Kyoto kiraz çiçeği sefasında
Baharın müjdecisi kiraz çiçeklerinin, antik tapınakların ve çay evlerinin mabedi Kyoto, dün olduğu gibi bugün de japonya'nın ruhsal kalbi konumunda. Kira çiçeklerinin şölenine katılmak için nisanda Kyoto'dan daha güzel başka bir yer yok.
- Info
- Cuma 10:14 | 27 Nisan 2018
Yazı: Türkan Doğan
Eğer Shinkansen treni ile Kyoto'ya gidiyorsanız sizi bir Modern Çağ tırpanı gibi şehri tam ortasından ikiye bölen istasyon binası karşılar. Tırpan dediğime bakmayın, burası Japonya; modernizm tırpanı eski şehri kesip biçmiş ama ardında en güzel örneklerini düzenli ve dümdüz biçilmiş bir tarla gibi bırakmış. İstasyonun güneyi modern yapılarıyla dikkat çekerken kuzeyi geleneksel toplumsal hayatı simgeleyen bir dizi bina, tapınak, çarşı ve saray ile hem yerli hem de yabancı turistleri kendine çekiyor.
Muazzam büyüklükteki istasyon binası, tek kelimeyle günümüz Kyoto'sının kalbini oluşturuyor. Hızlı tren ve banliyö treni hatları, şehir içi ve dışı otobüs terminalleri, alışveriş merkezi, lüks oteller, alt katlarda orta sınıfa hitap eden; üst katlara çıkıldıkça lüks seviyesi yıldızlara ulaşan restoranlar, ortasındaki konser merdivenleri, en tepesinde ise Kyoto manzarası sunan seyir terası ile burası bir istasyondan çok daha fazlası. Ama modern yapı seyretmek de bir yere kadar; Kyoto'ya asıl geliş amacımız, ülkeye en uzun süre başkentlik yapmış kentin eski eserlerini görmek.
Kyoto, 11 asır boyunca İmparatorluk'un başkenti olduktan sonra kendine yakışan bir vakurlukla bu unvanı, modernin simgesi Tokyo'ya bırakmış. Ancak kent, huzurlu ve zarif ruhuyla 794 yılında ismini aldığı 'Heian- kyo' yani 'Barışın ve Huzurun Başkenti' unvanını hiç bırakmamış gibi.
Kyoto'ya gitmek için pek çok nedeniniz olabilir. Bin yıllık tapınaklar, geleneksel Japon hanları (ryokan), geyşaların gösterilerini izlemek ya da çayhanede geleneksel bir çay seremonisine katılmak… Tüm bunlar belki de ömrümüzde bir kere tanık olabileceğimiz güzellikler… Ancak aylardan Nisan ise bu, baharın müjdecisi kiraz çiçeklerinin zamanı demek.
Mart ayının sonunda açmaya başlayıp Nisan boyunca muhteşem manzaraların oluşmasını sağlayan kiraz çiçeklerinin (sakura) Japon halkı için anlamı büyük. Vaktiyle samuraylar savaşa gitmeden önce en güzel çağlarında solmadan yere düşen kiraz çiçeklerine bakarak yaşamı ve ölümü düşünürmüş. Bir çırpıda yere dökülen sakuralar, insan yaşamının faniliğinin, uzunmuş gibi görünen ömrümüzün aslında ne kadar gelip geçici ve kırılgan olduğunun da bir simgesi. Heian zamanından (794-1185) beri kutlanan bu kısa döneme Hanami (Kiraz Çiçeği Sefası) deniliyor. Yaşamın metaforik bir simgesi olan bu dönem, öyle coşkulu kutlanıyor ki Japonlar, hava durumundan sonra bir de 'Sakura durumu'nu dinleyip hangi gün, nerede, hangi çeşit sakura ağacının çiçeklendiğini televizyonlardan günbegün takip ediyor.
