Yüksek saatçilikte yeni bir sanat
Geleneksel saat sanatlarının önde gelen temsilcisi Vacheron Constantin, Japon sanatçı Yoko İmai’nin dokunuşuyla yüksek saatçiliğe yeni bir sanat kazandırdı.
- Saat
- Çarşamba 10:45 | 18 Ekim 2017
Yazı: Özge DİNÇ
Yoko İmai, Paris'te yaşayan bir Japon sanatçı. Japon kaligrafisinin zarif çizgilerini Çin'in kadim mürekkepleriyle çizip elmas tozlarıyla 'parlatarak' âdeta görsel bir haiku yaratıyor. Bu kendisine özgü teknikle öyle güzel çağdaş eserler yaratmış ki, bakmaya doyamadım. Mürekkeplerin J. Herbin'de, Diamine'da görüldüğü gibi ışıltılı hale büründüğü günümüzde onunkisi zahmetli ve sabır isteyen bir yol; değerli taşların tozlarını eserine serpiyor.
Fransız şef Dominique Bouchet, İmai'nin eserlerini restoranında kullanmış; bu desenler şampanya şişelerini, Belçikalı bir şirketin logosunu ve Tokyo'da yayımlanmış bir kitabı süslemiş. Şimdi de onun sanatını 'bir ilk olarak' saatlerde görüyoruz. Elbette, geleneksel saat sanatlarına kuruluşundan beri önem vermiş bir markada, Vacheron Constantin'de.
Vacheron Constantin, bir sanatın tek temsilcisini nerede olsa buluyor; tüm bu çaba ve zahmetli aşamalar ise saati 'eşsiz' bir sanat eseri haline getirmek için. Markanın Charlie Chaplin filminin adı gibi 'Şehir Işıkları' adını verdiği (Métiers d'Art Villes Lumières) (şimdilik) dört saatin kadranına; Cenevre, Paris, New York ve Beijing'in parkları, yerleşim yerleri, trafik akışı ve ışıklarıyla gece vakti kuşbakışı görünümü işlenmiş. Bu saatlerde Yoko İmai başta da bahsettiğim sanatını uygulamış. Çukur ve tümseklerle şehirde 'chiaroscura etkisi' (ışık gölge oyunu) yaratmış ve ardından şehirlere değerli tozları serpmiş.
Bu saatlerle birlikte yüksek saatçilikte ilk kez 'champlevé' yani mine işçiliği ve değerli pudraların elle serpiştirilmesi sanatı bir arada kullanılmış. Bunun için champlevé ile metalin kimi kısımları kabartılmış ve çukur alanlar mineyle doldurulmuş. Oyma ve mine işçiliğinin her aşamasında kadran 850 derecelik fırında pişirilmiş. Sonunda da pırlanta, platin, altın tozları çubuk yardımıyla hızlıca serpiştirilmiş. Altın tozları şehirlerdeki ışığı, pırlanta ve platin aydınlık-karanlık alanları, inci ise noktaları yansıtmış. Sonunda bir şehrin yakından parlayan 'canlı' yüzü ortaya çıkmış.
Sadece butiklerde satılan bu saatlerde elbette inhouse Calibre 2460 SC bulunuyor. Cenevre Mührü'ne sahip yüksek titreşimli ve yalnızca 8,9mm incelikteki saatlerin arka yüzündeki rotorun elle oyulmuş muhteşem figürü de başka bir sanat eseri.
Bir gün bu saatlerin İstanbul versiyonu üretilse Nedîm'in beyiti gerçekleşecek. Şöyle diyordu ya Nedîm: "Bir gevher-i yek-pâre iki bahr arasında / Hurşîd-i cihan-tâb ile tartılsa sezadır." (İki deniz arasında bir elmas parçası gibidir. Cihanı aydınlatan güneşle tartılmaya layıktır.)