noktam, oynadığım 'Aut' isimli tiyatro oyunuydu. Hatta oyun 'Kayıp Şehir'de oynamama da vesile olmuştu. Aut, çok iyi bir oyun muydu, bilmiyorum ama biz oyunu çok yükseltiyorduk. Mesela benim soluk soluğa sahneye çıkmam gerekiyordu. Bunun için gerçekten dakikalar öncesinde apartmanın merdivenlerinde inip çıkmaya başlıyor ve nefes alamaz hale geldiğimde sahneye çıkıyordum. Bazen gerçekten konuşamıyor ve repliğimi söyleyemiyordum. Oyun gerçekten kariyerim için bir sıçrama oldu. Aut'u defalarca izleyenler oldu. Zaten ardından da 'Kayıp Şehir' ve 'Medcezir'deki roller geldi.

ESQ: 'Katil Joe' isimli oyundaki performansınla Afife Jale Tiyatro Ödülü aldın. Bu ödül genç bir oyuncuda baskı yaratıyor mu?

T.Ö: Hiç baskı hissetmedim. Bir şey yapıyorsunuz ve takdir görüyorsunuz. Bu işi hayatım boyunca yapacağım. Her şeyin her zaman çok iyi olamayabileceğini de biliyorum. Ama bir şeyi çok istersem onu çok iyi yapabileceğimi biliyorum. Kendime bu konuda çok inanıyorum.

ESQ: Seni son olarak hepimizi duygulandıran, her oyuncunun bir parçası olmak isteyeceği 'Müslüm' filminin fragmanında gördük. Rol sana teklif edildiğinde ne hissettin?

T.Ö: Hikâye bana geldiğinde "Vay be, babanın filminde oynayacağım." deyip çok sevindim. Görünüş olarak da aileye benzediğimi düşünüyorum. Onu çok seviyorum ve filminin bir parçası olduğum için mutluyum. Zamanında çok dinledim. Hâlâ da dinlerim. Popüler olmadan önceki o sert dönemini de bilirim. Müslüm Gürses'in özel bir yeteneği olduğunu düşünüyorum.

ESQ: 'Müslüm' dışında Semaver Kumpanya'nın 'Semaver ve Kumpanya' isimli oyununda ve yeni dizi 'Dudullu Postası'nda oynuyorsun. Senin için yoğun bir dönem mi?

T.Ö: 'Semaver Kumpanya', hayatım boyunca içinde olmak istediğim bir oluşum. Arkadaşlığı, mutfağı, sahnesi… Oynadığım 'Semaver ve Kumpanya' isimli oyun ise müzikal bir komedi. Oyunu oynamaya sezon boyunca devam edeceğiz. 'Dudullu Postası' ise yönetmenliğini Onur Ünlü'nün yaptığı, tatlı, absürd bir mahalle hikâyesi. Güldüğümüz, eğlendiğimiz, hoş bir iş.

ESQ: 30'larının başındasın. Daha az hatanın yapıldığı, daha sakin bir dönem. Nasıl hissediyorsun?

T.Ö: 20'lerde çok büyük bir hata yaptığımı düşünmüyorum. Geçmişimle ilgili büyük bir pişmanlığım yok. Mutlu bir çocukluğum oldu. Evden ayrıldığımda da şansım yaver gitti. Hayatıma iyi insanlar girdi. İyi arkadaşlıklar kurdum. Hep birbirimizi nasıl yukarı çekeriz derdindeydik. Hâlâ eski arkadaşlarımla yola devam ediyorum. Kişisel anlamda hayatımda hiçbir şey değişmedi.

ESQ: Hayatının nasıl bir dönemindesin?

T.Ö: Geçiş döneminde gibiyim. Artık biraz daha kararlıyım. Ne yapmak istediğimi çok daha iyi biliyorum. Bu yüzden yapmak istediğim şeye doğru hedeften ayrılmadan, sakin sakin yürümek istiyorum. Koşmak niyetinde değilim. Bunca yıldır yapmadığım şeyleri yapıp mutlu olduğum bir dönem... Sağlığıma önem verdiğim, düzenli spor yaptığım, hayatıma dikkat ettiğim bir dönemdeyim. Kendi yarattığım küçük ve sade hayatı yaşıyorum. Mutlu ve huzurluyum. Yıllar böyle geçsin istiyorum.

ESQ: Beş ya da 10 yıl içinde neleri başarmak istiyorsun?

T.Ö: Pek çok şeyi başardığımı hissediyorum. Bu açıdan mutluyum. Mesleğimde saygı duyulacak bir insan olmak istiyordum. Öyle biri olmayı başardığımı hissediyorum. Kimseyi kırmam ve üzmem. Ukala olmadığımı, kapris yapmadığımı ve iş söz konusu olduğunda başka hiçbir şey düşünmediğimi bilirler. "Taner iyi bir oyuncudur ve iyi bir insandır." denmesi benim için hep çok önemli oldu. Bunu söylediklerini de biliyorum.

ESQ: Hayatında tutkuyla bağlı olduğun neler var?

T.Ö: Beşiktaş, müzik ve seyahat… Geniş bir zaman bulup uzaktaki ülkeleri görmek istiyorum. Arjantin ve Uruguay mesela…

BİZE ULAŞIN