Desenlere inat, formla fark yaratmak: Jil Sander
Çok eski dönemlerden beri minimalizm denince akla gelen ilk tasarım markalarından biri olan Jil Sander, kusursuz terzilik, saf form ve renklerle yaptığı tasarımlarla günümüzün desenlerle ön plana çıkarılan Instagram karelerindeki markalara meydan okuyor.
Serhat Şengül
1943 yılında doğan Alman tasarımcı Heidemarie Jiline 'Jil' Sander, 1963 yılında Almanya'da bir tekstil okulunda eğitimini tamamlar. Mezun olmadan önce Kaliforniya'nın en prestijli üniversitelerinden biri olan UCLA'de öğrenci değişimi programıyla eğitim alır. Mezun olduktan sonra da New York'ta bir dergide editörlük yapar. 21 yaşındayken babasını aniden hayatını kaybedince kardeşlerine destek olmak üzere Hamburg'a geri döner.
Bu süreçte moda dünyasını iyice özümsemiş olacak ki; 1968'de Hamburg'da kendi ismiyle markasını kurar ve annesinin dikiş makinesini kullanarak ilk koleksiyonlarını hayata geçirir. Bundan tam yedi yıl sonra koleksiyonunu Paris'te tanıtır. Satın alma sorumlularının ve basının ilgisini çekerek satış noktalarında yer alarak daha da bilinir hale gelen tasarımcı, 1980'lerde Frankfurt Borsası'na kote olur ve 1980 ile 90'lı yıllarda New York'tan Londra'ya kadar birçok yerde satılan bir marka haline gelir. 1999 yılında hisselerinin bir bölümü Prada tarafından satın alınır ve altı ay sonra Sander, markadan istifa eder. İstifasının arkasında grubun CEO'su Patrizio Bertelli ile arasında geçen anlaşmazlıklar olduğu söylenir. Ertesi yıl, markanın satış grafikleri hiç olmadığı kadar düşmüştür. İtalyan CEO, tasarımcının yeniden markanın başına geçmesi için kolları sıvar ve Sander, 2003 yılında markaya baş tasarımcı ve ortak olarak geri döner. Tasarımcı, bir yıl sonra istifa edip kendi tasarım danışmanlık şirketini kurar ve Japon hazır giyim markası Uniqlo'ya özel koleksiyonlar tasarlar. Aynı dönemde Jil Sander markası da el değiştirir. 2006'da önce İngiliz yatırım şirketi Change Capital Partners'a satılan marka, 2008'de Japon bir moda yatırım şirketi olan Onward Holdings'e satılır. 2012'de Sander, o dönemki kreatif direktör Raf Simons'ın ayrılmasıyla markaya döner ve bir yıl daha çalışır.
Sıkça el değiştiren markada değişmeyen en önemli şey, minimal ve saf çizgisi. Bugün marka, Alman tasarımcı çift Luke ve Lucie Meier'e emanet. Dior'dan gelen Lucie ile Supreme'de baş tasarımcı olarak çalışmış olan Luke, markaya yeniden ruh getirmeye kararlı gözüküyor. Markanın minimal yaklaşımını 'saflık' diye adlandıran ikili, öncelikle markanın amiral gemisi olan beyaz gömlekten bir koleksiyon hazırladı.
Tüm markaların abartılı desen ve formlarla iPhone kamerasına oynadığı bir dönemde bu endişeyi taşımadan tasarım yapan ikili, tribünlere oynayarak tasarım yapmayı hatalı buluyor. Markanın Alman yönetmen Wim Wenders imzalı yeni reklam filmi ise dikkat çekici nitelikte: Pause (Duraklatmak) üzerine hazırlanan film; hayatı durdurmayı, hayatın en heyecanlı yerinde mola vermeyi işliyor. Tıpkı günümüzün çılgın tasarımlarına bir es veren Jil Sander tasarımları gibi.
2017-2018 SONBAHAR-KIŞ JIL SANDER KOLEKSIYONU
Tasarım ekibi tarafından hazırlanan koleksiyonda, bu sezon İzlanda'da yaşayan insanların doğaya karşı mücadeleleri konu ediliyor. Özellikle doğaya karşı korunma içgüdüsü, koleksiyonda ağırlıkla yer verilen dış giyim parçalarına yansıyor. Genel olarak koleksiyona bakıldığında ise ham bir yaklaşım dikkati çekiyor. Hacimlerin geniş tutulduğunu ve renk paletininse doğadan esinlenerek oluşturulduğunu söylemek mümkün. Özellikle renklerin, İzlanda'ya has vahşi doğadan esinlenilerek buz, lav, kaya ve buzullardan ileri geldiği dikkatlerden kaçmıyor.