Japonlar için Hanami, dostları, akrabaları ve arkadaşları ile buluşulan piknik anlamına da geliyor. Sakura mevsiminde ne kadar çok piknik yapıp geçmiş hayatlarına renk katan insanlarla ne kadar çok buluşurlarsa o kadar iyi hissediyorlar kendilerini. Hanami döneminde kentin parkları sabahtan akşama kadar dolup taşıyor. Sıcak ve nemli günlerde piknikler gece saatlerinde yoğunlaşıyor. Işıklandırılan parklar ve ağaçlar kiraz çiçeklerine masalsı bir görünüm kazandırıyor.
Hanami, Japonlar için her ne kadar baharın gelişindeki coşku olsa da yaprakların dökülmeye başlaması, hüznü ve yalnızlığı da çağrıştırıyor. Ve belki de hayata dair düşünceler akılda daha çok yer ediyor. Felsefe profesörü Nishida Kitaro da böyle yapmış. 1930'larda, her sabah Kyoto Üniversitesi'ne yürürken kullandığı yol, bugün artık ünlü Felfese Yolu olarak biliniyor. Kiraz çiçekleri ve taş köprülerle bezeli, iki kilometrelik güzel yol, Gingaku- ji'den başlarak Nanzen-ji Tapınağı'na kadar sürüyor. Yol boyunca iki katlı ahşap evleri, Eikando Zenrinji Tapınağı ile bahçesini ve çay evlerini görmek mümkün. Sükûnet içerisinde derin ve zarif bir doğayı da.
Kyoto'yu bu kadar özel yapan, yüzyıllar boyunca ülkenin başkentliğini yaparken ruhani bir merkez de olması. Kentte iki bine yakın tapınak olduğu biliniyor. Tapınakların bir kısmı Budist bir kısmı ise Şinto tapınağı. Ayırt edici özellikleri ise şu: Şinto tapınaklarının önünde genel likle bir koruyucu aslan ile köpek ve hemen girişte ellerinizi ve ağzınızı yıkamanız için de bir kaynak bulunuyor. Budist tapınaklarının girişi ise genellikle duman ve yoğun tütsü kokusuyla kaplanmış.
Kentin tüm tapınaklarını görmek elbette zor. Kyoto'nun her bir köşesi; kuzeyden güneye; doğudan batıya tapınaklarla çevrelenmiş. Hepsini görmeye çalışırken bitap düşebilirsiniz. Bu nedenle özel bir seçki yapabilir ya da tapınak gezilerinizi farklı
etkinliklerle sürdürebilirsiniz.
Kyoto'nun parklarındaki estetiğe ve zarafete bakakaldığınızda, çay seremonisindeki dinginlikte kaybolduğunuzda ya da bir anda gözünüzün önünde beliren; kimonoları, makyajları ve saçlarıyla bambaşka bir zamana aitmiş gibi duran geyşaları gördüğünüzde
Kyoto'nun eşsiz bir kent olduğunu düşüneceksiniz.
Ancak her ne kadar kadim bir kent olsa da Kyoto yalnızca geçmişten ibaret değil. Kültürel mirası büyük bir özenle korunan bu kentin tapınaklarının gölgesinden uzaklaştığınızda, modern binalar, üniversiteler ve büyüyen teknoloji endüstrisiyle tanışacaksınız. Karşıtlıkların büyük bir sadelikle birleşmesinin ve geçmişle geleceğin kucaklaşmasının gerçek bir Japon mucizesi olduğuna tanık olacaksınız.
UÇUŞ SÜRESİ
Kyoto'da havaalanı yok. Bu nedenle İstanbul'dan 12 saatte Tokyo'ya ya da 11 saatte Osaka'ya uçabilir ve Shinkansen hızlı treniyle Kyoto'ya ulaşabilirsiniz. Tokyo'dan Kyoto'ya hızlı trenle 3,5 saatte; Osaka'dan Kyoto'ya ise 15 dakikada ulaşmak mümkün.
