Yaşsız kadın efsanesi

Kaçın kurrasıyız ama arada tıkanmıyor,sersemletilmiyor değiliz.Bu sayfalarda, bundan sonra bizde iz bırakan kadınları ağırlayacağız. Sırada, yaşayan efsane olarak görülen biri var...

Giriş Tarihi: 04.12.2014 15:48 Güncelleme Tarihi: 04.12.2014 16:04
İtalyan erkeklerinin ne kadar yakışıklı ve kibar olduklarından; karşı konulmaz çekiciliklerinden hep söz edilir. Diğer bir deyişle; tüm dünya kadınları arasında sessiz bir konsensüstür seksilikleri…

Genellemenin her türlüsüne karşıyız. Öte yandan çok lazımsa İtalyan hemcinslerimize de haklarını teslim edelim. Ve ekleyelim; hepsi bir araya gelse, insan adındaki canlı türünün 'güzelliği'nden söz ederken esameleri okunmaz Monica Bellucci'nin yanında. Monica Bellucci de bir İtalyan. Ama ona İtalyan demek yetmez. Bir iddiaya göre sadece 'kadın' demek de pek mümkün değil. İtalyan deyip işin içinden çıkamayız çünkü tüm dünya kadınlarının öykünebileceği bir güzellik ve seksilikten söz ediyoruz.

Sadece 'kadın' dersek de eksik kalırız gerçekten. Kendisi; tamamen doğal olan güzelliği ve bugün içinde bulunduğu 50. dünya yılı düşünüldüğünde kadınlığın bir sonraki durağı, şahikası, alametifarikası, bakmakla doyulmayası hali, tapınağı olabilir belki. Bellucci'nin güzelliğinde kusur bulmak ya da ters köşe bir yafta yapıştırmak için özel çaba sarf edenler beni çok güldürüyor. Çünkü bizdeki hayranlık; öyle çıplak takvim hatırası, odaya asılı posterinin saplantısı ya da bir fi lmini izlerken uçmuş aklın sanrısı değil.



Monica;incecik bir kadın değil. Hiçbir zaman olmadı. Olmak da istemedi. Yemek yemeyi çok seviyor. Biz dünya erkekleri öyle sandığınız gibi ille de çok zayıf kadın sevmiyoruz. Kırmızı rujun dahi üstünde asil durduğu dolgun dudakları, gözleri, ifadesi, saçını savuruşu, yönetmen Tinto Brass'ın bile fantezilerini temize çektirecek elma poposu, yuvarlak olan diğer hatları; hepsi ama hepsi doğal, Allah vergisi. Biz dünya erkekleri sandığınızın aksine doğallığı da önemsiyoruz.

İşin en güzel ve enteresan kısmıysa şu: 50 yaşında ama hâlâ 'taş' gibi! Tabirimi mazur görün ancak tek bir kelime nasıl güzel anlatıyor değil mi? Şimdi işin fiziksel yanını bir kenara bırakalım ve hislere gelelim. İki kere evlenmiş; ilkini 39, ikincisini 45'indeyken doğurduğu iki çocuk sahibi olmuş 50 yaşında bir kadını neden hâlâ bu kadar beğeniyoruz? Neden Rus ve Azeri milyonerler Monica'ya takıntılı ve ceplerinde kafam kadar taşı olan yüzüklerle peşinde dolaşmaktalar? Ünlü ve genç kadınlara da hava atamazlar mı servetleriyle? İkinci eşi, çocuğunun babası Vincent Cassel onu unutamıyor, sizce neden? Neden hiçbirimiz unutmuyoruz bu güzelliği? Ben kendi adıma 'Dünyanın En Güzel Kadını' dedikleri Angelina Jolie için böyle bir şey hissetmiyorum. Hayır; Brad Pitt varken bana bakmayacağından değil. Ben aramızda Brad Pitt olmasa da Monica Bellucci'ye hissettiklerimin onda birini hissedemem Angelina'ya…

