İki Japon, bir bağ ve çokça sanat
Başlığın biraz karmaşık olduğunun farkındayım. Ancak, geçtiğimiz günlerde katıldığım bir etkinliği başlığa taşımak hiç de kolay değildi. Şöyle özetlersem; ‘Tabiat-Bağ-Sanat’ konseptiyle 2-9 Temmuz tarihlerinde Tekirdağ’a bağlı Şarköy ilçesinde düzenlenen bir festival için bize, en güzelinden iki adet Mazda araç eşlik etti.
Yazı: Togan NOYAN
Detaya inmenin sırası geldi, ama baştan uyarayım; bu satırlar, sayfanın konsepti gereği ağırlıkla otomobillerle ilgili olacak. Zira özellikle Mazda MX-5 RF'in; genleri, felsefesi ve tasarımından ötürü bir sanat unsuru olarak kabul edilmesi karşısında kimsenin menfi pozisyon alacağını düşünmüyorum.
6 Temmuz sabahı… Sultanahmet'teki bir mekândan hareketle Şarköy yoluna düşüyoruz. Ne şans ki direksiyon başına geçtiğim ilk araç, efsanevi MX-5'in RF versiyonu. Yanımda ise, markanın satış ve bayii operasyonlarından sorumlu direktörü Mert Güçlüer var. Yol boyunca, Güçlüer'le koyu bir sohbete dalıyoruz. Ben yıllardır radarımda olan, her zaman sempatiyle yaklaştığım bir araçla ilgili fi kirlerimi paylaşıp onlarca soru sorarken kendisi beni itinayla dinleyip detaylıca cevaplıyor.
Bir bakıma, 'sürücü ve otomobil muazzam bir harmoni yakalarsa, sürüş daha keyifli hale gelir' manifestosundan yola çıkan 'Jinba Ittai' felsefesiyle üretilen MX-5, bu tamamen yenilenen RF versiyonuyla spor otomobillere henüz ilgi duymamış bir kitleyi de etkileme peşinde. RF, 'Retractable Fastback (Tavanı geri çekilebilir fastback-arka kaportası yatık spor otomobil)' anlamına geliyor ve geleneksel kumaş tavanlı MX-5'ten bence biraz daha havalı görünüyor.
Kahve molası için belirlenen noktaya herkesten yaklaşık yarım saat sonra ulaşmamızın bir açıklaması da bu az önce bahsettiğimiz 'Jinba Ittai' felsefesi olsa gerek. Gerçi Güçlüer'le olan koyu sohbetimizin bizi yavaşlattığına dair şüphelerim de yok değil. Sebep her ne olursa olsun, MX-5 RF'le yolda ilerlemek, bir yere zamanında ulaşmaktan daha önemli geliyor bana. Mola yerinde, MX-5 RF'i bir başka şanslı arkadaşıma devredip yeni CX-5'in direksiyonuna geçiyorum. Bir önceki nesline göre hatları daha keskin olan ve Mazda'nın büyük beğeni toplayan KODO anlayışına göre tasarlanmış CX-5 de sürüş keyfi nin limitlerini zorlayan bir model. Ancak, benim asıl dikkatimi çeken araçtaki yeni nesil güvenlik teknolojileriydi. Aslında pek çok üst segment araçta standart olarak yer alan bu teknolojilerin bir kısmının çok önceden Mazda tarafından kullanılmaya başlandığını yine Güçlüer'den öğreniyorum.
CX-5'i hedef noktamız, Şarköy'deki Chateau Kalpak Bağları'na kadar virajlı bir yolda kullandım. Engebeli ve 'sürprizli' yollarda özellikle 'şerit takip asistanı' ile birlikte 'şeritte kalma yardımcısı' ve 'kör nokta uyarı sistemi'nden faydalandım. Dört tekerlekten çekiş sisteminin desteğiyle aracın yol tutuşunun da bu virajlı yollarda fazlasıyla başarılı olduğunu eklemeliyim.
Ve hedef noktadayız: Chateau Kalpak Bağları. Türkiye'nin en önemli butik şarap üreticilerinden Bülent Kalpaklıoğlu önderliğinde, küratör öğretim üyesi Orhan Cebrailoğlu koordinatörlüğünde ve Mazda Türkiye'nin paydaşlığında gerçekleştirilen 'Tabiat-Bağ-Sanat' festivalinin küçük bir kısmına dahil olmak için bu güzel coğrafyadayız. Etrafımızda, Türk ve yabancı, birbirinden değerli ressamlar var. Her biri, bağın bir köşesinde, içlerinden geldiği gibi resim yapıyor. Tanık olmanızı isterdim; müthiş keyifli bir görüntü vardı ortada. Zira hiç ummadığınız bir köşede, büyüleyici bir tablo görebilir, o tabloyu yapanla tanışabilir ve en önemlisi şehirlerdeki o meşhur kaosu bir anlığına tamamen unuttuğunuzu fark edebilirdiniz.
Orhan Hoca'nın davetiyle orada bulunan ressamlar, festivali ikişer adet resimle taçlandırdı. Gerçi biz her resmin son halini göremedik ama şahit olduklarımızla festivalin son gününü gözümüzde gayet iyi canlandırabildik!
Şimdi, yeniden yola koyulma vakti. Biraz daha sürüş keyfi ve Çanakkale için.