Türkü Turan daha huzurlu daha sakin
Onu ilk olarak Reha Erdem'in Kosmos'unda keşfettik. Türkü Turan o günden beri beyaz perdede ve ekranlarda. Son olarak sahneye çıkıp şarkı da söyledi. Turan'la buluşup hayatındaki yenilikleri konuştuk.
Röportaj Türkan Doğan
Fotoğraf Arda Güldoğan
ESQUIRE: Seni ilk olarak 2010 yılında Reha Erdem'in yönettiği 'Kosmos'ta izledik. Sonrasında iyi projelerde yer almaya devam ettin. O günden bugüne oyunculuk serüvenin nasıl geçti? Sana göre yolun neresindesin?
TÜRKÜ TURAN: Yolun ortasına bile gelmedim. Daha çok var. Kendimi ilk izlediğimde sesime dublaj yapılıyordu. O zaman nasıl oynanacağını bile bilmiyordum, oyunculukla ilgili hiçbir fikrim yoktu. İyi şeyler izleyen iyi bir izleyiciydim sadece. İyi oyuncuları izleyip ardından kendimi izledikçe bu işi yapamadığımı ve yeteneğimin olmadığını düşünmeye başlamıştım. Ta ki, 'Annem' dizisinde oynarken dizinin yönetmeni Faruk Teber ile tanışana kadar. Bana her şeyi öğretti. Ardından 'Kosmos'ta rol aldım ve Reha Erdem beni oyuncu olabileceğime ikna etti. Oyunculuk ateşi o zaman içime düştü. Sonrasında workshop'lara katılmak, okumak ve oyuncu koçlarıyla çalışmak gibi pratiklerle kendimi geliştirmeye çalıştım.
ESQ: Seni sinemada başrolde izlediğimiz gibi dizilerde de yan rollerde görebiliyoruz. Rol seçiminde neye göre hareket ediyorsun?
T.T: Senaryo önemli tabii ama bazen öyle bir rol oluyor ki senaryo iyi olmasa da partneriniz iyi olabiliyor. Ya da yönetmen çok iyi olabiliyor. Rol o zaman oynanabilir hale bürünüyor. Bana kalırsa başrol ya da yan rol diye bir ayrım olmamalı. Başrolleri iyilik timsali, hata yapmayan, tertemiz insanlar olarak izliyoruz. Öyle roller çok sıkıcı. Bu yüzden yan roller, 'ikinci kadın' karakterler, daha 'oyuncak'lı benim için. Bir de başrol oynamanız durumunda altı gün sette sabahlamanız gerekiyor. Doğal olarak rolün bu yoğunluğa değmesini bekliyorum. Üç, dört gün sete gidip kendime vakit ayırabilmek şu sıralar bana daha makul geliyor.
ESQ: 'Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi' filminden 'Şubat' dizisine… Ve son olarak şu anda festivallerde yarışan 'Put Şeylere'… Yönetmen Onur Ünlü ile kimyanız tutmuşa benziyor.
T.T: Evet. Onur Ünlü'nün o kadar saf bir tarafı var ki o yüzden bu kadar kendine özgü işler ortaya koyabiliyor. Ünlü ile çalışmak oyunculuğum açısından bir dönüm noktası oldu.
ESQ: Küçükken sinemada 'Sis' adlı filmi izleyip yönetmen olmak istemişsin. Ama yol seni oyunculuğa götürmüş. Hâlâ yönetmen olmak istiyor musun?
T.T: Sosyal sorumluluk projesi olarak içerisinde yer aldığım 'Toprağın Çocukları' filminden beri yalnızca oyunculukla ilgilenmiyorum. Bir sette ışıkçılara yardım edip bir başka sette kamera kullanmayı öğreniyorum. Film çekmeyi istiyorum ama buna cesaret edecek donanıma henüz sahip değilim. Ama günün birinde bir film çekecek olsam konusu psikolojiyle ilgili olurdu.
ESQ: Yeni bir role başlamak zor mu oluyor genellikle?
T.T: İnsan ne kadar çok şey öğrenirse o kadar çok korkmaya başlıyor. Haliyle öğrendikçe oynamak zorlaşıyor. Çok amatörseniz "Bilmiyorum, öğreneceğim." ya da "Ne var ki yapabilirim bir şeyler." diyebiliyorsunuz. Ama öğrendikçe "Artık biraz daha iyi oynamaya başlamalıyım." diyorsunuz.
ESQ: Sosyoloji mezunu olmanın oyunculuğuna nasıl katkıları oldu?