İşin şakası bir yana; doğal haliyle saklanmış bir güzelliğin yıllar içinde için için demlenebildiğinin; 20'li yaşlarını sürerken posterlerdeki seksiliğin bugün insanın iliklerine işleyerek ölümsüzleştiğinin, bir sevdaya dönüştüğünün kanıtı değil de nedir Monica Bellucci? "Bedenim benim için çok önemli… Yüzüm, kollarım, bacaklarım, ellerim, gözlerim; kısaca her şeyim… Sahip olduğum her şeyi en güzel şekliyle kullandığıma inanıyorum. Aptalsan bu bir sorundur. Ama güzel ve zekiysen; güzelliğini doğru şekilde kullanmayı biliyorsan bu bir sorun değildir" diyen Monica Belluci'nin tam adı; Monica Anna Maria Bellucci ve 1964 sonbaharında dünyaya gözlerini açıyor. Babasının nakliyat şirketi var. Sanatçı genleri ise, ressam olan annesinden geliyor. Henüz lise çağlarında fark ediliyor eşsiz güzelliği. Modellik kariyerine, amatör olarak da olsa o yıllarda başlıyor. Akabinde bir 'hukuk' sevdası baş gösteriyor… Türkan Şoray güzelliğinin 'Bodrum Hâkimi' olduğu filmi hatırlıyorsunuzdur. Sadece fi lmlerde mi olur? Az daha oluyormuş baksanıza…

Ama Perugia Üniversitesi'nde hukuk okuyan bu efsane güzelliği rahat bırakmıyor moda dünyası. Üniversitedeyken profesyonel modellik kariyeri başlıyor. Elite ve Storm gibi önemli ajanslarla çalışıyor. Önce Milano'ya taşınıyor, ardından Paris ve New York'ta dikkat çekiyor. Elle Dergisi'ne kapak oluyor, Max Dergisi takvimi için soyunuyor. Guiseppe Tornatore'nin çektiği Dolce&Gabbana reklam filmi de o yıllara rastlıyor. Birçok kadın ve moda dergisinin de aranan yüzü artık Monica…

25 yaşındayken; ünlü bir model olduğu 1989 yılında oyunculuk dersleri almaya başlıyor. Üç yıl sonra da ona ilginç bir oyunculuk kariyerinin kapısını açacak 'Bran Stoker's Dracula'daki vampir rolü geliyor. Burada önemli olan vampir rolü değil. Söz konusu fi lmin yönetmeni Francis Ford Coppola. Oyuncuları; Gary Oldman, Winona Ryder, Anthony Hopkins ve Keanu Reeves. Esaslı başlangıç… Üzerindeki büyük ilgiye, aldığı onca övgüye rağmen sinema kariyerinde hep gönlünden geçeni yapıyor Bellucci. İlk fi lminden sonra sekiz yıl boyunca yer aldığı 20 fi lmdeki irili ufaklı rolleri tercih etmesi, hırslanıp "İlle de Hollywood." dememesi bundan. 1999 yılında, ikinci eşi, oyuncu Vincent Cassel ile evleniyor. Milenyum'un eşiğine geldiğimizde; 11 yıl kadar reklam fi lminde oynattığı Monica için bir sürpriz düşünüyor yönetmen Guiseppe Tornatore… 'Malena' karakteri, Monica'nın ilk başrolü. Hem de ne başrol… Genç ve seksi bir dulu oynuyor. İtiraf etmek gerekirse; birçok erkeğin rüyalarının gediklisi olması biraz da 'Malena' nedeniyle.