GEZ-GÖR
• İMPARATORLUK SARAYI
Bin yıldan uzun bir süre başkentlik yapan Kyoto, 1868 yılına kadar İmparatorluk Sarayı'nda hanedanlara ev sahipliği yapmış. İçerisinde İmparatorluk Sarayı dışında, Itsukushima Tapınağı, Sento Sarayı, Kaninnomiya malikaneleri ve geniş bahçeleri bulunduran kompleks; özellikle sakuralar zamanında görülmeye değer. Tarihi sarayı gezmek için önceden rezervasyon yaptırmak şart.
• GION
Zarif kimonoları, özel saç ve makyajlarıyla geyşaları görebileceğiniz bir mahalle olan Gion, Yasaka Tapınağı ile Kamogawa nehri arasında yer alan tarihi bir bölge. Gion, günümüzde hâlâ genç kadınların geyşa olmak için eğitim aldığı ve çay evlerinde (Ochaya) dans edip performans sergilediği bir mahalle. Ancak bugün pek çok mekân restorana dönüştürülmüş. Geyşa çırağı 'maiko'ların, kiraz çiçeği döneminde, özel turlarla konuklara tapınakları gezdirdiğini görebilirsiniz.
• NİJO KALESİ
Çift sıra korunağı olan, iç içe geçmiş iki kaleden oluşan Nijo Kalesi, ilk ve ikinci katmanındaki surlar ve sulu hendeklerle oldukça etkileyici. Her katmanda saray ve geniş bir bahçe bulunduran Nijo Kalesi, genelin aksine düz bir kale. En iç kısımda Honmaru Sarayı'nı ve bahçesini; bir sonraki katmanda ise Ninomaru Sarayı ve bahçesini görmek mümkün. 275 bin metrekarelik, oldukça geniş bir arazideki kale, 17. yüzyılda inşa edilmiş. Nijo Kalesi, tarihten bu yana pek çok yangın ve yıkımla karşılaşmış.
GÖRMEDEN DÖNME
TAPINAKLAR
• Fushimi Inari
Inari Dağı'nın üzerine kurulu olan Fushimi Inari Tapınağı'na iki saatlik bir tırmanışın sonunda ulaşabilirsiniz. Kırmızı renkli, 'tori' isimli giriş kapısıyla ünlü olan tapınak, Kyoto'da sizi zamandan koparan yapılar arasında. 8. yüzyılda inşa edildiği düşünülen tapınak, bugünkü halini 15. yüzyılın sonunda almış. Kyoto'nun belki de en etkileyici tapınağı olan Fushimi Inari'nin sonsuz torileri görkemli ve büyüleyici.
• Kinkaku-ji
Kyoto'nun sembol yapısı olan Kinkaku-ji (Altın Tapınak), altın kaplama gövdesiyle oldukça etkileyici. 1397 yılında, emekli olan shogun (general) Ashikaga Yoshimitsu'nun emekliliğini geçirmesi için villa olarak inşa edilen yapı, ilerleyen yıllarda Yoshimitsu'nun oğlu tarafından tapınağa çevrilmiş.
• Ginkaku-ji
Kyoto'nun en özel köşelerinden biri olan Ginkaku-ji, dağları ve gölleri simgeleyen beyaz kumlarla yapılan peyzajıyla ünlü. Shogun (general) Ashikaga Yoshimasa'nın emeklilik hayatı için 1482 yılında inşa edilen villanın isminin manası ise 'Gümüş Köşk'. Shogun Yoshimasa'nın villayı gümüşle kaplatma hedefi olduğu için bu isimle anılan Ginkakuji, hiçbir zaman gümüş yapılamamış. Ancak Yoshimasa'nın ölümünden sonra villa, bu isimle anılmış ve sonunda da tapınağa çevrilmiş.
Ne okumalı?
Dünyanın ilk romanı olarak bilinen 'Genji'nin Hikâyesi', Japon sarayındaki bir hizmetçi olan Murasaki Shikibu tarafından 1010 yılı civarında yazılmış. 54 bölümden oluşan; saray diliyle yazılan 800 şiiri (waka) kapsayan roman, akıcı bir dile sahip. Erken dönem Heian Japonya'sının aristokrasisi hakkında gözlemler içeren roman, Kyoto'daki geçmiş yaşantıyı anlayabilmek için birebir.
