İlk uçuşla Tayland'a gitmek
Pandemi bitince ilk olarak nereye gideceksiniz? Aradığınız her şeyi bulabileceğiniz, 12 ay yaz yaşayan Tayland’a bir seyahat çok iyi gelmez miydi?
YAZI ÖZGE DİNÇ
Ofiste bir arkadaşıma onlarca mor taçyaprağı olan orkide benzeri bir çiçek gelmiş. Herkes hayranlıkla bakıp, "Adı ne acaba?" derken, yıllar önce aynısını Koh Samui Adası'ndan Bangkok'a ve 10 saat uçuşla eve taşıdığım anlara ışınlandım ve beklemeden araya girdim: "O, Tay orkidesi."
Salgından ötürü Nisan'dan bu yana uçuşları durduran Tayland için New York Times'ın övgüyle, "Baştan bu yana 58 kayıpla salgından kurtulmayı başardılar" dediği ve ülkedeki sıkı önlemleri anlattığı (yeni açılan okullarda öğrencilerin plastik ve şeffaf fanuslar içinde oturduğu kare aklıma kazındı) yazı, 1 Ekim'de uçuşların yavaş yavaş başlayacağı bilgisiyle sonlanıyor. Yeni bir seyahat vizesi bilgisinin bir aya dek açıklanacağı yazıyor başka bir yayında da. Bunları okurken, bu büyülü ülkeyi çok özlediğimi düşünüyorum.
Tayland, aranan her şeyin bulunabileceği bir ülke. Burada olmak; Buda heykellerini ve müthiş tapınakları görmek, doğayla iç içe Tay mutfağını ve bir muhabirin "Origami gibi katlandım" diye espriyle ifade ettiği (benim deneyimim de benzerdi) sert, şifalı Tay masajını denemek, görülmemiş meyvelerle tanışmak, dünyanın her yerinden gelen insanlarla bir Koh Phangan dolunay partisi yaşamak, yüzen çarşıdan alışveriş yapmak, filleri izlemek, Hindistancevizi kokusuna alışmak, Michelin yıldızlı restoranlarda yemek yemek, yemyeşil bakir adalarda okyanusta yüzmek ve dalmak, ekstrem sporları cennet gibi rotalarda denemek, geleneksel el sanatlarıyla Tay ipeğinden dikilmiş giysiler, antalar almak, işin merkezinde yoga yapabilmek demektir. Yani hem mistisizm hem müthiş doğa hem gelenek hem bitmeyen dinamizmdir. Uzakdoğu kültürünün en merak uyandırıcı yanlarının toplandığı ülkede çektiğiniz her fotoğrafın olağanüstü çıkacağı kesindir; kendinizi bir fotoğraf sanatçısı gibi hissedersiniz. Bir çiçekçiyi dahi çekmek istersiniz çünkü Tayland'da çiçek süsleme sanatı çok yaygındır ve çiçekçi papatya, gül değil, lotus çiçeği satmaktadır.
Tayland'a gitsek, salgına rağmen yeni seçeneklerimiz de olacak; takip ettiğim yayınlar öyle söylüyor. Çünkü ülkede pek çok yeni, Michelin yıldızlı, yenilikçi restoran açıldı, sergiler açılıyor, henüz gitmediğimiz ihtişamlı veya butik tasarım otellerin sayısı artıyor. Ve daha keşfedilecek o kadar çok ada var ki…
Ben de Bangkok'tan kalan son limon otlu çayımı içerken, benim gibi Tayland'ı özleyenler için bir liste hazırladım.