Malena'dan iki yıl sonra iki filmle tekrar sahneye çıkıyor… İlki 'Asterix-Obelix: Mission Cleopatre'. İkincisi ise ona dünya çapında şöhret getiren 'Irreversible (Dönüş Yok)' … Yönetmeni bu kez bir başka usta; Gaspar Noe. 2003'e geldiğimizde sinema tarihinin en özel fi lmlerinden Matrix serisinde; 'Reloaded' ve 'Revolutions'taki Persephone karakteri oyuncu olarak yerini tüm dünyada perçinlemesini sağlıyor. 2004, ilk çocuğu güzeller güzeli Deva'nın doğum yılı aynı zamanda. Monica, Deva'ya hamileyken sadece evli çiftlerin tüp bebek sahibi olabilme durumunu protesto için Vanity Fair Dergisi'ne de soyunuyor.

"Çıplaklıktan korkmuyorum! Bence evrende insan bedeninden daha güzel bir şey yok. Irreversible'ın çekimleri sırasında vücudumla bir 'obje'ymişçesine ilgilenmiştim. İnsanın bedeniyle kurabileceği en sağlıklı ilişkilerden birini kurmuştum. O zaman anladım ki, kendi güzelliğimle barışığım ve bu durumdan son derece hoşnutum. Bunun nedeni 'çok güzel' olmam değil. Çünkü çok güzel olan ve berbat hayatlar yaşayan çok sayıda insan tanıdım. Kendi bedeninle ilgili huzurlu olmak nasıl göründüğünle değil nasıl hissettiğinle ilgilidir. İnsan zekâsı, teknolojik düzeyde büyük ilerleme kaydetti ama duygusal anlamda hala yerinde sayıyor. Ben şanslıydım çünkü çocukluğumdan beri çok sevildim. Önce ailem, sonra Vincent, şimdi de çocuklarım…" diyor Bellucci. Hollywood kariyerinin üzerine çok fazla gitmemesinin temel nedeni de bu duygusal yaklaşımı olabilir mi? Öyle olsa gerek, çünkü şöyle devam ediyor…

"Kariyerim, beni her zaman heyecanlandırdı. Ama aşk hep önce geldi. Aşk benim sivri tarafl arımı törpüledi, dengeledi. Kariyerimde çok şey başarmış olmama karşın hep bir aşk kadını olarak kalmayı yeğledim. Yaşlandıkça daha güzel ve akıllı bir kadın oluyormuşum gibi geliyor. Belki de bu nedenle sevemedim Hollywood'u. Bana sorarsanız, Hollywood endüstrisinin oyunculuktan çok gençlik ve zayıfl ıkla ilgili takıntıları var. 40'ını aşan Hollywood yıldızlarının sık sık akıl sağlığını kaybetmesi bundan. Ben Monica olarak kalıp bir yandan da Hollywood'un beklentilerini karşılayamazdım… ABD'de, bolca büyük bütçeli proje alternatifi vardı. Ben Avrupa'da kaliteli işlerin peşinde koşarken epey zorlandım. Bugün geçmişe dönsem, yine aynı şeyi yapardım." 'Irreversible' ve 'Malena' gibi fi lmlerinde oyunculuğuyla ilgili iyi sınavlar verse de; 2004'te Mel Gibson'ın yazıp yönettiği 'The Passion of The Christ'teki Marie Magdelene rolüyle göz doldursa da en çok eleştiriyi oyunculuğuyla ilgili aldı Monica Bellucci… Kendi oyunculuğunu nasıl bulduğunu merak etmemek elde değil… "Aktrist olmak benim için güzel olmanın bilinçaltı gibiydi. Bugüne kadar birlikte çalıştığım tüm yönetmenler; eğer onlarla çalışırsam daha iyi bir oyunculuk sergileyeceğime inandı. Bu, çok enteresan bir durum… . Belki de gerçekten kabul edildiğim gün bu kez ben çalışmak istemeyeceğim. Büyük olasılıkla yaşlılığımda eski fi lmlerimi izlemek yerine çocuklarımla, dostlarımla zaman geçireceğim."