Nerede kalmalı?
Geleneklerine sıkı sıkıya bağlı Kyoto'da bazı tapınaklar, 'shukubo' denilen misafirhanelerinin kapılarını turistlere açıyor. Tabii tapınak yaşantısına eşlik etmeniz koşuluyla. Bir diğer seçenek ise ünlü Japon hanları 'ryokan'lar… En ünlü ryokan, vaktiyle Steve Jobs ve Marlon Brando gibi isimlerin konakladığı, bir Japon klasiği olan 'Tawaraya'. Japonya'da konaklanabilecek en güzel mekân unvanını alan bu ünlü ryokan, üç yüzyıldır ayakta. Geleneksel Japon stiline sahip olan Tawaraya, kent merkezindeki kolay ulaşılabilir onumuyla pek çoklarının tercihi. Ancak erkenden rezervasyon yaptırmanız şart.
Kyoto kent merkezi
Tapınakları, kiraz çiçeği zamanındaki coşkusu ve güzel bahçeleriyle Kyoto, bu dünyadaki cennet köşelerinden biri. Ancak iyi yemekler, güzel barlar ve butikler, genellikle kentin merkezinde. Bu nedenle Kyoto'nun tapınaklarında ve güzel bahçelerinde yeterince vakit geçirdikten sonra kentin daha gerçek ve fani kısmını keşfe çıkabilirsiniz. Üstelik Nijo Kalesi, Nishiki pazarı, az bilinen tapınaklar ve müzeler, hep kent merkezinde.
NEREDE YEMELİ?
Nishaki Açık Pazarı: 1310 yılında kurulduğunda yalnızca balık satılan ünlü pazar, bugün Kyoto mutfağının tüm geleneksel tatlarını bir arada sunuyor. Pazarda gezerken tezgâhlardan aldığınız yemekleri ayaküstü atıştırabilirsiniz.
Namaesan: 'Japon mutfağının kralı' lakaplı şef Hisato Nakahigashi, Kyoto'nun verimli topraklarında ve dağlarda gezerek yemeklere koyabileceği vahşi bitkileri, çiçekleri ve otları doğadan toplamasıyla meşhur. Bu durum, iki Michelin Yıldızı bulunan şefin sezonunda en iyi kaiseki'leri yapmasını sağlamış.
Mizai: Zen felsefesinde anlamı 'o aşamaya henüz gelmedik' olan ve her zaman daha fazlasını hedefleyen şef Hitoshi Ishihara'nın mekânı, kaiseki'leriyle ünlü. Michelin'li mekânın mönüsü meshi (buharda pişirilen pirinç), shiru (çorba) ve mukozuke (sashimi) ile başlayıp tsukuri (pirinçsiz sashimi) ve hassun (şefin yorumladığı sezon yiyecekleri) ile devam ediyor. Rezervasyon ise şart.
NE YEMELİ?
Geleneksel Japon mutfağının (Washoku) anavatanı olan Kyoto ramen, tempura, suşi ve soba gibi pek çok lezzetin en iyi adreslerine sahip. Bunda Kyoto'nun bin yılı aşan bir süre boyunca İmparatorluk'a başkent yapmasının payı büyük. Bu durum, Kyoto'nun mutfak kültürünü hem zenginleştirmiş hem de rafineleştirmiş. Örneğin, geçmişte en üst düzeydeki soyluların yediği, Japon mutfağının ve aşçılığının doruk noktası kabul edilen; sezonun taze malzemeleriyle yapılan 'kaiseki' stili, Kyoto'dan tüm ülkeye yayılmış. Ya da yalnızca sebzelerle yapılan yemekleri temsil eden 'shojin' veya gündelik yemekler için kullanılan 'obanzi' kavramı da Kyoto'da doğmuş. Yine Japon çay seremonisi ve bu ritüele eşlik eden şekerleme kültürü de bu kadim topraklardan dünyaya yayılmış.