T.T: İyi ki sosyoloji okuyup oyuncu olmuşum. Eğitim de önemli tabii ama bence oyunculuk eğitiminden sonra başka şeyler yapmak, mesela ABD'de bir workshop'a gitmek ya da film veya dizi setinde bulunmak çok daha geliştirici. Örneğin daha iyi şarkı söylemek için şu sıralar şan dersi almak istiyorum ama bana "Yapma, içten gelen bazı şeyleri bozarsın." diyorlar.
ESQ: Hayatının dönüm noktaları var mı?
T.T: İlki bir Reha Erdem filminde, 'Kosmos'ta oynamak. 'Şubat' dizisinde oynamak da bir diğer dönüm noktam.
ESQ: Son rol aldığın dizide şarkı söyledin. Ardından da Akbank Caz Festivali'nde Emir Ersoy ile sahneye çıktın. Oyunculuk mu şarkı söylemek mi?
T.T: Her zaman oyunculuk… Oyunculuğun içerisinde dans da edebiliyorsun, şarkı da söyleyebiliyorsun. Her şey olabilirsin. Her şeyi denemek için harika bir alan. Şarkıcılık da biraz böyle ama yine de oyunculuk bambaşka.
ESQ: Sahne korkun varmış…
T.T: Evet, hayattaki en büyük korkum. Sahneye çıkma fikri tansiyonumun çıkmasına neden olabiliyor. Bu yüzden tiyatro bile yapamıyorum. Şarkı söyleyerek bunu aşmaya çalışıyorum. Akbank Caz'da sahneye çıktığımda da ilk dakikalarda çok zorlandım ancak sonra keyfini çıkarmaya başladım. Emir Ersoy sağ olsun beni zorla sahneye çıkararak korkumu yenmemi sağlıyor.
ESQ: Albüm yapma hayalin var mı?
T.T: Yok ama sahneye alışma fikri bana iyi geliyor. İyi müzisyenlerle bir araya gelip şarkı kaydedip YouTube'a yükleme fikri çok daha hoş. Albümü ancak eğitim alıp öyle yapabilirim.
ESQ: Şu sıralar hayat nasıl gidiyor?
T.T: Galiba hayatımın en huzurlu dönemindeyim. Hiçbir şeyi dert etmemeye başladığım yaşlara geldiğimi hissediyorum. Eskiden her şeyi kafama takardım. Düşünün, sahneye bile çıkmaya başladığıma göre…
ESQ: Hangi konularda rahatladığını hissediyorsun?
T.T: İnsanları çok takardım. Mesela bir arkadaşım beni kızdıracak bir şey yaptığında çok üzülür, içerlerdim. İki kişi arasındaki kavgalar bile beni üzerdi. İnsanların negatif duyguları bana çok geçerdi. Artık negatif enerjileri almamaya çalışıyorum.
ESQ: Daha çok kendi yarattığın dünyada mı yaşarsın?
T.T: Çok yakın arkadaşlarımla yarattığımız dünyanın içerisindeyiz. Ortaköy'de çok yakın oturduğum, birbirimizin evlerine gidip geldiğimiz bir düzenimiz var. Semtten dışarı pek çıkmıyorum. Mahalle hayatı yaşamak çok hoşuma gidiyor. Çocukluğumda anne ve babam bar işlettiği için gece hayatından çok erken yaşta soğudum.
ESQ: Çocukken Bodrum ve Beyoğlu'ndaki barınızda oyuncular veya yazarlarla tanışmasaydın; mesela anne ve baban memur olsaydı da oyuncu olur muydun?
T.T: Olmazdım. Belki hiç kitap okumamış biri olurdum ya da kimse bana "Şunları izle." diye film önermezdi. Belki de bir öğlen vakti, barda oturmaktan sıkılıp Atlas Sineması'nın kapısından içeri girmeyecek; 'Sis' filmini izlemeyecek ve yönetmen olma hayali kurmayacaktım. Ve seninle bu sohbeti yapmıyor olacaktık.
ESQ: On sene içerisinde neleri arkanda bırakmak istersin?
T.T: Hiç plan yapmam. Her şey o kadar ani ve o kadar içgüdüsel oluyor ki… En çok arkamda bırakmak istediğim şey, insanların negatif enerjilerini almak. Artık almak istemiyorum. Bütün pencerelerimi kapatmak, sadece pozitif enerji almak istiyorum. Ve tabii sahne korkumu geride bırakmak.