Aslına bakarsanız, onu 50'lilerinde bir kadın olarak görmekte zorlansak da, hayatının o evresine giriş yapmış gibi görünüyor Bellucci… İkinci çocuğu beş yaşına geldi. Eskisi kadar dışarı çıkıp gezmiyor. "Bir şey kaçırdığımı düşünmüyorum." diyor. "Durmadan sigara ve alkol tüketen insanlarla örülü ortamlar, galalar, açılışlar, davetler ve kırmızı halılardan sıkıldım. Sadece çocuklarımla zaman geçirmek istiyorum." diye de ekliyor. Aşk onun için önemli olmasına önemli ama 14 yıllık kocası Vincent Cassel'den 2013'ün Ağustos'unda ayrıldı Bellucci. Ancak boşanmadılar, sadece ayrı ev ve ülkelerde yaşıyorlar. Kendisi çocuklarıyla ağırlıklı olarak Roma'da bulunuyor. Vincent ise Paris'te . Aslına bakarsanız Monica; Roma, Paris ve Londra arasında mekik dokuyor. Londra'da da kendine ait bir evi var zaten. Vincent Cassel'e gelince; o hassas bir nokta. Monica Bellucci inanılmaz derecede tatlı ve destekleyici bir eşti. Çok duygusal ve içtendir. Hem çocuklarımın babası, hem de benim için dünyadaki en önemli insanlardan biri…" diyerek anlatıyor ona karşı olan hislerini. Hatırlarsanız bundan üç yıl kadar önce eski eşi Vincent'la İstanbul'a gelmişti Monica. 2012'de vizyona giren İranlı yönetmen Bahman Ghobadi imzalı 'Rhino Season (Gergedan Mevsimi)' fi lminin İstanbul'daki sahneleri için. BKM ortak yapımı fi lmde Yılmaz Erdoğan, Belçim Bilgin, Beren Saat, Caner Cindoruk ve Ahmet Mümtaz Taylan da rol almıştı. O zaman biraz daha yakından tanıdık kendisini. Akdeniz sıcaklığını, samimiyetini biraz daha yakından gördük. Bir belgeselde söz alıp; "Katolik bir gelenekten geliyorum ama agnostik (bilinmezci) biriyim. Tüm dinlere büyük bir sevgi ve ilgi duyuyorum. Öte yandan insan ve doğayı tek vücut yapan gizemli bir enerjinin varlığına inanıyorum." diyen bir kadın… Neredeyse İtalyanca kadar iyi İngilizce, İspanyolca ve Fransızca konuşan bir kadın… Bana göre Claudia Cardinale'in Sophia Loren'in ruhsal devamlılığına katkıda bulunmuş bir kadın… Şiir seven; soul, rap ve funk dinleyen; şarkı söyleyemeyen, dans edemeyen onca genç ve güzel oyuncu için üzülen ama orta yaşlı bir kadın… Güzel ve seksi kadın dendiğinde son 20 yıldır ilk aklıma gelen kadın. Hala öyle… Tesadüf bu ya; Marion Cotillard'la, Ezra Miller'la aynı gün doğmuş bir kadın… "Heykeli dikilecek kadın!" derler ya; Paris'te Grevin Müzesi'nde heykeli dikilmiş kadın… Sayısız dergi tarafından defalarca dünyanın en seksi, en arzulanan kadını seçilmiş oyuncu… İyi ve evcimen bir anne… Ama aynı zamanda "İsteyerek fahişelik yapan kadınların hayatını merak ediyorum. Fahişelerin erkekleri benden iyi tanıyor olmaları ve bu mesleği bir yaşam felsefesi gibi benimsemiş olmaları sizce de ilginç değil mi?" diye soran kadın…

Galiba 50'lerinin başındayken onu hâlâ bu kadar çekici kılan; ne hatıratımızdaki takvimler, ne Allah'ın uzun zaman ayırarak yarattığı cismi, ne fi lmleri, ne sözleri, ne gözleri… Monica Bellucci'nin efsane olmuş bedeninin ardında çok 'güzel' ve yaşsız bir ruh var. Tek sebep bu…
YAZI: TOLGA AKYILDIZ

BİZE ULAŞIN