MÜZE
Jim Thompson House
Bangkok'ta güzel bir pad thai yedikten sonra ilk adresim, Jim Thompson House olurdu. Tayland'da "Tay ipeği kralı" diye anılan ve İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra buraya yerleşen ABD'li mimar, müze tasarımcısı, iş insanı Jim Thompson, 1967'deki gizemli kayboluşuna dek Tayland ipeğinin yeniden canlanması için yerli insanlarla birlikte çalışmış. Kendisi de Güneydoğu Asya sanatı koleksiyoneri olan Thompson, evini bu eserleri sergileyeceği şekilde düzenlemiş, ki koleksiyonunda 16. yüzyıla ait Tay eserleri dahi varmış. Sonrasında da yemyeşil arazisindeki tik ağacından 6 farklı Tay geleneksel evini birleştirmiş ve içini 50'ler ve 60'ların eşyalarıyla donatmış. Bir taşla üç, hatta dört kuş: Hem Tay evlerini ve Tay geleneksel sanatı eserlerini hem 50'ler yaşantısını hem Tay ipeğinin nasıl yapıldığını göreceğimiz (hatta satın alabileceğimiz) bir yer… Evin bulunduğu kanal kenarında Thompson adında bir restoran da var.
Geleneksel Tay evi mimarisindeki Jim Thompson House
SANAT
MOCA Bangkok
Ekimde Tayland'da Çin Ay Festivali var, bu da demek oluyor ki dolunay partilerine katılabilecek ve geleneksel ay keklerini yiyebileceğiz. Van Gogh ve Andy Warhol sergileri devam ediyor, Bangkok'un çağdaş sanat müzesi MOCA'da 200'ü Tay olan 800 başyapıtı görmek de şahane olurdu. Tay çağdaş sanatının babası Silpa Bhirasri'nin heykeliyle tanışarak Güneydoğu Asya sanatına bir miktar daha yaklaşabiliriz.
GASTRONOMİ
Oxygen Dining Room
Tayland'da yalnız Tay mutfağının değil, Uzakdoğu ile birlikte Batı mutfağının da en güzel örneklerini bulmak mümkün. Bangkok'taki Taan en merak ettiğim trend yerler arasında. Bir de Michelin Rehberi'nde yıldız almış, Chiang Mai'de bir restoran var ki, denediği şeyle beni epey meraklandırdı: Şef Nicolas Isnard ve Alexandre Demanard, Kuzey Tayland malzemeleri ve mutfağıyla Fransız mutfağı tekniklerini birleştirmiş. Böylece ortaya çağdaş bir Fransız-Tay mutfağı sentezi çıkmış.
OTEL-MİMARİ
The Barai
Krabi'deki Ritz Carlton Hotel'i gördüğümüzde hayran kalmıştık. Tay otelleri ve resort'ları Tay geleneğinden ve evlerinden çokça yararlanır, Ritz ise Tay geleneklerini çağdaş bir yorumla Fas mimarisiyle birleştirmişti. Bu da kubbeli devasa avlular, renk kontrastı, binlerce mum yakılmış salonlar demekti. Hua Hin'deki The Barai de benzer bir mimari anlayışa sahip; Fas kasbahları ve Kamboçya'nın Angkor tapınaklarından yola çıkılarak tasarlanmış. Tüm Tayland resort'ları gibi turkuaz sular, ultra lüks odalar, üst düzey gastronomik deneyim ve spa'ya sahip olduğundan emin olarak, The Barai'nin mimarisiyle beni çok etkilediğini söylemeliyim: Burada efsane çekimler yapılır!
Hua Hin'deki The Barai'nin dekorasyonu için Kamboçya tapınaklarından yola çıkılmış
YER
Hua Hin
Hareketli Phuket, yeni gözde Koh Samui ve dolunay partilerinin merkezi Koh Phangan'dan sonra, belki de sıra Bangkok'a çok yakın bir sahil bölgesi olan Hua Hin'dedir. Bölge, 1920'lerden bu yana kraliyet ailesinin yazları tatil yaptığı yer olarak biliniyor. Viktoryen binaların, golf sahalarının, su sporlarının bulunduğu bölgeden beklentimiz partiler değil, sakinlik, meditasyon ve dinlenme. Tren binası ikonik olmaya aday. Kim bilir, belki de aradığımız 'sessizlik ülkesi' burasıdır.